Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIKöpek İşsizliği: Bir “artı şefkat” sorunu olarak sokak köpekleri

Köpek İşsizliği: Bir “artı şefkat” sorunu olarak sokak köpekleri

Sokak hayvanları evcilleştirmede kamusallaştırmanın sonucudur. Evde değil sokakta evcilleşmişlerdir. Doğa’da bakım yoktur. Bakıma konu olanlar ahlakın (fazlalık veyayetersizliğin) açıklığına sahip olurlar. Doğada obez kedi göremezsiniz ama evcil kediler arasında tıpkı insanlar gibi obezite görülür. Doğada atıl ve işsiz köpek göremezsiniz ama evcilleşmiş sokak köpeği tıpkı insanlar gibi atalet ve işsizliğin pençesinde bulur kendini. Tembel tembel yatan sokak köpekleri işsiz insanlar gibi yük olarak görünürler. Peki köpeklerin işi nedir? Sokak köpeği olarak tanıdığımız hayvanlar işsiz köpeklerdir. Şehirde evcil hayvanların işi sevmek ve sevilmektir. Ahlakta kıvamın tutturulamamasının, yani Aristo’nun "altın oran"ının (vasatın) tutturulamamasının bir örneğidir sokak köpekleri.

Sokak köpekleri üzerine eminim çok şey yazılmıştır. Tartışmanın tarafları eşit ölçüde iyi niyetli ama  birbirleriyle  çatışan  argümanlarla  bu konuda hissiyat ve muhakemelerini dile getiriyorlar.

Bu yazıda o tartışmaya girmeyeceğim. Aksine, neden böyle bir tartışmanın çıktığını anla(t)maya çalışacağım. Acaba  neden  sokak  köpekleri  diye bir sorun var? Ondan da önemlisi, neden sokak köpekleri ortaya çıktı?

Normalde hayvanlar doğaya ait varlıklar. Sadece doğada kalsa insan da bir hayvandır. Kendi hayvani doğası dahil,  insanın bütün olarak  doğadan kopabilme kabiliyeti onun medeniyetidir (şehir).  İnsanın özgür olması ile doğaya mahkum olmaması aynı şeydir. Onun için hayvan  değil insan serseri olur. Zira insanda doğanın zorunluluğu değil ahlakın lüzumu vardır. Özgür olmayan hayvanlar doğa yasalarına tabidirler. Özgür olan hayvan ise kendi yaptığı yasaya (buna ahlak denilir) tabi olan insandır (medeni hayvan). İnsanın doğadan koparak  evcilleşmesi  (şehre taraf olması) ona  kendi kendine bir isim (nomos)  vermesini  gerektirir. Tamamen doğada kalan insan insan değildir, hayvandır.  Doğa nostaljisi bir açıdan bir sorumsuzluk özlemidir.

Doğadan koparılarak insan himayesine alınan (yani bakıma konu yapılan) hayvanlara evcil hayvan diyoruz. Doğada fıtrat hükümfermadır.  Orada içgüdü adıyla işleyen yasalar vardır. Doğa alemi ahlaksızdır ve  namussuzdur. Orada iyi veya kötü yoktur, doğa vardır. Özgürlük alanı  olan insan alemi ise ahlakilik ve  fazilet  talep  eden bir düzlemdir. Orada doğru ve yanlış vardır ve “ne”  olduğunuz değil “kim” olduğunuz  önemli olan sorudur. Doğa’da ahlak olmadığı gibi isim ve normatiflik de olmaz. Ahlak alanındaki şeyler, yani ahlaka konu olan şeyler,  haklarında karar verilmesi gereken şeylerdir. Fakat doğa alanındaki şeylerde sadece verilmiş kararlar vardır. Ahlakta az veya fazla,  noksaniyet veya fazilet söz konusu olur.

Doğa’nın cennetinden beşeri ahlakın dünyasına “düşen” sokak köpekleri işsiz hayvanlardır. Bir tür olarak sadece şehirde  türerler. Nasıl ki  işsizlik ve dinsizlik köyde olmaz şehirde mümkün olursa, aynı şekilde sokak hayvanı ancak şehirde mümkün olan bir durumdur. Şehrin  çöpü, denizin musilajı, restoranlarda artan tonlarca yemek, fitness  center’larda sağlık veya estetik namına harcanıp bir “iş”e yaramadan  dökülen o terler, camilerden yükselen dualar, devasa database’ler, sokaklarda biriken kedi ve  köpekler… Tıpkı enflasyon veya başka  yetersizlikler ve fazlalıklar gibi bir israf sorunu olarak “atık hayvan” sorunu ortaya çıkar.

