Hayatımızın belli bir anında duyduğumuz bir sözcük, bir müzik parçası, bir çığlık, bir görüntü aklımızın bir yerine yerleşir. Kritik zamanlarda bunu hatırlarız. Dostum, arkadaşım, kafa dengim Kenan Işık’ın annemin ölümü üzerine ettiği telefondaki o cümleyi hep hatırlıyorum: “Oral’cığım anneni kaybettiğin gün çocukluğun bitmiştir.
Başın sağ olsun.”
Kenan Işık, yetenekli bir sanatçı olmanın ötesinde, tutarlı bir demokrat, akıntıya karşı yüzebilen bir aydındı. 2013 yılında Kürt sorununun barışçı çözümü amacıyla başlatılan diyaloğun kararlı destekçilerindendi. Sorulan bir soru üzerine başlatılan çözüm sürecine tam desteğini şöyle açıklamış, “Anadolu toprağı ayrımcılığa yüz vermeyen bir toprak. Canı gönülden diliyorum ki barış süreci hayırlısıyla tamamlansın” demişti.
Çözüm sürecini desteklemesi bazı çevrelerde tepkiyle karşılandığında susmamış, akan kanın durmasını isteyen kararlı tutumuyla dikkat çekmişti. “Ben dillendirildiği günden bu yana zaten hemen barışla ilgili bir oyun yaptım. Anadolu’da yaşamış bütün kavimlerin farklı dilleri kullanan insanların kendi dillerini kullanması, o kültürü yaşatmaları konusunda, kendi aidiyetlerini hissetmeleri ve bunu güvenle dile getirmeleri konusunda hep endişelerim, sıkıntılarım vardı.
Barış süreci iyi ki oldu. Bu sıkıntılar en azından net biçimde ve yüksek sesle dillendirme fırsatı doğdu. Canı gönülden diliyorum ki bu süreç hayırlısıyla tamamlansın” şeklinde konuşmuştu. Kardeşi kardeşe düşman eden uğursuz çatışmanın bir an önce sona ermesi gerektiğini kaydeden Işık, “Sadece analar değil, babalar, kardeşler acı çekmesin. Bu coğrafyaya, binlerce yıllık kültürüne yakışmıyor. Bu toprak bizi başka türlü büyüttü.
Anadolu toprağı ayrımcılığa yüz vermeyen bir toprak. Bu toprağın bir dili var ve bu dil hepimizin kullandığı ortak bir dil. Bu dili korumak zorundayız. Yüzyıllardır iç içe yaşamış toplumlar umarım yüzyıllar yine iç içe yaşarlar” sözlerine yer vermişti.
Ayrışmalara, kutuplaşmalara neden olan birçok netameli konuda uzlaşmadan yana, farklılıkları zenginlik olarak gören tutumu vardı. Onunla laiklik, demokrasi, Türkiye’nin geleceği üzerine konuşurduk. Zaman zaman yaptığımız sohbetlerde, Türkiye’nin geleceği üzerine ortak kaygılar taşıdığımızı görüyorduk. Başarılı bir oyuncuydu, sevilen bir program sunucusuydu, etkili bir yönetmendi, önemli bir sanat insanıydı.
Tiyatro dünyasının da ikonik karakterlerinden ve aynı zamanda polemik konusu olan isimlerindendi. Türkiye’nin sorunlarının çözümünde rol oynayabilecek olgunluktaydı. Daha söyleyecek çok sözü vardı. Yapacak çok işi vardı. Türkiye’nin tiyatro ve televizyon tarihini en iyi bilen, bir dönemi en yakından yaşamış kişilerden biriydi. Onu çok sevmiştik. Biz bir dostumuzu kaybettik, Türkiye bir aydını kaybetti. Başımız sağ olsun. Son olarak şunu da ekleyelim: “İnsanı gerçek kılan, kayıplarıdır.”