Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIMami, IKE ve Hüseyin-1

Mami, IKE ve Hüseyin-1

Açık ki karşımızda bir James Bond casusluk hikayesi de bir Tuncay Güney kumpası da yok. Ama kesinlikle Hüseyin Gün, Netflix’te belgesel olmayı hak ediyor.

25 Temmuz 2022’de gazetelerde bir ölüm ilanı çıktı:

“Sevgili Annemiz, Mamimiz, Kutup Yıldızımız Seher Alaçam, Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Acımız sonsuzdur. Kudretli, onurlu, akıllı, çok sevecen bir insanın çocukları olmaktan gurur duyuyoruz. Mekanın cennet olsun, nurlar içinde yat meleğimiz. Oğulları: Hüseyin&Ümit. Sevgi ve Işıkla kal.”

Yeniköy’deki villasında ölen Seher Alaçam’ın cenazesi Bebek Camisi’nden kaldırılıp, Kilyos Mezarlığı’na gömüldü.

Tanıyan birkaç kişinin Facebook’taki taziye mesajları dışında ölümü bu ilan dışında haber olmadı.

Üç yıl sonra oğullarından Ümit, 112’yi arayarak, diğer ‘oğlu’ Hüseyin’i casuslukla suçladı ve o ihbarla tetiklediği casusluk soruşturmasıyla bugün herkes bu garip ‘aile’yi konuşuyor.

Aslında Seher Alaçam, görenlerin bir daha unutmayacağı bir profildi.

Çiçekli şapkalar, tül eldivenler takıyor, Viktorya döneminden çıkıp gelmiş gibi elbiseler giyiyordu.

Hayatıyla ilgili eldeki bilgiler hala çok az.

Doğum tarihi ve doğum yeri açık kaynaklarda yok.

80’li ve 90’lı yıllarda SHP’li belediye döneminde Kartal’daki Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nin müdiresi olduğu biliniyor.

1994’de Refah Partisi’nden Kartal Belediye başkanı seçilen Mehmet Sekmen, onu kültür merkezi müdiresi bir sosyal demokrat olarak tanıyor.

Bazı gazete haberlerinde de adı böyle çıkıyor.

Data Bank’ın sahibi Murat Can Akkiriş ile bir evlilik yapmış. İkisinin adı 2004’de Haydar Aliyev’in ölümü için verdikleri bir gazete ilanında birlikte yer alıyor.

Son soyadındaki Erçili ya da Alaçam diğer evliliğinden olmalı.

Hüseyin Gün’ün ifadesine göre bir dönem Türkiye’nin en büyük reklam şirketlerinden biri olan Sun Ajans Reklam Ltd. Şirketinin sahibiymiş.

Onu tanıyanlar outdoor reklam şirketi olduğunu söylüyorlar.

Yeniköy’de havuzlu bir villada yaşadığı ve epey varlıklı biri olduğu kesin.

Azerbaycan’la yakınlığının sebebi ise meçhul.

2004 yılında yine Azerbaycan üzerine yapılan bir konferansta tanıştığı Hüseyin Gün onun hayatını, o da Hüseyin Gün’ün hayatını değiştirmiş.

Hüseyin Gün hakkında bilgilerimiz savcılık ifadesinde anlattıkları kadar.

1974 yılında Almanya’nın Nurnberg şehrindeki Lauf a.d. Pegnitz kasabasında doğmuş. Neden orda doğduğunu bilmiyoruz. İlginç bir şekilde ilkokulu ve ortaokulu yine sebebi belirsiz olarak Mersin’de okumuş. En tuhafı ailesinin onu orta 3’te İngiltere’ye eğitime göndermiş olması.

Hikayesinde “Stoke Newinghton School’da tamamladım. Buranın eğitim masraflarını ailem Türkiye üzerinden gönderir ve ödemesini gerçekleştirirdik.” diye anlatıyor. Ama bahsettiği okul bir devlet okulu. O yaşta bir çocuk nasıl İngiltere’ye okumaya gönderilir bilinmez.

Liseyi de İngiltere’de okuduktan sonra Queen Mary College’de Genetik Mühendisliği okumuş. Mezun olunca önce Cenevre’de bulunan bir petrol şirketinde, sonra Merrill Lynch Bankası’nda çalışmış. Londra şubesinde başkan yardımclığına kadar yükselmiş. Sonra Fransız Credit Agricole isimli bankada yöneticilik yapmış.

