Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIKurt Kanunu meselesi

Kurt Kanunu meselesi

Edebiyat tarihçisi Nuri Sağlam’ın edebiyat dünyasını ayağa kaldıran tespitine göre Kemal Tahir’in Kurt Kanunu’nun 1980 sonrasında Tekin Yayınevi’nce gerçekleştirilen baskılarında yapıtın 1972 tarihli baskısında yer alan, Kara Kemal karakterinin öldürülmesiyle ilgili bölümler çıkarılmış. Bu bölümün 12 Eylül sonrasındaki baskılarda ortadan kalkmış olmasında insan ister istemez siyasi bir gerekçe aramaya eğilimli oluyor. Karşılaştırmak amacıyla Kurt Kanunu’nun Bilgi Yayınevi’ne ait 1969 tarihli ilk baskısında ilgili bölümü aradım: Ancak 1969 tarihli baskıda da 1972 baskısında yer alan kısım bulunmuyordu. Hatta 1969 tarihli baskının ilgili sayfalar özelinde İthaki ve Ketebe baskılarıyla aynı olduğunu gördüm; yani Murat karakterinin Kara Kemal’in intihar etmediğini iddia ettiği kısımlar ilk baskıda yok.

Geçtiğimiz günlerde edebiyat tarihçisi Nuri Sağlam, Kemal Tahir’in Kurt Kanunu romanıyla ilgili edebiyat dünyasını ayağa kaldıran bir gerçeği paylaştı. Sağlam’ın tespitine göre Kurt Kanunu’nun 1980 sonrasında Tekin Yayınevi’nce gerçekleştirilen baskılarında yapıtın 1972 tarihli baskısında yer alan, Kara Kemal karakterinin öldürülmesiyle ilgili bölümler çıkarılmış. Romanın daha sonra İthaki ve Ketebe baskılarda da Tekin Yayınevi’nin baskısı esas alınmış. Üstelik romanın ilgili bölümünde, İzmir suikastını gerçekleştirmekle suçlanan İttihatçı siyasetçilerden Kara Kemal’in ölümünün bir intihar olmadığı, polis eliyle gerçekleştiği belirtiliyormuş.

Kemal Tahir roman konularının bir bölümünü erken Cumhuriyet tarihinin kilit olaylarından seçmiş. İzmir suikastı bunlardan biri. İzmir suikastı konusu, geçmişte lise tarih kitaplarında da yer alırdı, hala işlenip işlenmediğini bilmiyorum. 1926’nın Haziran ayında İzmir’de bir grubun Mustafa Kemal’e suikast planladığı ortaya çıkıyor. Ancak bu suikast girişim aşamasında kalıyor, çünkü suikastçıları kaçırmakla vazifeli olan Giritli Şevki adındaki motorcu İzmir Valiliği’ne bu girişimi ihbar ediyor. Hemen, Ali Çetinkaya yönetiminde bir İstiklal Mahkemesi teşkil ediliyor bu komplodan sorumlu tutulan çoğu eski İttihatçı 50’ye yakın isim yargılanıyor, dördü idama mahkûm ediliyor. Romanda işlenen Kara Kemal ise İstanbul’da saklandığı yerde polis baskını esnasında intihar ediyor. Kurt Kanunu’nda Kemal Tahir işte bu şüpheli intiharı romanın merkezine koymuş.

Kara Kemal; Cumhuriyet kurulduktan sonra eski İttihatçıları muhalif bir siyasi girişim etrafında birleştirmeye çalışmasıyla biliniyor. Hatta kurulmasından sonra kısa süre içinde kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın destekçileri arasında adı sayılıyor. O yıllarda iktidarın karşısındaki en ciddi muhalif adaylardan olduğu söylenebilir.

Nuri Sağlam’ın “çıkartıldığını” belirlediği bölüm tam da bu nedenle önem taşıyor; çünkü Karar’a verdiği söyleşisinde gösterdiği gibi 1972’deki baskıda roman karakterlerinden gazeteci Murat (ki Kemal Tahir’in kendi gençliğinden esinle yarattığı bir karakterdir) Doktor Emin Bey’le konuşmasında Kara Kemal’in intihar etmiş olamayacağını öne sürüyor. Haliyle bu bölümün 12 Eylül sonrasındaki baskılarda ortadan kalkmış olmasında insan ister istemez siyasi bir gerekçe aramaya eğilimli oluyor.

