Büyük acılara yol açan deprem, bazı temel meseleleri daha derinden anlamamızı, sorgulamamızı gerekli hale getirdi. Bu meselelerden biri, toplum-devlet ilişkisi. Devlet, ülkemizdeki geleneksel kültüre göre; kendisini amir, milleti memur gören bir şekilde yapılanmıştır: Devlet emir verir, millet yapar. Bu şekilde “tanımlı” olan devlet, bir kutsallık zırhını sırtına geçirmiş olarak hükmünü yürütmek ister. Devletin böyle şekillenmesini sağlayan bir bilinç de gereklidir. Devlet teorisyenleri ve “devlet aklı” söylemi bunun için var.
Geleneksel “devlet aklı” teorisine göre, devlet öncelikle devlet için vardır. Günümüzün demokratik ülkelerinde ise devlet daha çok vatandaşlar arasındaki çatışmaları düzenleyen bir mekanizma olarak düşünülür. Kutsanmaz. Ülkemizde, eğer işler kötü giderse, “devlet ayağa bir kalkarsa görürsünüz” şeklinde korku ortamı yaratılır. Devletin neler yapabileceğine ilişkin değişik senaryolar yazılır. Bütün bu senaryoların temel fikri, “devlet yenilmez” şeklinde özetlenebilir.
O zaman yapılacak olan fazla bir şey kalmaz. “Devlete boyun eğmek” dışındaki yollar, böylece unutturulur. Sivil örgütler tehdit kapsamı içine alınır, sosyal medyada kafaların kaldırılmasına imkan tanınmaz. Ancak bu kez işler, bu geleneksel çerçeveden farklı gelişti. Devlet geç kalınca, millet sinirlendi. Tepkiler gösterdi.
Devlet-toplum ilişkisi, sorgulanmaya başlandı. Anlaşılan bu tartışma önümüzdeki dönemde gelişerek devam edecek. Her devlet, dayandığı toplumun gelişmişlik düzeyiyle orantılı şekilde yapılanır. Bazen başarılı bir önderlikle toplumsal birikimin üstüne çıkılabilir. Bazen de kriz olur, birikimin altına inilir. Devlet eğer iyi örgütlenmezse, kolektif bir akılla hareket etmezse, bir arıza anında, bozuk araba gibi yolda kalır.
Sonuç olarak, bir devletin kalitesi, yönetme kapasitesi, toplumun gelişmişlik düzeyinden çok ayrışamaz. Devlet diye bizim bilmediğimiz, görmediğimiz esrarengiz bir varlık yok. Ancak öyle sanılmasını isteyen bir egemen söylem var. Her toplumun devleti kendisine benzer. Memuru da amiri de ortak bir kültürden beslenir.
Askeri müdahale dönemlerinde, her müdahale, devletin kurumlarını zayıflattığı için, “milletimiz” söylemi ve hamaset önem kazanır. Toplum, “çağdaşdemokrat” devletle, “otoriter, korkutucu baba” devlet arasında salınıp durur. Asıl sınav, felaket dönemlerinde yaşanır.