Türkiye bir kritik kararın eşiğinde. Üzümün sapı, armudun çöpü dedikçe ve muhalefetin zaaflarına odaklandıkça, moraller bozuluyor. Sonuç olarak bu ülkenin seçmen profili belli. Milliyetçilik, muhafazakarlık önemli bir potansiyel. Partiler bu seçmenle birlikteler. Eğer meseleye bir değişim ve gelişim perspektifiyle bakmazsanız, durağan tabloyu görürsünüz.
Halbuki iki yıl öncesiyle bugünü karşılaştırır, bardağın dolu tarafından bakarsanız, CHP’nin Kürt meselesi başta olmak üzere birçok alanda çok ciddi şekilde değiştiğini fark edebilirsiniz. Suriye’deki askeri harekata oy vermeyen bir CHP grubunu beş sene önce düşünebilir miydik? İYİ Parti’yi yalnızca gösterdiği milliyetçi tepkilerle değerlendirirseniz, eksik bir yaklaşım sergilemiş olursunuz.
Ama eğer gerçekleşen değişimi görmeye niyetiniz olursa, görebilirsiniz. “HDP’den çok HDP’li” olmanın bir anlamı yok. HDP, milletvekili seçiminde Millet İttifakı içinde olmayı istemedi. Baraj sorunu olmadığı için eli rahat görünüyor. Kilit parti olarak rolünü oynayacak. Cumhurbaşkanı adayını “Bizi hesaba katmadan belirlemeyin” diyorlar.
Yani bizim desteklemediğimiz bir aday Cumhurbaşkanı olamaz diyorlar. Evet HDP ile İYİ Parti arasında temel meselelerde sorun var ama taraflar birbirine sakin yaklaşıyor. Uzlaşılamayacak düzeyde bir durum yok mesajı veriyorlar. Ağırlıklı beklenti şu yönde: Eğer Cumhurbaşkanlığı seçiminde İYİ Parti ile HDP’nin karşı çıkmayacağı, her iki partinin de oy verebileceği bir aday çıkarsa, o adayın şansı olur.
Bunu özellikle her iki partinin yönetici ve seçmenlerinin böyle gördüğü kanısındayım. İktidar isteyen bir siyasi örgütlenme, müttefiklere muhtaçsa onlarla bir denge kurarak yürümek durumundadır. Müttefik partiler de aynı şekilde iktidar ortağı olabilmek için uzlaşmak durumundalar. Uzlaşmak kolay değil. Kirlenebilirsiniz. Ödünler verirsiniz. Kibriniz kırılabilir. Toplumlar bireyler kadar kolay değişmiyor. İki ileri bir geri…