Kendi iddiasına göre orada biriktirdiği paralarla ama Ümit Deniz Alaçam’ın iddiasına göre annesi Seher Alaçam’la 2004’de Azerbaycan konulu toplantıda tanıştıktan sonra birlikte Azerbaycan’a gidip bir banka almaya çalışmışlar, Azeri devlet adamlarıyla görüşmüşler, sonra da birlikte Londra’da Avicenna Capital isimli bir yatırım firması kurmuşlar.

Ama aralarında ortaklıktan çok öte bir ilişkiye dönmüş.

Telefonuna adını iki kırmızı kalp arasında “Mami” diye kaydettiği, “büyük patron” dediği Seher Alaçam’ı manevi annesi olarak görüyor, her yerde ondan öyle bahsediyor. Hatta İstanbul’a geldiğinde manevi annesiyle Yeniköy’de yaşıyor.

Ama yine de buraya kadarki hikaye, hikayenin bundan sonraki kısmına göre çok sıradan kalıyor.

Hüseyin Gün, 2000’lerin ortasından itibaren Londra’da bir yatırım şirketi sahibi olarak çok büyük bir beceriyle çok geniş bir çevre edinmiş.

Muhafazakar Parti’ye yaklaşmış. 500 bin sterlinlik bir bağış yapmış ve partinin içinde lordlar, istihbaratçılar, askerler, iş insanları olan elit bir ekibi içinde genç yaşta giren ilk Türk olmuş:

“Bu grupta Türk asıllı tek kişi bendim. 2009 seçim kampanyasında partiye maddi yönde yardımda bulundum. Farklı tarihlerde 500.000 Sterlin vermişimdir. Gruba başkanlık eden, David Cameron’dur. Kendisi o dönem İngiltere Başbakanıydı. 2011’de gruptan ayrıldım.”

Bunu söylerken uydurmuyor. Gerçekten öyle.

İki lord tarafından kurulmuş, toplantılarını Lordlar Kamarası’nda yapan Global Strategy Forum’un Danışma Kurulu’na 36 yaşında girmiş. Buraya giren ilk Türk.

Şu anda bu forumun danışma kurulunda ABD eski Savunma Bakanı Chuck Hagel, eski ordu komutanı David Petraus, İngiltere Eski Dışişleri Bakanı Jack Straw var.

Global Strategy Forum’un danışma kurulu üyesi olarak Lordlar Kamarası’nda Türkiye konulu toplantılar organize etmiş.

Şimdi muhaliflerin AK Partililerin, iktidar yanlılarının CHP’lilerin katıldığı toplantıları öne çıkardığı 2010-2011 arasındaki 5 toplantıya Türkiye’den herkes katılmış.

2010 yılındaki “Gelişmekte Olan Bir Ağ Dünyasında Türkiye’nin Rolü’ başlıklı toplantıya Türkiye’den AB Bakanı Egemen Bağış, eski bakanlar Kürşad Tüzmen, Yaşar Yakış, Erdoğan’ın başdanışmanı olarak İbrahim Kalın, Suat Kınıklıoğlu, Nursuna Memecan, Mehmet Öğütçü gibi isimler konuşmacı olarak katılmış.

2011’de seçimler öncesi ve sonrası yaptığı toplantılarda Jack Straw, o zamanki Londra Büyükelçisi, şimdi CHP’li Ünal Çeviköz konuşmacı olarak yer almış. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden yetkililerin katıldığı toplantılar da düzenlemiş.

Bu dönem sadece İngiliz siyasetçiler, Lordlar, istihbaratçılar, askerlerden bir çevre yapmamış kendine.

Başka titrleri de var. Yine çok üst düzey isimlerin içinde olduğu Londra’daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün de üyesi.

Daha ilginci, CV’sinde de yer verdiği İsrail Barış Girişimi’nin de bir parçası.

Bu girişim İsrail solunun öncülük ettiği içinde Şimon Peres’in oğlunun, eski Başbakan Ehud Olmert’in de olduğu Filistinlilerle barış isteyen bir girişim.

İşte tam burada insanı şaşırtan bağlantılarından birkaç örnek.

İfadesinde telefonuyla yaptığı görüşmeler de önüne konmuş.

Anlaşılan telefon numarasını 2010’lardan beri değiştirmemiş.

