1990’ların sonu ve 2000’li yılların başı, demokratikleşme, özgürlükçü değerler, gelecek umudu açısından pozitif bir dönemdi. Avrupa Birliği yeni katılımlarla güçlenirken Batılı değerlere rağbet artıyordu. Dağılan Sovyet Bloğu’ndan ve Yugoslavya’dan ayrılan Bulgaristan, Polonya, Romanya, Letonya, Litvanya, Slovenya, Hırvatistan, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya AB üyesi oldu. Doğu Bloğu’nun geriye kalan ülkeleri de (Ukrayna, Beyaz Rusya gibi) AB’ye katılmak istiyordu.
AK Parti’nin ilk yıllarına denk gelen bu rüzgar, bu partiyi de reformcu, özgürlükçü kampa çekmişti. Liberal değerler içinde din ve inanç özgürlüğü de önemli bir yer tutuyordu. Dünya ekonomisi en verimli dönemlerinden geçiyor, kişi başına yıllık gelir birçok ülkede yükseliyordu. 2013 yılında çözüm süreci yürütülürken AB üyelik müzakereleri de sürüyordu.
Türkiye’de kişi başına yıllık gelir 12 bin 489 dolarla tarihteki en yüksek düzeyi gördü.
Dünyada da benzer bir zenginleşme ve büyüme yaşanıyordu. Avrupa Birliği’nin değerler sistemi, Kopenhag Kriterleri adı altında örnek gösterilen bir demokrasi ölçütüne dönüşmüştü. Amerika’da Obama, İngiltere’de Tony Blair, Almanya’da Merkel demokratik istikrarın, temsilcileri olarak ilgi görüyordu. Bu dönemde Tony Blair, İrlanda’da yüz yıldır devam eden çatışmaları, silahların sustuğu bir noktaya getirdi. Tayyip Erdoğan, Batı dünyasının dikkatle izlediği bir siyasetçi olarak ilgi çekiyordu.
Aradan geçen on yıl içinde her şey altüst oldu. İsrail’in Gazze katliamına girişmesiyle 2023 felaket yılı olarak anılmayı hak etti. Avrupa’da ve dünyanın dört bir yanında, demokrasi ve özgürlükler konusundaki duyarlılık zayıflamış durumda. Avrupa’nın ortasında İnsan Hakları Mahkemesi’ni yok saymak isteyen bir eğilim kötü rüzgarlar estiriyor. İngiltere, İtalya gibi sağcı iktidarların egemenliğindeki ülkeler ile Doğu Bloğu’ndan gelen Macaristan, Polonya ve Romanya gibi ülkeler insan hakları ihlalleri nedeniyle hesap vermek istemiyor.
İnsan hakları konusundaki duyarlılık ülkemizde de zayıfladı. 2013’ten günümüze kişi başına milli gelir, 12 binlerden 8-9 binlere düştü. Ülkeler sıralamasında da Türkiye 65’incilikten 77’nciliğe geriledi.
Türkiye 2000’li yılların başında muhafazakar bir iktidarla büyüme, gelişme yaşıyordu. İşler 2013’ten sonra karıştı. Ekonomik büyüme ile demokratik özgürlükçü tercihler arasında ciddi bir bağ olduğunu yaşayarak gördük. Hak, hukuk, adalet konuları sıkıntılı hale geldikçe, ekonomi de paralel şekilde geriledi.
Dünya yeni bir özgürlükçü rüzgara yelken açabilir mi? Gazze’de yaşanmakta olan felaket, insan hak ve hukukuna dikkatleri çekebilir.
Bu yazıyı yazarken İsrail’den gelen bir haber umutlandırdı. Binlerce Yahudi, Müslüman ve Hıristiyan kadın İsrail’de barış içinde birlikte yürümüştü. İsrailli şarkıcı Yael Deckelbaum “Annelerin Duası” şarkısını söyleyerek müziğin değişim için neler yapabileceğini göstermişti. Dünyanın dört bir yanında barış isteyenler benzer yeni bir dalga yaratabilir.
Gazze’den çıkacak bir çözüm, belki de yeni bir umut haline dönüşebilir. Umudu yitirmemek gerekiyor. Korku filmi gibi öne sürülen senaryolar boşa çıkabilir.