Şerafettin Can Atalay, 25 Nisan 2022 tarihinde Gezi Davası’nda “T.C. Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçu”ndan 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Karar temyiz edildi. 14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde Atalay, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Hatay milletvekilli adayı olduğunda, bu karar kesinleşmiş değildi.
Seçim yapıldı ve Atalay milletvekili seçildi. Avukatları da, yasama dokunulmazlığını kazandığından bahisle Atalay’ın cezaevinden tahliye edilmesi için temyiz incelemesini yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne başvurdular.
Anayasa Mahkemesi (AYM) 2021 yılında, benzer bir durumdaki Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na dair bir karar vermişti. AYM, Gergerlioğlu’nun hakkının ihlal edildiğine hükmetmiş, bunun üzerine Gergerlioğlu tahliye edilmiş ve Meclis’e dönmüştü. Yargıtay’ın yapması gereken belliydi; AYM’nin bu içtihadını esas almalı ve Atalay’ı tahliye etmeliydi.
Ancak Yargıtay, milletvekili seçilen Atalay’ın tahliye talebini reddetti. Bu red kararına karşı yapılan itirazdan da müspet bir netice alınamayınca Atalay AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. Dosyayı inceleyen AYM, Atalay’ın “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ile “kişi güvenliği ve hürriyeti hakkı”nın ihlal edildiği sonucuna vardı.
AYM, bu ihlallerin giderilmesi için yapılması gerekenleri de listeledi: Yeniden yargılama işlemlerine başlanması, yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması ve Atalay’ın ceza infaz kurumundan tahliye edilmesi. AYM’nin kararı, bu işlemleri yapması için, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Anayasanın 153. maddesi, “AYM kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” hükmünü içerir. Madde, bir yoruma kapı aralamayacak kadar berrak bir dille kaleme alınmıştır. Herhangi bir mahkemenin, birtakım gerekçeler ileri sürerek AYM kararını yerine getirmekten kaçınması mümkün değildir. AYM’nin kararları kesindir, herkesi bağlar ve mutlaka uygulanması icap eder. Aksi, Anayasal düzenin ihlal edilmesi anlamına gelir.
Tehlikeli bir eğilim
Maalesef Türkiye’de bazı mahkemeler Anayasanın bu mutlak hükmüne bayrak açmış durumdalar; İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de, bu mahkemelerden biri. AYM kararı sonrası, kararda belirtilen işlemleri için ivedilikle harekete geçmesi gerekirken bu mahkeme altı gün boyunca işi sürüncemede bıraktı ve akabinde ihlalin Yargıtay’dan kaynaklandığı bahanesiyle dosyayı Yargıtay’a gönderdi.
Çok tehlikeli bir eğilim bu!
AYM kararlarının iki tür etkisi vardır: İlki, başvurucusunun mağduriyetinin giderilmesini ifade eden sübjektif etkisidir. İkincisi ve daha mühimi, yeni ihlallerin meydana gelmesini engelleyecek objektif etkisidir. AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın sözleriyle, objektif etki “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında ortaya koyulan temel ilke ve esaslar dikkate alınarak ihlale neden olan kural, işlem veya kararların kaldırılmasını gerektirmektedir.”
Arslan, AYM’ye bireysel başvuru hakkını “Yüz yıllık Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından biri” olarak niteler. Hakikaten bireysel başvurunun hak ve özgürlüklerin korunmasındaki konumu, tartışma götürmez. Ancak bunun gerçek bir kazanım olabilmesi, AYM kararlarını objektif etkisinin gerçekleşmesine bağlıdır.
Bir başka ifadeyle, AYM’nin hak ve özgürlüklere ilişkin kararlarında belirlediği değerlere ve sınırlara devletin bütün organları riayet ettiği müddetçe, bireysel başvuru hayati bir işlev görür. Yeni hak ihlallerinin önüne geçilmesi ve ihlal bataklığının kurutulması, ancak bir AYM kararının başvurucu için hemen uygulanması ve bu karardaki temel ilke ve esasların benzer dosyalara da etki etmesiyle mümkün olabilir.
“Mahkeme kararlarının basit bireyler tarafından geçersiz kılınması”
Mahkeme kararlarının etkili bir şekilde tatbiki, hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Anayasa hükümlerini yorumlayan AYM’nin kararlarının kale alınmadığı bir yerde Anayasadan da, hukuktan da, devletten de bahsedilemez. Arslan, “Anayasa Mahkemesinin İhlal Kararlarının Etkileri” başlıklı bir konuşmasında, devleti devlet yapan unsurun hukuk olduğuna dikkat çekerken Platon ve Sokrates’e atıf yapar.
Platon, iyi işleyen mahkemelere sahip olmayan bir devletin devlet olma vasfını kaybedeceğini söyler. Sokrates de, ölüm cezasına mahkûm edilmesinin ardından kendisini kaçmaya ikna etmek isteyen öğrencisi Kriton’a “mahkeme kararlarının hükümsüz olduğu, basit bireyler tarafından geçersiz kılınıp ayaklar altına alındığı bir devletin ayakta kalmayacağını” belirterek karşı çıkar. (https://www.anayasa.gov.tr/tr/baskan/konusmalar/anayasa-mahkemesinin-ihlal-kararlarinin-etkileri/)
Hukuk devletinde bireylerin hak ve özgürlükleri yargı makamları tarafından korunur; böyle bir devlette genelde mahkemelerin, özelde de AYM’nin kararlarının hesaba katılmaması, görmezden gelinmesi, türlü mazeretlerle boş yere uzatılması veya içinin boşaltılması söz konusu olmaz. AYM kararlarının icrasından imtina edilmesi, Anayasayı ihlalinden başka bir mana içermez.
Velhasıl sorun; salt dün Balbay’ın, Berberoğlu’nun ve Gergerlioğlu’nun, bugün de Atalay’ın sorunu değildir, sorun AYM kararlarının ve dolayısıyla Anayasanın tanımazlıktan gelinmesiyle hepimizin hak ve özgürlüklerin altının oyulmasıdır.