Bir arkadaşımla karşılaştık. Benim “CHP solculaşırken…” yazımdaki bazı değerlendirmelere katılmadığını belirtti. “Solculaşma, sağcılaşma kavramlarını neden CHP ile sınırlı tutuyorsun?” diye sordu. Anladığım kadarıyla “CHP’nin içinde solcu olmanın” solculuğun ölçüsü sayılamayacağını düşünüyor, CHP’yi sol bağlamında değerlendirmiyordu.
CHP içinde, sosyalizme, solculuğa oldukça uzak siyasetçiler hâlâ var. Ancak birçok CHP’li de kendisini sosyalist olarak kabul ediyor. Solcu olarak görülmek istiyor. Kimin ne kadar sosyalist olduğunu ölçebilecek bir tartımız olmadığı için, herkesin kendi beyanını asıl kabul etmek bana daha mantıklı geliyor. Eğer her (sol veya sosyalist) grubu başka (sol veya sosyalist) grubun gözleriyle tanımlamaya kalkarsak, işin içinden çıkamayız.
Rejim için tehlike
CHP’nin ne ölçüde sosyalist olup olmadığının ötesinde asıl olarak durduğu yer önemli. Kılıçdaroğlu’nun son dönemdeki paradigma değişimi, kendi sağındaki müttefik partileri rejim için tehlikeli görmemesini içeriyor. CHP, devlet kurucusu bir parti olarak, devletin temel reflekslerini değiştirmeyi hedefleyen bir duruş sergiliyor.
“Şeriat ve bölücülük” gibi iki kavramı yeni baştan yorumluyor. Şeriatçı ya da bölücü diye suçlanan herkesi aynı kefeye koyma alışkanlığından uzaklaşmaya çalışıyor. CHP’nin kurduğu ittifakın stratejik önemini kabul etmeyenler, “Bu sağcılar bir süre sonra gider yeniden eski partileriyle işbirliği yapar” diye düşünmeyi daha konforlu buluyor olabilirler. Muhafazakar dünyadaki derin ayrışmayı ve yarılmayı hissedemeyebilir, bu konularla ilgilenmeyebilirler.
Muhafazakar dünyayı homojen ve tek renkli varsaydıklarında kendilerini daha iyi hissediyor da olabilirler. Diğer yandan, CHP listelerinden Meclis’e girmiş bazı isimlerin “yuvaya dönme” ihtimali belki gerçekten de oluşabilir, bu da başka bir konu. Bunlar siyasetin cilveleri içindedir. Muhafazakar dünyada yaşanan değişim ve kırılmanın hangi açılardan derin ve gerçek olduğunu zaman içinde daha net görebileceğimizi düşünüyorum.
Küçük ayrılıklarla başlayan birçok ayrışma zaman içinde derinleşerek ilkesel boyut kazanabilir. Sonuç olarak bu ülkenin geleceğini, iki tarafın merkeze yakın olanları, uzlaşmaya yakın olanları çizecek. Farklılıkların birliği, farklılıkların uzlaşması, farklılıkların enerjisi zamanla daha da önem kazanacak.
Muhafazakarlar içindeki ayrışmalar, kısa vadeli siyasi aritmetik içinde önemsiz gibi görünse de toplumun dip dalgaları açısından bir anlam ifade ediyor. Kılıçdaroğlu’nun da katkıda bulunduğu ve giderek daha geniş ilgi gören uzlaşma çizgisi, gelecekte birçok farklı şekilde yeniden gündeme gelebilir.