2012’de konuştuğu kişilerden biri İsrail eski Başbakanı Ehud Olmert.

Sorulduğunda, o zamanlar başbakan değildi, ticari bir ilişkiydi cevabını vermiş.

2010 ve 2011’de neden telefonla görüştüğü sorulan isimler arasında Ermenistan’ın eski Başbakanı Karen Karapetyan ve eski Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan da var. Onlarla da bu titrleri yokken ticari maksatla görüşmeler yaptığını söylemiş.

Telefon rehberindeki isimlerde zaten yok yok: İngiltere Dışişleri Bakanlığı Savunma ve İstihbarat Genel Direktörü David Frank Richmond, İngiliz istihbaratının dinleme örgütü GCHQ yöneticisi Martin Howard, MI6 Başkanı Richard Moore, eski MOSSAD başkan yardımcısı David Meidan, eski Gürcistan Savunma Bakanı Alasania Irakli, eski İngiltere Genel Kurmay Başkanı Charles Guthrieski, Trump’ın eski danışmanı Fiona Hill, İsrailli aşırı sağcı Maliye Bakanı David Smotrich….

Uzuyor bu liste.

Buraya kadarki kısım yine de üst düzey bir çevre edinmiş denebilir.

Bundan sonraki kısım çok daha ilginçleşiyor. Türkiye’de bu kariyerin anlaşılması ise çok zor.

Zaten casusluk iddiaları da bundan sonraki kariyeri ile başlıyor.

2012’de Seher Alaçam ile kurduğu Avicenna Capital kapanıyor. Yerine herhalde bu kadar üst düzey asker, istihbaratçı, siyasetçi çevresini işe çevirmek istiyor.

Önce savunma ve teknoloji alanına yöneliyor.

Türkiye’nin meşhur savunma şirketlerinden Sarsılmaz’ın sahibi Latif Aral Aliş ve yine Mami Seher Alaçam’ın ortak olduğı Sargun Savunma Sanayi isimli bir şirket kuruyor.

Bu şirketin işlerinde ise eski askerler ve istihbaratçılarla çalışıyor.

Çünkü tam da bu kısmı Türkiye’de anlaşılması zor.

Mesela bu şirket için çalıştığı, bu yüzden yaptığı iletişimler savcılık dosyasında yer alan isimlerden biri Pakistan, Afganistan ve Kolombiya’da “İnsan avı” operasyonlarına katılmış İngiltere Teknik İstihbarat Servisi’nin (GCHQ) eski bir yöneticisi olan Chris McGrath.

En son Londra Olimpiyatları’nda teknik karşı casusluk birimini yönetmiş. 2012de emekli olunca da özel sektöre geçip istihbarat ve siber güvenlik odaklı programlarda üst düzey danışmanlık işi yapmaya başlamış. Hala daha bir şirkette çalışıyor görünüyor.

Bizde bunun muadili bazı holdinglerin yönetimine giren eski paşalar ya da en fazla güvenlik şirketi yöneticisi olan eski albaylar.

1999-2001 arasında İngiliz Özel Kuvvetleri’ni yöneten, Sierra Leona’ya özel operasyonla inen general John Holmes ile bile şirketinde çalışmış Hüseyin Gün.

Hatta bu yazışmaya göre eski İngiliz istihbaratçı McGrath ile Holmes birbirinden pek hoşlanmıyorlarmış.

Ama Hüseyin Gün, danışmanlık hizmeti almakla da kalmamış.

2018 yılında eski bir CIA ajanı olan Aaron Barr ile Boston’da bir şirket kurmuş: PiiQ Media LLC.

Şirketin iki küçük ortağı daha var: İkisi de açık kaynak araştırmacısı olan ( yani OSINT) emekli Amerikalı polis Darren Miller ve Ed Suirsky.

OSINT araştırmacılığı diye dünyadaki artık profesyonel bir iş var. Bir çeşit sivil ajanlık bu.

Barr, çok geniş bir çevresi olan eski bir istihbaratçı.

CV’sinde “ABD istihbarat teşkilatlarından üçü için teknik operasyon programlarına liderlik etti” yazıyor.

Yani sadece CIA çalışanı değil.

Barr, aktif bir Twitter kullanıcısı ve son casusluk davasındaki kritik önemi yüzünden sk sık Türk gazetecilerle tartışıyor. Emekli olduğunu anlatıyor.

