2004 yılında İstanbul’da toplanan İslam Konferansı Örgütü toplantısında o güne kadar örgütün tarihinde olmayan bir durum ortaya çıkmıştı.
Toplantıda yeni İKÖ Genel Sekreteri seçilecekti ama kurulduğu günden bu yana genel sekreterlerini konsensüsle önceden seçen örgütte bu kez konsensus değil üç aday vardı.
Türkiye’nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, Malezya’nın adayı ve Bangladeş’in adayı.
O sırada Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül “o halde sandık koyup, seçim yapacağız” dedi.
Ama sınıf başkanlarını bile seçimle seçen bize çok normal gelen bu yöntem, İKÖ üye ülkelerin temsilcilerinin çoğu için daha önce hiç yaşamadıkları bir deneyimdi.
Gerçekten sandık kuruldu. Sandıkların başına gözlemci kondu, oylar kapalı olarak verildi ve açık olarak sayıldı.
Geçen hafta sohbet etme fırsatı bulduğumuz 11. Cumhurbaşkanı Gül, bazı ülkelerin dışişleri bakanlarının oy verirken ve oylar sayılırken nasıl heyecanlandıklarını anlattı.
Çoğu hayatlarında ilk kez oy vermiş, daha fazlası ise ilk kez gerçekten yarışlı bir seçimde oy kullanmıştı.
Küçük bir demokrasi deneyimi yaşanmıştı.
Oylama sonunda 56 ülkeden 32 oy Ekmeleddin İhsanoğlu’na, 12’şer oy da Bangladeş ve Malezya’ya çıktı.
Malezya ve Bangladeş yine de seçimlerin yapılabildiği ülkelerden.
Ama Bangladeş’te siyaset, en son bir devrimle de biten iki parti arasında kanlı bıçaklı, idamlı, suikastlı bir yarış.
Malezya’da şimdiki başbakan Enver İbrahim yıllarca eşcinsel ilişkisi iddiasıyla hapiste yatmış, seçimleri eşi o hapisteyken kazanmıştı.
İranlılar için seçimi artık her seçim öncesi Anayasayı Korucular Konseyi yapıyor. İstediği adayları onaylıyor, istemediklerini de adı Rafsancani, Ahmedinejad, Ruhani olsa da onaylamıyor.
Pakistan’da seçimler kaybedenin hapse girdiği bir Survivor adası mücadelesi gibi.
Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan’da seçimler devlet başkanının yüzde 80 mi yüzde 90 mı oy olacağının belirsiz olduğu bir çetin yarış.
Mısır, 2000 yıllık tarihinde yaptığı ilk seçimden sonra seçilen Cumhurbaşkanı’nı hapiste öldürdü.
Arap Baharı’nın tek iyi modeli Tunus da düştükten sonra Arap dünyasında en iyisi Kuveyt ve Fas olan otoriter rejimler, monarşiler var.
Arap ülkelerinde yaşayanlar için bir demokratik seçimde oy vermenin tek yolu ev alıp Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan geçiyor.
Rusya zaten malum. Putin’in güçlü rakiplerinin ömürleri nedense uzun olmuyor.
Türkiye’de ise 1950’den beri, seçim öncesi iktidarların devlet imkanlarını kendi lehine kullandığı ama seçim günü ve sonrasında bütün iplerin Yüksek Seçim Kurulu ve partilerde olduğu demokratik ve adil bir seçim sistemi var.
1946 seçimlerinin kötü hatıralarıyla kurulmuş bu sistemde birinin önüne engel koymanın tek yolu onu hapse atmak.
Bu yola da çok fazla başvurulmadı.
İlk örnek Bölükbaşı’ydı. İki kere hapse atıldı, ikisinde de çıktı ve seçimi kazandı. Sandığın hıncı hapiste, dışarıda ısrarla Bölükbaşı diyen Kırşehir’i ilçe yaparak çıkarıldı.
İkinci örnek de Erdoğan olmuştu. Hikayenin gerisi malum.
Son örnek Demirtaş. Hapiste sekizinci yılına girdi. Onun hikayesinin devamı da şimdiden malum.
Şimdi onlara biri de ekleniyor gibi görünüyor.
Ekrem İmamoğlu. Allah’tan hapis riski yok ama “ahmak” dediği için üzerinde sallanan demoklesin kılıcı istinaf aşamasında da düşecek gibi görünüyor.
Türkiye’nin yaptığı en iyi şeyin de üzerine düşecek o kılıç.
Davayı başka dillere çevirmek gülünç olacak.
Ve bu Türkiye’nin en iyi yaptığı işe büyük bir haksızlık olacak.
Türkiye’nin demokrasisinin pek çok sorunu oldu, bugün daha büyük özgürlük, hukuk, Meclis’in ağırlığı, güçler dengesinin bozulması gibi sorunları var.
Ama Türkiye’yi Doğu’daki, Kuzey’deki, Güney’deki bütün komşularından, yakın komşularından farklılaştıran temel farkı seçimler.
Türkiye’yle ilgili Rusya benzetmeleri yapan yabancılar, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kaldığı, Erdoğan’ın yüzde 50’nin biraz üstüyle kazanabildiği, büyükşehirlerini muhalefetin yönettiği Türkiye’yi Rusya’ya benzetmenin pek de adil olmadığına nihayet ikna oldular.
2002’den beri AK Parti’nin seçimleri hileyle, oy pusulası basarak, Suriyelileri oy verdirerek kazandığını iddia eden muhalifler de 2019 ve 2024 yerel seçimlerindeki muhalefetin seçim başarılarından sonra çok emin oldukları bu iddialı hile tezlerini unutmuş gözüküyor.
Bu başarı hikayesine ilk gölge yine İmamoğlu yüzünden 2019’da düşmüştü, bir kez daha İmamoğlu’nun adaylığını engellemek için bu gölge düşmemeli.
Türkiye’deki seçimlere Rusya, Belarus, İran’daki gibi güçlü adayların seçimden önce elendiği seçimler muamelesi yapılmamalı.
İstanbullular üç seçimdir yaptıkları tercih yüzünden cezalandırılmamalı.
Şirin Kırşehir’in başına gelen bile 70 yıldır unutulmuyor.