47 yaşındaki Liz Truss, 5 Eylül’de Muhafazakar Parti üyelerinin oylarının %57’sini alarak partinin yeni genel başkanı seçildi. Truss, Kraliçe II. Elizabeth’i ziyaret ederek hükümet kurma görevini aldı ve Birleşik Krallık’ın 3. kadın başbakanı olarak göreve başladı. Hükümet kurma görevini Kraliçe’den aldıktan sonra ilk işlerden biri olarak Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky’yi arayan Liz Truss, kabinesindeki isimleri de açıklamaya başladı.
Liz Truss’ın açıkladığı yeni kabine hem Muhafazakar Parti hem de Birleşik Krallık için yeni bir soluk getiriyordu. Tarihte ilk defa kabinenin en önemli pozisyonlarında beyaz erkekler bulunmuyor, Hint bir İçişleri, Sierra Leone asıllı bir Dışişleri, Gana asıllı bir Hazine Bakanı göreve geliyor, kabinenin en yetkili ikinci pozisyonuna Iraklı bir Kürt atanıyordu. Liz Truss, kabine seçimlerini yaparken imparatorluk özgüvenini yansıtacak, dünyadaki sağ partiler hakkındaki ezberleri bozacak tercihlerde bulunmuştu.
İkinci Adam: Iraklı bir Kürt
Liz Truss, Irak doğumlu bir Kürt göçmen olan Nadhim Zahawi’yi kabinedeki en yüksek ikinci pozisyon olan Lancaster Düklüğü Şansölyesi görevine atadı. Zahawi aynı zamanda Eşitlik ve Bakanlıklar Arası Koordinasyon Devlet Bakanlıklarını da üstlenecek. Zahawi’nin Liz Truss’a yakın derecede danışmanlık veren ve bakanların koordineli bir şekilde çalışması için çaba harcayan bir isim olması bekleniyor.
Nadhim Zahawi, 1967 yılında Bağdat’ta dünyaya geldi. Dedesi Irak Merkez Bankası Başkanı olan Zahawi’nin iş insanı babası, dönemin başkan yardımcısı olan Saddam Hüseyin’in gücünü arttırması üzerine ailesinin güvenliğinden endişe duymaya başladı. Saddam Hüseyin’in kara listesinde olduklarına dair bir istihbarat gelince Zahawi ailesi 1976’da Birleşik Krallık’a göç etmeye karar verdi. Uçakları Bağdat’tan kalkarken Saddam Hüseyin’in askerleri uçağı bastı ve Irak’tan kaçmaya çalışan başka bir yolcuyu gözaltına alarak uçaktan çıkardı. Babasının da uçaktan indirileceğini düşünüp endişelenen 9 yaşındaki Nadhim Zahawi, her ne kadar ailesiyle birlikte güvenli bir şekilde Birleşik Krallık’a göç etse de yaşadığı bu travmayı hiç unutmadı.
Üniversite eğitimini Birleşik Krallık’ta alan Zahawi, YouGov araştırma şirketini kurdu ve 2010 yılına kadar bu araştırma şirketinin yöneticiliğinde bulundu. 2010’da Muhafazakar Parti’den siyasete atıldı ve milletvekili seçildi. Zahawi, Brexit referandumunda Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği üyeliğinden çıkması gerektiğini savunan kanatta yer aldı. Boris Johnson başbakan olunca onu Eylül 2021’de eğitim bakanı olarak atadı. Chris Pincher taciz skandalının ortaya çıkmasıyla başlayan istifa rüzgarında hazine şansölyeliği görevinden istifa eden Rishi Sunak’ın yerine Nadhim Zahawi atandı. Zahawi, İngiltere dışında doğmuş ilk hazine şansölyesi oldu. Göreve getirildikten 1 gün sonra Boris Johnson’a hitaben bir mektup yazdı ve istifa etmesi talebinde bulundu. Johnson’ın gidişinden sonra genel başkanlık adaylığını açıkladı ama 30 milletvekilinin oyunu bulamadığı için kampanyasını sonlandırmak zorunda kaldı ve Liz Truss’a açık desteğini deklare etti, Truss’ın ekibindeki en etkili isimlerden biri oldu. Nadhim Zahawi seçimi kazanabilseydi ülke tarihindeki ilk Kürt başbakan olarak tarihe geçecekti.
İçişleri Bakanı Suella Braverman
Liz Truss’ın İçişleri Bakanı olarak atadığı 42 yaşındaki Suella Braverman, Afrika’da İngiltere’ye göç eden bir Hint bir ailesinin kızı. Braverman, İçişleri Bakanlığı görevini yine kendisi gibi Hint kökenli olan Priti Patel’den devraldı. Budist dinine mensup Braverman Cambridge mezunu ve Fransa’da uluslararası hukuk alanında yüksek lisans yapan bir hukukçu. Boris Johnson hükümetinde Başsavcı olarak görev yaptı. 2016’da AB’den çıkılmasını savundu. İngiltere’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çıkmasını savunuyor, AİHM kararlarına karşı sert tepki gösteriyor. İklim değişikliğiyle mücadelenin ekonomiye zarar verdiğini düşünüyor, karbon salınımının sıfıra indirilmesi hedefini benimsemeyeceğini belirtiyor. Partinin uç sağ tarafında olarak tanımlanan Braverman da genel başkanlık için aday olmuş, ilk tur oylamalarında elendikten sonra Liz Truss’a destek vererek yakın çalışma ekibinde yer almıştı.