1969 tarihli baskıda da yok

Kurt Kanunu’nun bende Bilgi Yayınevi’ne ait 1969 tarihli ilk baskısı varmış. Varmış diyorum çünkü zamanında sahaftan alırken tarihine çok dikkat etmemişim, açıkçası kitaplara koleksiyoner gözüyle bakamıyorum, hatta elimdeki yıpranmış baskıları da zaman zaman yenileriyle değiştiririm. Üniversite yıllarında sahafta uygun fiyata bulduğum için almış olmalıyım. Karşılaştırmak amacıyla bu ilk basımda ilgili bölümü uzunca süre aradım: Ancak 1969 tarihli baskıda da 1972 baskısında yer alan kısım bulunmuyordu. Hatta 1969 tarihli baskının ilgili sayfalar özelinde İthaki ve Ketebe baskılarıyla aynı olduğunu gördüm; yani Murat karakterinin Kara Kemal’in intihar etmediğini iddia ettiği kısımlar yok.

Kemal Tahir, 1973’te aramızdan ayrıldı; dolayısıyla 1969 ya da 1972 baskılarının içeriğinin kendisinin onayından geçtiğinden şüphe etmemiz için bir sebep bulunmuyor. Yazarlar yeni baskılarda romanlarını gözden geçirerek düzeltme, ekleme ve çıkarmalar yapabilir. Özellikle Kemal Tahir gibi tefrika geleneğinden gelen ve siyasi/tarihsel konulara odaklanan yazarlar arasında bu eğilim daha güçlüdür. Anladığım kadarıyla büyük usta 1972’deki baskısına Nuri Sağlam’ın tespit ettiği düzenlemeleri eklemiş. Ancak 1980 sonrasındaki baskılarda 1969 tarihli ilk baskı dikkate alınmış.

Sansür mü, yayıncılık hatası mı?

Dolayısıyla benim yorumum bir sansür girişiminden çok bir çeşit yayıncılık hatası oluştuğu yönünde. Tekin Yayınevi ve daha sonra Kurt Kanunu’nu basan yayınevleri bence yazarın sağlığında basılan (ya da yazarın ölümünden önce yayınevine teslim edilen) son nüshayı temel almalıydı. Tekin Yayınevi’nce gerçekleştirilen baskıda 1972 yerine 1969 baskısının tercih edilmesinde 12 Eylül ortamının etkisi var mıydı? Bilmiyorum, o dönemde kitabın yayına hazırlığını üstlenenlerden tanıklar varsa onların görüşlerine başvurulabilir, ama Türkiye’deki yayın dünyasını az çok tanıyorsam bence sadece bir çeşit takipsizlik var. Bunun da bir suçlama olarak değerlendirilmesini istemem; yayıncılık da memleketin başka işleri gibi, kopukluklar ve imkanların belirsizliği arasında yürütülüyor haliyle birinin başladığı işi başkası devraldığında bu tür aksaklıklar yaşanabiliyor.

Tabii şunu da eklemek gerekli: Nuri Sağlam, 1972 baskısı ile 80 sonrası baskılar arasındaki farkları geniş bir makalede ele alacağını belirtmiş. Bence bu tür bir makale sansür iddiasına ışık tutmada yardımcı olacaktır.

1972 baskısındaki eklemenin nedeni 12 Mart mı?

Burada ilginç olan nokta bana kalırsa Kemal Tahir’in 1969 baskısında kullanmadığı pasajları 1972’ye eklemiş olmasıdır, hatta bunlara 1969’dan 1972’ye kadar olan süreçte Türkiye siyasi tarihinde yaşananlar ışığında bakmak belki başka pencereler açabilir. Romanın baskıya hazırlanmasıyla okura kavuşması arasında bir süre olduğunu hesaplarsak Kemal Tahir’in 1969 sonrasında Murat karakterinin ağzından Kara Kemal suikastıyla ilgili bunları söyletmesi ilginçtir. Çünkü bu iki baskı arasında bir askeri darbe (12 Mart) var. Dahası 1969’la birlikte gençlik hareketleri büyük bir ivme kazanıyor, devrim amacıyla yasadışı örgütlenmeye yönelenlerin -ki Kemal Tahir’in çevresindekilerin tanıklıklarına bakılacak olursa büyük usta bunlarla ilgili olumsuz görüşteydi- sayısı artıyor.

