Elbette ki İslamsız yapabilirsin. Ama dinsiz yapamazsın. İslamın bedevi formundan haklı olarak kaçan kimi insanların dini ilkel bir şey, ondan çıkışı ise özgürlük sanmak gibi bir gafletleri oluyor. Bu gaflete yapılan her tür itiraz ve işareti, bedeviliğin savunusu olarak görürler. Bunlar ezberlerinden farklı olan bir meydan okumayla yüzleşmekten sakınırlar. Bu insanlar bir kaç açıdan naifler. Dünyadan haberi olmayan insanlar bunlar. Onları teşhis etmek zor değil: Bilimin aydınlatıcılığından, kurtarıcılığından, Avrupalıların şunu veya bunu başarmışlığından bahsederler. Batı tarihini ve toplumunu bilmedikleri için Batıya dair yüzeysel bir hayranlık beslerler.
Onlar bedevi yerlinin Batı karşıtlığının yanlış oluşunda boncuk ararlar. Çünkü onunla aynı dalga boyundadırlar. Din eleştirilerindeki basitlik kadar dinden kurtulup yerine koydukları şeye dair algılarındaki basitlik de düşündürücüdür. Onlar bu halde iki ayrı yanlışı birden irtikap ettiklerini görmezler. Dini veya İslamı ilkellikle özdeşleştirdikleri için reddettikleri dine inanmaya devam ederler. Gerçek “gerçek İslam bu”cular bunlardır. Dindarlıktan veya modern bir ideoloji olan İslamcılıktan çıkıp laiklik muhitlerinde aydınlanmacılık veya Kemalizm limanlarında keramet aramalar bu yüzdendir. Onlar gerçekte ne dini (yo, İslamı değil, dini) anlamışlar ne de Batıyı anlamışlar. Onların sandığı gibi bunlardan biri iyi, diğeri kötü olduğu için değil. İyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı bir tarafa hasretme hatası yaptıkları için iki tarafı da anlamamışlardır.
İnsanı tanımadıkları için dini de bilimi de tanımış değiller. Üçü hakkında da iptidai bir seviyede düşünmeye meyilliler. İslamı, kendi anladıkları birşey olarak değil, üstlerine hariçten gelen birşey olarak görüyorlar, tıpkı aynı sebepten dolayı dine teslimiyetini bir tür putlaştırma gibi yaşayan avam gibi. Dini putlaştıranların putunu din kabul edip, o putu kırmakta bir üstünlük gerekçesi arıyorlar. Onlar için din sabit ve mutlak bir şey. Dine inananlardan daha çok dinin sabitliğine inanmaları dine dair cehaletleridir ama daha sonra din karşıtlığındaki militanlıkları da o cehaletin din karşıtlığındaki yansımasından ibarettir.
Belki yüzyıl önce bilim, çağdaşlık, Batının başarılı veya üstün olduğu tezi gibi ezberler Batı toplumlarında ve Batıyı kıskanan toplumlarda geçer akçe idi. Fakat bugün bu tür diskurlar Batı’da eğer kötü niyetli bir propaganda değilse basit bir cehaletin ürünü olarak görülüyor.
Gelenek-sonrası modernliğin bu çocukça taşkınlıklarını tadil etmek için postmodernizm çağı gelip geçtiği halde ve hatta geleneğe yeni baştan daha ağırbaşlı bir hürmetin lüzumu açığa çıktığı halde bugün Batı’dan daha çok Batıcı olanların entelektüel seviyesi trajiktir. Amerika’yı Hollywood’dan Türkiye’yi Türkiye dizilerindeki dizi setlerinden ibaret sananların saflığı ile aynı şeydir bu. Batı karşıtlığından Batı hayranlığına savrulanlar hiçbir yere gitmemiştir. Oldukları yerde sayıyorlar. Basit ve ilkel buldukları geleneksel dindarlığa saldırırken en ucuz genellemeler, en kifayetsiz şeyler söyledikleri halde bunu akıl, bilim, veya soyut bir ilerleme adına söyledikleri için düştükleri halin farkına bile varmıyorlar.
Logos’u tanıyıp da mitos’a karşı bir üstünlük iğrentisi duyanların bu sonradan görmeliği (aslında hiç görmemişliği) açıkçası patolojik bir haldir. Kendileri dışında bir başka mitos-ötesi konumun olabileceğini derkedemeyecek kadar putperesttir bu zihniyetteki insanlar. Dindeki putperestlikleri, yüzeysellikleri bu kez bilim adına tekrarlanmaktadır. Onlar günümüzün cahil insanlarıdır. Dünün mitos’unda takılanların cehaletine nispetle onların logos’a girişte gösterdikleri muzaffer aydınlanan edası gerçekten trajik bir haldir.
Mitolojiler veya efsaneler bilim karşısında ne kadar karikatür kalıyorsa, bilim de sanat ve yaratıcı düşünce karşısında o kadar karikatürdür. Sanat da dinin kamulaşmamış hali ve bireysel bir ifadesidir. Dini anlama cesaret ve kapasitesi olmayanların daha az önyargıyla bakacakları bir alan sanattır. Bilimin nihai amacı sanat olmak (anlam katmak), Sanatın nihai amacı din olmaktır (keşfin kolektif tecrübesi).