Dışişleri Bakanı James Cleverly
53 yaşındaki James Cleverly, Sierra Leone göçmeni bir anne ile İngiliz bir babanın oğlu. Londra’da doğan Cleverly özel okullarda eğitim aldıktan sonra özel şirketlerde pazarlama bölümlerinde çalıştı, 2007’de Londra’da yerel siyasete atıldı. Cleverly, 2015 yılından beri Parlamento üyesi. Daha önce Muhafazakar Parti liderliğinde, Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Devlet Bakanlıklarında görev aldı, kabinede Eğitim Bakanlığı görevini üstlendi. Cleverly Brexit’i desteklemiş ve İngiltere’nin AB’den çıkmasını savunmuştu. 2019’da ise parti genel başkanlığına aday olmuş, fakat yeterli desteği bulamayınca adaylıktan çekilmişti.
Hazine Şansölyesi Kwasi Kwarteng
Ekonominin başına geçen Kwasi Kwarteng, 1960’lı yıllarda İngiltere’ye göç eden Ganalı bir ailenin çocuğu. İsmi Gana dilinde “Pazar günü doğan” anlamına geliyor. Kabinedeki en önemli pozisyonlardan birini üstlenen Kwarteng’den önce bu görevde Rishi Sunak ve Nadhim Zahawi vardı. Kwarteng, geçmişte devletin ekonomideki rolünün azaltılması gerektiğini belirten sosyal devlet uygulamalarını eleştiren, fakat pandemi ve güncel sorunlar nedeniyle devlet desteklerine zaman içerisinde sıcak bakmaya başlayan liberal görüşlere yakın bir isim, 47 yaşında. Trinity, Cambridge ve Harvard gibi üniversitelerde eğitim görmüş, Eton Koleji’nde okuyan, ekonomi alanında doktora yapan parlak bir beyin. 2006’da Muhafazakar Partili ilk siyah bakanlardan biri olan Kwarteng, İngiltere’nin sömürgecilik geçmişine sakin ve objektif bir şekilde bakılmasını savunuyor, kültürel tartışmalarda ateşli bir şekilde birbirine saldıran iki tarafı da “karikatürize” buluyor.
Genç ve sadık bir kabine
47 yaşında İngiltere’nin Başbakanı seçilen Liz Truss’ın kabinesi dünyadaki örnekleriyle karşılaştırıldığı zaman oldukça genç. Yeni kabinenin yaş ortalaması 50. Kabinede 36 yaşında Hint asıllı bir Çevre Bakanı, 38 yaşında kadın bir Kültür Bakanı, 42 yaşında Nijerya kökenli bir Ticaret Bakanı var. Liz Truss hem genç, farklı kesimleri temsil eden hem de genel başkanlık yarışı boyunca kendisini sıkı bir şekilde destekleyen sadık isimleri göreve getirdi. Seçim kampanyası boyunca kendisini destekleyen isimlerle bir ekip görüntüsü veren Liz Truss, kendisiyle yarıştıktan sonra ekibe katılan Penny Mordaunt’u da Parlamento Lideri olarak göreve getirdi.
İmparatorluk özgüveni
Liz Truss’ın açıkladığı yeni kabine hem Muhafazakar Parti hem Birleşik Krallık hakkında önemli bir tabloyu ortaya koyuyor.
Yeni kabine, belki her ülkeyi aynı kalıp önyargılarla değerlendiren genelgeçer siyasi yorumlarda “beyaz üstünlükçü”, “ırkçı” olarak tanımlanabilecek sağ bir parti olan Muhafazakar Parti’nin değişen toplum yapısına zaman içerisinde uyum sağlamadaki başarısını somutluyor. Muhafazakar Parti kendi değerlerini eksiksiz, hatta eskiye nazaran daha radikal taşıyan göçmenleri, siyahları, farklı dinlere mensup isimleri çekmeyi başarıyor, ve daha da başaracak gibi duruyor. Liz Truss’ın kabinesi sağ partiler hakkındaki ezberleri bozuyor, kimlik temsiliyetinin sadece sol partilere bırakılmayacak önemli bir konu olduğunu gösteriyor.
Birleşik Krallık, “Kürt bir bakana hazır mıyız?”, “Ekonominin başına bir Ganalı geçebilir mi?”, “Hint kökenli göçmenler polis güçlerini yönetebilir mi?” gibi sorularla zaman kaybetmedi. Yüzyıllardır farklı kimliklerin, dinlerin bir arada yaşadığı bir imparatorluğun verdiği özgüvenle sağ parti iktidarında dahi bir Kürdün, Ganalının, Nijeryalının, Hintlinin bakan olabildiği bir siyasi alan yaratılabiliyor. Toprakları elinden alınan, kaynakları çalınan, öldürülen sömürge mağdurlarının torunları, yıllar sonra imparatorluğun devlet makamlarına yönetici olarak gelebiliyor, belki dedelerinin hayal edemeyeceği makamlara oturabiliyor.
Kürtlerin, Ganalıların, Nijeryalıların, Hintlerin bakan olması dün İngiltere’de bir telaş yaratmadı, gazeteciler “İngiltere buna hazır mı?” başlıkları atmadı. Her şey normaldi. Bakanların isimleri, geçmişleri, renkli hikayeleri sakin bir şekilde haberleştirildi. Ne “toplumun yapısı bozulacak” ne de “bu kabine ters tepecek” endişesi vardı. İngiltere, geçmişten günümüze gelen imparatorluk özgüveniyle olağan bir kabine oluşturuyordu. Sadece bu sefer beyaz erkekler alışıldığın aksine önemli yetkilere sahip değildi.
Ne ülke ne parti bölünmüştü, aksine İmparatorluk bütün özgüveniyle kabinesini seçmiş, yüksek bir kimlik temsiliyeti sağlanmıştı.