Türkiye’de birini CIA’den emekli olduğuna ikna etmek zor.

Linkedln’deki CV’sinde göre 2012’den beri şirketlerde çalışıyor. Hüseyin Gün ile birlikte kurduğu PiiQ Media üçüncü şirketi. Halen bir şirkette çalışıyor görünüyor.

PiiQ Media’nın işinin tanımı açık istihbarat ve veri analizi.

Bunu Türkiye’de herhangi birine ya da bir savcıya ticari bir iş olarak anlatmak da çok zor.

Mesela Aaaron Barr şirkette ne yaptığını CV’sinde şöyle anlatmış:

“Bilgi operasyonları ve dijital istihbarat alanında dört yenilikçi ve özgün ürünün geliştirilmesine ve genişletilmesine öncülük etti. PiQ’un bilgi operasyonları ve dijital etki sistemleri için çok sayıda yazılım mimarisini geliştirdi. Siber tehdit istihbaratı, açık kaynak istihbaratı, gelişmiş mühendislik ve analitik çabaları desteklemek üzere dijital risk yönetimi platformu tasarladı. PiQ’un hızla büyümesine katkı sağlayan milli medya ürünlerini ve etki sistemlerini yönetti. PiQ Media’nın dört temel ürününü ticari hale getirdi ve şirketin ölçeklenmesine yardımcı oldu. Sosyal medya ve bilgi operasyonlarının kötüye kullanımıyla ilgili bir kitabın ortak yazarı oldu.”

Hüseyin Gün, ise ifadesinde Aaron Barr’ı şöyle tanıtıyor:

“Aaron BARR isimli ortağımdan bahsettim ve kendisinin ANONYMOUS ile bir dönem mücadele ettiğini, siber konularında istihbarat analizinde çok etkili olduğunu, bir dönem CIA çalışanı olduğunu…”

Aaron Barr’ın ortağı olduğu şirket için istihbarat çevresini seferber ettiği anlaşılıyor.

Mesela 2018 tarihli Hüseyin Gün’le yaptığı bu yazışmadan iş için yardım almayı düşündüğü isimlerden biri Tom Conroy.

“Üç harfliler” tabiri bizde cinler, ABD’de ise istihbarat örgütleri için kullanılıyor.

Yani CIA, NSA, FBI gibi.

Bu yazışmada Barr’ın Gün’e şirket için bize yardıma hazır dediği Tom Conroy, 30 yıl CIA’de çalışmış, İstihbarat Direktörlüğü, Operasyonlar Direktörlüğü yapmış bir isim.

Northrop dediği ise büyük bir savunma ve havacılık şirketi. 2001’den beri de o şirketin üç büyük istihbarat teşkilatıyla işlerini yürütüyormuş.

Yani bu düzeyde bir çevresi var Barr’ın.

İşte Türkiye’deki casusluk soruşturması için en kritik soruyu burada sorabiliriz.

Peki bu insanlar casus mu?

Hüseyin Gün’le ilgili ifade tutanağında bir yazışma epey açıklayıcı.

2020 tarihli yazışmada Hüseyin Gün, Aaron Barr’a istihbaratçı çevresinin şirkete bir faydası olmadığı için sitem ediyor:

“İstihbarat ağını kullanman gerekiyor; maalesef şu ana kadar bize bir şey üretmedi. Bu yüzden kamçıla ve David Cohen’e, eski teşkilata ve NYPD’nin eski Ona ulaş. İletişim kurman gereken hedefin o olmalı. Umarım şimdiye kadar sıfır gördüğümüz istihbarat ağından bizim için somut bir şey çıkar.”

Burada bahsedilen David Cohen, 30 yıl CIA’de çalıştıktan sonra New York polis depertmanında istihbaratçı olarak bulunmuş, 11 Eylül saldırılarıyla ilgilenmiş, emekli bir istihbaratçı.

Barr da bu emekli istihbaratçılardan şikayet ediyor.

Peki, Hüseyin Gün ve Aaron Barr’ın veri analizi ve açık istihbarat şirketi PiiQ Media’nın ne gibi işler yapmış?

Amerika’da ve dünyanın diğer ülkelerinde ne işler yaptıklarını eldeki dökümanlardan anlamak zor.

