Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIİslamcıların, milliyetçilerin önündeki soru: Cepheleşme mi, uzlaşma mı?

İslamcıların, milliyetçilerin önündeki soru: Cepheleşme mi, uzlaşma mı?

Türkiye, ekonomik krizi, siyasi, sosyal bir bunalım ile birlikte yaşıyor. Toplum, sert bir kutuplaşma ile uzlaşma arasında bir tercih yapmanın eşiğinde. Önümüzdeki seçimler bu konuda millet olarak kararımızı ortaya koyacak. Şurası bir gerçek; kutuplaşmanın iki tarafında da sertlik yanlıları, radikal kavga taraftarları varlıklarını koruyor. “Şeriata geçit yok” diyenler hâlâ cepheleşme eğilimi içinde belli bir etkinliğe sahip. Dini siyasi bir referans olarak kullanmaya hevesli, “Ayasofya’yı cami yaptık… amacımıza yürüyoruz…” diyenler de diğer kutupta ağırlıklarını sürdürüyor.

6’lı masa gerçekten de 6 benzemezden oluşuyor. “Beş benzemez” diyenler haklı. Bu masanın kurucularından CHP, tarihi olarak Türkiye’deki kutuplaşmanın temel ve değişmez tarafı iken Davutoğlu ve Ali Babacan da “karşı taraf”ın temsilcileriydi. “Karşı taraf”ın milliyetçi cephede yer almış önde gelen sözcüsü de 28 Şubat’ın da hedeflerinden Meral Akşener’di. Yani Türkiye’de geçmişte bir cephe kurmak isteseniz Akşener, Davutoğlu ve Babacan ile bir blokta toplanıp, CHP’ye karşı örgütlenebilirdiniz. Öncülleri yani Erbakanlar, Demireller “Milliyetçi Cephe” kuruluşlarında bu anlamda aktif rol almışlardı. Ancak yine Demireller, Erbakanlar yaşadıkları acı tecrübelerin ışığında karşı tarafla uzlaşmayı da zaman içinde önemsemiş, uzlaşma denemelerine girişmişlerdi. CHP-MSP koalisyonu bir denemeydi, bastırıldı. Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilmesi ise Erdal İnönü ile işbirliğinin en çarpıcı örneği idi.

Bir tercihin eşiğinde

Türkiye, ekonomik krizi, siyasi, sosyal bir bunalım ile birlikte yaşıyor. Toplum, sert bir kutuplaşma ile uzlaşma arasında bir tercih yapmanın eşiğinde. Önümüzdeki seçimler bu konuda millet olarak kararımızı ortaya koyacak. Şurası bir gerçek; kutuplaşmanın iki tarafında da sertlik yanlıları, radikal kavga taraftarları varlıklarını koruyor. “Şeriata geçit yok” diyenler hâlâ cepheleşme eğilimi içinde belli bir etkinliğe sahip. Dini siyasi bir referans olarak kullanmaya hevesli, “Ayasofya’yı cami yaptık… amacımıza yürüyoruz…” diyenler de diğer kutupta ağırlıklarını sürdürüyor.

200 yıllık tecrübe

Bu 200 yıllık bir tarihsel hikayenin de özeti. Şimdi yeniden bundan sonra ne yapacağız sorusuyla karşı karşıyayız. Türkiye, farklı kimliklerin, farklı toplumsal kültürlerin, farklı siyasi geleneklerin, farklı mezheplerin bir arada yaşadığı bir coğrafya. Bu farklılıklar bir zenginlik olduğu gibi çatışarak güçlenen, kavgadan beslenenler için de bir istismar alanı olagelmiştir. Yakın tarihimizde yaşadığımız Kahramanmaraş, Çorum, Sivas katliamları büyük acılara yol açarken bir arada yaşama, birlikte bir gelecek kurabilme imkanlarını da dinamitledi. Alevi Sünni farklılığı, toplumu düşmanlaştırmak isteyenlerin malzemesi olarak kullanıldı. Şehirler, mahalleler boşaldı. Keza Kürtler ve Türkler de benzer çatışmalara sürüklendi. Osmanlı sarayında yan yana muhafız alayları oluşturmuşken, milliyetçi baskıların, bitmez tükenmez acıların kurbanı oldular. Bu farklılıkların sayısı artırılabilir. Yani kamplaşma imkanı, kamplaşmayı canlandırma ve çatışmaya dönüştürme imkanı her daim denenebilir, bundan rant sağlamak isteyenler bu çatlağı kullanabilir.

Bir tarihi fırsat

6’lı masa, yaşanmış onca tecrübenin, acının, iyi günün ve kötü günün mirası üzerinden yapılan bir deneme. Baştan beri bu ortaklığın tarihi önem taşıdığını düşünüyorum. Kutuplaşma değil uzlaşma imkanı olarak bakıyorum.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN

- Advertisment -