Kemalizm bağımsızlıkçı ama aynı zamanda Batı öykünmecisi olduğu için kendini Batının bir rakibi olarak göremiyor. Batı medeniyetinin hayranı olan Kemalizmin Batı medeniyetine katacağı hiçbir şey yoktur. İçimizden birkaç tane Hollandalı veya Danimarkalı piyanist, akademisyen veya biliminsanı çıkabilir. Bu kadar nüfus ve kaynak israfıyla o kadar da olsun. Avrupalıdan daha çok Avrupalı olunamayacağı için, Kemalizmin dünyaya Avrupa-ötesi bir katkı (yani özgün bir katkı) yapması mümkün değildir. Bu basitçe bir ufuk meselesidir. Kemalizm dünyada başkasında olmayan bir şeyi sunma cesaret ve ihtimalinden kendini mahrum bırakmış bir ideolojidir. Yüzeyseldir.
Kemalizm İslamcılığa göre çok daha medenidir. Edeplidir. Görgülüdür. ‘Elalem ne der’ diye düşündüğü için Kemalizmde görgü, görüntü, ahlak çok önemlidir. Yasa tanır. Hatta fazlasıyla yasaya tabi bir oluş biçimidir. Kaldırımda yürünmesi gerekiyorsa kaldırımda yürür. Üstüne çıkmak istese de muasır medeniyet seviyesinin içinde yükselmek ister. Yükselirken trafik kurallarına harfiyyen uymak ister. Ne yapacağı, bir yasa (yani bir ideolojik metafizik) tarafından önceden tanımlanmış, fethedilmiştir. Öngörülebilir bir olma biçimidir Kemalizm. İsraf etmez. Öngördüğü etek boyu da ne uzun ne de kısadır. Mazbuttur. Çağdaşlık iddiası bir mahalle inzibatıdır. Batının özgürce sarfedilen iradesinin, eli mahkum, zihni mahkum bir tüketicisidir. Kemalizmin Batının üstüne değil ama dışına çıkan tek fazileti bağımsızlık fikridir. O da ulusalcılık adıyla rekabetçi bir damar olarak karşımıza çıkabiliyor. Ulusalcılık da çirkinliğini ve özgürlüğünü kendini Batıya karşı eşit bir rakip olarak görmesinden alıyor. Ancak toplamda Kemalizm hem bağımsızlığı hem de mecbur olmadığı halde Batılı olmayı seçtiği için serbestçe işlenen bir tekrardan öteye geçememiştir.
İslamcılık ise daha çok kendidir. Bedevi, görgüsüz ve kızgındır. Hatta hased doludur. Komşular da kim oluyor diye düşündüğü için görgüye ve görüntüye aldırış etmez. Hem komşuları ölçü almadığı için, hem de atadan kalma ahlak anlayışını evvelce test etmediği için, büyük ölçüde ahlaksız görünür. Çünkü eski paslanmış, yeni ise oluşmamıştır. Yalpalar. İslamcılığın ahlaksızlığı ile, herkesin malumu günümüzün yolsuzluk ve tüketim kültüründen bahsetmiyorum. Taklit eden (memur), icat edenden (sanatçı) her zaman daha ahlaklı ve de daha az orijinaldir. İslamcılık bu anlamda tabi olmaya kendini mecbur hissedeceği bir modele teslim olmadığı için özgürdür. Kendini komşularından üstün görmeye cüret ettiği için komşularını taklit etme esaretinden azad olmuştur.
Kemalizm ahlaklı/yasal ama fikren tutuklu iken İslamcılık yasa-tanımaz ama fikren serbest kalmıştır. O yüzden, Kemalizmden özgün bir düşünce çıkmamıştır ve çıkmaz. İslamcılık, Kemalizme göre özgün düşünce üretme imkanına daha çok sahiptir.
Kemalizmin veya İslamcılığın otoriter yönetim tecrübelerinin bu söylenenlerle fazla bir ilgisi olmadığını hatırlatmak gerek. İkisi de yeterince hayal kırıklığı üretmiş bu ideolojilerin hangisinin özgün düşünce üretmeye daha elverişli olduğu sorusunun cevabını aramaya çalıştım. Basit bir örnekle bu bahsi kapatalım. Geçtiğimiz gün bir haber, İsviçre’nin yaptığı testler sonucunda Beypazarı maden suyunu sağlığa zararlı bulduğunu ve yasakladığını yazıyordu. Bu habere bir Kemalist ile bir İslamcının tepkisi ne olur?
Kemalist, “işte görüyor musunuz, halkın sağlığıyla oynanıyor” der veya böyle sağlığa zararlı bir durumun vuku bulmuş olmasından dolayı samimi bir şekilde üzülür. Hem bilimselliğe hem de İsviçre’nin bu duyarlılığına tam bir itimat duyar. Kemalistin aklına, İsviçre’nin bunu tamamen bilimsel gerekçelerle yapmış olmama ihtimali gelmez. İsviçre’nin de maden suyu üreten bir ülke olup ticari rekabet için rakip ülke malzemesini sağlıksız göstermek gibi ucuz bir esnaf hamlesi yapmış olabileceğini tasavvur edemez. Çünkü en başından İsviçre’nin Türkiye’den üstün olduğunu düşünür. Türkiye’ye biçtiği ufuk, İsviçre gibi olmaktır. Türkiye’nin İsviçre’ye (veya NATO hikayesinde İsveç’e) ters giderek doğru bir yol tutturabileceğini tasavvur edemez. Başka prangalar içinde olsa da bu konuda İslamcılık böyle bir kelepçeye mahkum değildir. Beypazarı marka maden sularının gerçekten sağlıklı olup olmamasının, bahsettiğimiz konuyla bir ilgisi yok. Çünkü sağlıklı olmadığı çıksa bile yukarıdaki şüphe ve itirazların akla gelebilmesi gerekirdi.
Batıya ters giderek doğru bir yol tutturmanın mümkün olduğuna, İslamcılığın Batıyı aşan ahlaksızlığı ihtimal verirken, Kemalizmin Batıya mahkum ahlakı ihtimal vermez. Batıdan bakılınca biri orijinal bir rakip, diğeri çakma bir versiyon olarak görünür.