İngilizlerin oyun başlangıcına bayıldım. Kararlı, görkemli ve nettiler. Sahayı bütünlüğüne hem enine hem de boyuna kullanıyor, her üç koridarda savunma ve hücum için gereksindikleri bütün destekleri sağlıyor ve nefes kesici bir ön baskı resitali veriyorlardı. Beden dili, topla kararlı buluşma ve net vuruşlarla topu dolaştırma tavrı, sanırım Sırpların kimyasını bozdu. Bellingham, Kane, Saka ve Foden, ikinci topları kazanmak amacıyla enerjik bir pres uyguluyor ve alan daraltarak, Sırp takımını en geriye doğru itiyordu. Oyun, özellikle ilk otuz dakika öylesine pürüzsüz sahneye kondu ki, sanki bu oyunda hiç hile yokmuş, hiç taktik aldatmacalara baş vurulmayacakmış gibi bir izlenim bıraktı.
13. dakika da Saka’nın sağ üst koridor ucundan kestiği topa Bellingham uçarak öyle kararlı bir kafa vuruşu yaptı ki, bu eylemler dizisi, Sırp takımının psikolojisini hiç düzelmeyecek gibi bozdu. Deyim uygunsa golden sonra İngilizler oyunuyor, Sırplar da onların ense tıraşlarını izliyormuş gibi bir vaziyet oluştu.
Topun olduğu bölge ile topun atılacağı bölgelerde, her durum ve pozisyonda İngilizler, Sırplara karşı ciddi bir sayısal üstünlük sağlamayı başardılar. Oyun sanki on bire on bir oynanmıyordu da İngilizler x2 ile oynuyormuş gibi duruyordu.
Sırp Teknik adam Stojkoviç kenarda bir balet gibi, antrenmanda ezbere aldıkları oyunu oynamak için, oyuncularını el kol hareketleriyle canlandırmaya calışıyordu. Ama bu hareketler kimyası bozulan takımın kalbine değmeyi başaramıyordu. Lanet bir türlü Sırp semasını terk etmiyordu.
Kimbilir belki de aşırı şekilde sinirleri bozulan Sırp oyuncular, sarı kartları göze alabilecek şekilde oyunlarını biraz sertleştirdiler. Özellikle 38. Dakikadan sonra sanki bu sertleşme meyve vermeye başladı gibi. Yavaşça İngiliz ön alan baskısı gevşemeye başladı. Özellikle bu gevşemeye Alexander Arnold ve Kane prim vermeye başlayınca, Sertlik Sırpların oyuna ortak olmalarını sağladı. İlk yarı bu vaziyette ve İngilizlerin 1-0 üstünlüğüyle kapandı.
İkinci yarı başlayınca Southgate’nin Kane ve Arnold’ oyundan alacağını düşünmüştüm ama öyle olmadı ve ilk kadro ile İngilizler ikinci yarıya başladı. Ama roller değişmiş ve İngiliz takımı yerine Sırplar oyun inisiyatitini ele geçirmişti. Bunun biricik nedeni İngilizlerin ikinci topları kazanmak için ön alan baskısından vazgeçerek, rakibi kendi yarı sahasında karşılıyor olmasıydı.
Bir bütün olarak topun arkasına geçen İngilizler, altın bir tepsi içinde Sırpları oyuna ortak etmekle kalmadılar, tıpkı onların ilk yarıda yaptıkları gibi Sırpların dominant bir oyun oynamasına imkan sağladılar. İngilizler kendi yarı sahasına çekilip rakibi orada ikinci bölgede karşılamaya karar verince, Sırplar top dolaştırmak için baskısız çok geniş alanlara kavuşma fırsatını buldu. Bir de buna ilk yarıda istediği oyunu oynamayan ya da oynayamayan bütün oyuncular Stojkoviç bir çırpıda değiştirince, işin rengi kökünde değişti.
Bellingham ilk yarıdaki görevini yapmaya çalışınca çok geniş alanda ve yalnız baskı yapmak zorunda kaldı ve yoruldu. Southgate çok haklı olarak onu oyundan aldı. Oyun artık sırpların oyununa dönüştü.
İngilizler bu maçta topun rakipte olma hali üstüne iki farklı tablo çizdi. Biri kararlı ve görkemli diğeri de mahcup, tereddütlü ve kırılgan. Sanırım hem Almanlar hem de Fransızlar bu tuhaf tabloyu görünce kıs kıs gülmüşlerdir.
İngilizler 1-0 kazandı ama bütün zaaflarını da rakiplerine adeta mesaj göndererek ellerini açık ettiler