Doğa’dan kopan hayvan insanın ahlakiliğinin kapsama alanına giriyor. İnsan himayesindeki hayvanlar (kent hayvanları) ahlaka tabi  olmaya başladıkları için insanlar gibi üşürler, giyinme ihtiyacı duyarlar veya duydukları düşünülür. İnsanlar gibi namus’lanıp isim alırlar. Hatta onlara kimlik kartı bile çıkartılır. Onların bakımı bir kamu meselesi halini alır. Sokak kedisini ev kedisinden, sokak köpeğini ev  köpeğinden ayıran şey, birincisinin özel ikincisinin kamusal olmasıdır. Yoksa ikisi de evcilleştirildiği için insanların ahlakliliğine tabi canlılardır. Sokak hayvanları evcilleştirmede kamusallaştırmanın sonucudur. Evde değil sokakta evcilleşmişlerdir.

Artık yabani değil ehlî olan bu hayvanların “bakım”ı gerekir. Sadece ahlaki olan canlılar için “bakım”  gereklidir. Doğa’da bakım yoktur.  Bakıma konu olanlar ahlakın (fazlalık veya yetersizliğin) açıklığına sahip olurlar. Doğada obez kedi göremezsiniz ama evcil kediler arasında tıpkı insanlar gibi obezite görülür. Doğada atıl ve işsiz köpek göremezsiniz ama evcilleşmiş sokak köpeği tıpkı insanlar gibi atalet ve  işsizliğin pençesinde bulur kendini. Tembel tembel yatan sokak köpekleri işsiz insanlar gibi yük olarak görünürler. Peki köpeklerin işi nedir?

Sokak köpeği olarak tanıdığımız hayvanlar işsiz köpeklerdir. Şehrin ağlarına yakalanmış bu hayvanlar ahlaka sokuldukları  için onlara  bakılır. Evcil hayvan ilgisi kentleşmenin şiddeti oranında artar. Modernleşme ve kentleşme şehir insanlarında geleneksel bağlardan soyunma anlamına gelir. Akrabalar ve aile bağlayıcılık ve besleyiciliğini yitirir. İş yoğunluğu ve hayat temposu kalıcı ve güçlü bağlar kurmak için çok  hırçındır. Sevmeye ve sevilmeye muhtaç insan ruhu  için  evcil  hayvan ideal bir teselli olarak temayüz eder. Hayvanlarda neredeyse  karşılıksız bir sevgi görürüz. İnsanın aşırılık ve eksikliklerinden azade bir sevgiyi insana verir evcil hayvanlar. İnsanda çok pahalı  olan ve  nadir bulunan bu firesiz sevgi ve teslimiyeti insanlar evcil hayvanlarda bulur. Onları insanileştirmek üzere onlara hem isim verirler hem de onları kendilerine aile yaparlar. Köpeğine çocuk, kedisine kız diyen “sahip” anneler/babalar… Bu isimlendirme (namus verme) işlemleri  ve akrabalık bağı enjekte eden referanslar bir tesadüf değildir.

Bu söylediklerimin hiçbiri kuşkusuz bu hayvancağızların sevgiye layık olmadıkları anlamına gelmiyor. Sadece insanların onlara olan bu  utkulu adanmışlıklarının yapısal arkaplanına dikkat çekiyorum.

Şehirde evcil hayvanların işi sevmek ve sevilmektir. Ancak ahlakiliğin içine girdiklerinden bakımları gerekir. Bakımı yapılmayan hayvanın  doğaya dönmesi ve ahlaktan çıkması gerekir. Fakat bu kez de insanların  ürettiği şefkat duygusu (tıpkı fazla çalıştırılan işçinin emekte ürettiği “artı değer”e benzer şekilde) bir “artı şefkat” doğuruyor. Sahipsiz köpeklerin doğaya dönememeleri söz konusu  oluyor. Çünkü onların  dönüşünü onlara “annelik” veya “babalık” yaptığını düşünen şefkat kahramanı insanlar onları beslemek suretiyle engelliyor. Böylece “çalınan emek” nasıl sermaye için kâr adında bir fazlalığa dönüşüyorsa, sahipsiz bir şekilde “çalınan şefkat” de şehir için sokakta  kimsesiz  hayvanlara dönüşüyor. Ahlakta kıvamın, yani Aristo’nun “altın oran”ının (vasatın) tutturulamamasının bir örneğidir sokak köpekleri.  Şehrin  hayvan perhizini uygulamasını gerektiriyor bu durum. Doğada başının çaresine bakan hayvanlar, şehirde insanların başına yük  olarak  biniyor. Kimisi onları arkadaş ve komşu olarak görüyor, kimisi de onları işgalci ve düşman olarak.

Şehrin evcilleştirilmiş hayvan fazlası, insanın ahlakilikte optimum olanı tutturamayan faziletlilik özelliğinin bir sonucudur. İnsani olan hiçbir  şeyde tamamen serbest piyasa yoktur, regülasyon gerekir. İnsana dahil olan sokak hayvanları da buna dahildir.

Okuyucularımın ve dostlarımın Kurban Bayramı’nı tebrik ederim.

- Advertisment -