Kurt Kanunu romanına evrensel düzeyde bakacak olursak Kemal Tahir’in ‘Devlet Ana’ ile ortaya koyduğu birleştirici büyük devlet idea’sına gölge düşürecek karanlık bir ‘derin devlet’ imajı yarattığı söylenebilir. Kara Kemal’in ölümü intihar değilse, polis eliyle gerçekleşmişse hatta romanın bütününde Kemal Tahir’in okura sezdirmeye çalıştığı gibi İzmir Suikastı İttihatçılara karşı kullanılmış bir komplo ise devletin işleyişinde karanlık/mafyaesk bir yan olduğunu iddia etmek mümkün hale gelir. Kuşkusuz Kemal Tahir kanlı siyasi hesaplaşmaları göremeyen bir yazar değildi; ancak 1960’larda devletin ideal formu üstüne kafa yorduğunu, Kurt Kanunu hikayesinin de devletin işleyişindeki ‘komita’ dozunu ortaya çıkarması bakımından ihtilaflı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Deniz Gezmiş’in idamının ya da Kızıldere’nin romanın 1972 nüshası baskıya girene kadar olup olmadığına emin değilim, ancak örneğin 1971 yılının Mayıs ayında gerçekleşen Elrom suikastı muhtemelen öncesindedir.

1972 baskısında da Kara Kemal’in öldürülme “sahne”si yok

Bir de Türkiye’deki roman okurluğuyla ilgili bir noktayı aydınlatmakta yarar var. Kurt Kanunu’nda aslında -anladığım kadarıyla 1972 baskısında da- Kara Kemal’in öldürüldüğüne ya da intihar ettiğine ilişkin bir “sahne” yok, diyaloglar var. Bahsi geçen kısımda da gazeteci Murat ile Doktor Emin Bey konuşuyor. Yani roman açısından, Kara Kemal’in intihar etmemiş olduğu aslında Murat karakterinin bir kanaati, hatta belki spekülasyonu. Kemal Tahir burayı biraz açıkta bırakıyor. Yazar hakikatte Murat karakteri gibi düşünmüş olabilir. Ancak bu pasaja bakarak “romanda Kara Kemal’in öldürüldüğünü” söylemek zor.

Bizim eleştiri kültürümüzde maalesef roman karakterinin söylediğiyle romanın gerçekliği hatta daha beteri yazarın görüşü birbirine karışabiliyor. Örneğin Müderris ve Virtüöz isimli romanımla ilgili bir okur bana ulaşıp Nusayriler hakkında yazdıklarıma içerlediğini belirtmişti; halbuki romanda ilgili kısım bir karakterin sözleriydi ve dönemin bakış açısını yansıtmada bence yerindeydi; şahsen Nusayriler hakkında -başka hiçbir topluluk hakkında olmadığı gibi- bir yargım yok. Kemal Tahir’in “Murat” karakteri başka romanlarında da karşımıza çıkar. Heyecanlı, idealist ve hesapsızca davranabilen bir gençtir hatta bu nedenle Yol Ayrımı romanında kendini hapishanede bulacaktır.

Tahrif mi, ihmal mi?

Kısacası eldekilere bakarak Kurt Kanunu romanında bilinçli bir tahrif olduğunu düşünmüyorum, belki bir ihmal söz konusu olabilir. Tabii bu konuda kesin bir görüşe varmak için başka bilgi ve belgelere bakmak gerekebilir. Ancak bu tartışma sayesinde Kemal Tahir’in aynı romanın yakın tarihli iki baskısı arasında değişiklikler yapabildiğini, hatta bu değişikliklerin belki yaşadığı dönemin güncelliğiyle ilgili olabileceğini fark etmiş olduk ki bence asıl araştırma odağı bu olmalıdır.

Son olarak, eğer yazarın aksi yönde bir görüşü olduğu bilinmiyorsa, yeni baskılarda sağlığında yayınlanmış son nüshayı temel almak bence doğru olacaktır. Anlaşılan Kemal Tahir romanları okura artık eleştirel basımlarla sunulmalı, umarım kısa sürede böyle bir proje de hayata geçer.

- Advertisment -