Macaristan’la ilgili bir iş yaptıkları, Özbek bir araştırmacıları olduğunu görüyoruz.

Daha önce soruşturma evrakları Türkiye üzerine kurulu.

Bu şirketten dört yıl önce Hüseyin Gün’den Fuat Avni’nin peşine düşmesinin istendiğini İsmail Saymaz dün yazmıştı.

Gün, Fethullahçıların İngiltere imamı Mustafa Özcan ile 2011’de İngiltere’de iki kez görüştüğünü anlatıyor. Ayrıca yine FETÖ soruşturması olan Ramazan Demiryürek ile 15 Eylül 2014’te neden iki kez görüştüğü sorulunca da bu ilginç hikayeyi anlatıyor.

Barış Terkoğlu ise Mücahit Ören’im ricası üzerine sahte bir bir Twitter hesabıyla ilgili araştırma yaptığını yazdı:

“Amis olarak belirtilen AMÖ yani TGRT sahibi Ahmet Mücahit Ören’dir. Kendisinin ricası üzerine sahte Twitter hesabıyla ilgili araştırma yaptırmıştım. Bunla alakalı çalışmayı kendisine göndermiştim.”

Sorgusunda kendisine sorulan 2018 tarihli Aaron Barr ile yazışmalarından anlıyoruz ki Murat Ülker ile de çalışmışlar.

Yazışmalara göre tam da 1 Nisan 2017’de bir çikolata reklam filmi yüzünden darbecilikle suçlandığı sırada Ülker, bu darbe paranoyasının sosyal medyada kimler tarafından köpürtüldüğünü onlara araştırtmış.

Ama yazışmalara göre Murat Ülker’le daha fazla çalışmak için bir sunum hazırlamaya çalışmışlar.

Sunum içim Gün, Barr’a şöyle taktikler vermiş:

“MU’yu ödünü patlatacak şekilde korkut, konuştuğumuz tüm cümleler ürünümüzle bağlantılı bir nakavt etkisi yaratmalı. Yani içine at nalı gizlenmiş bir boks eldiveni gibi güzelce dokuyarak, ne demek istediğimi anlıyorsun.

Yani “1 Nisan veya 12 Ağustos videosuyla uğraşmaya çalışma, asıl tehlikeyi ve MU’yu daha fazla riske maruz bırakan alttaki uğultuya odaklan” vb… Bunu bizim derin analizlerimiz sayesinde buldun; kümelerin ne dediğini/ne uğuldadığını, yüzeye veya birkaç tweete bakarak belli olmayan şeyleri.

Kendi tescilli dijital yaşam analiz platformumuz aracılığıyla şunu bulduk: Dini sağcılar/muhafazakâr milliyetçilerin özellikle onu hedef almasının nedeni, dini sağın vb. MU ve ailesini kendilerinden biri olarak görmesi ve onlardan birinin gemiyi terk ediyor algısı oluşması. Bunun MU tarafından ele alınması gerekiyor ve işte burada PiiQ devreye giriyor.”

Bu yazışmalar iki istihbaratçı arasındaki yazışmalardan çok, malını satmaya çalışan iki şirket ortağı arasındaki yazışmalara benziyor.

Fakat yaptıkları iş sadece yasal zeminde kalınarak yapılabilecek bir iş değil.

Zaten ifadesinde sorulan bir yazışma için şöyle diyor:

“Sistemimiz araştırmaları sadece açık kaynaktan değil gizli yani yasal olmayan yollardan da sağlayabilecek donanımdaydı. O dönem sistemi ne şekilde kullanabileceğimizi ve nelere erişebileceğimiz belirlemek adına konuşma gerçekleştirmiştik.”

Mesela iş alma taktiklerinden birinin Darkweb’e gizli verileri düşmüş kurum ve şirketleri uyararak yani bir şekilde korkutarak onlara hizmet almak üzere kurulu olduğu anlaşılıyor.

Mesela bilgisayarında bulunan belgeler arasında Darkweb’e düşmüş Cengiz Holding çalışanlarının emailleri ve şifrelerinin görseli var.

Bunun ne olduğu sorulduğunda “Darkweb’te bulunan bir veridir. Ben bu veriyi gördüğümde Cengiz holdingin şifrelerinin bulunduğu ve en azından bilgileri olsun ve önlem alsınlar diye onları tanıyan bir kişiye söylemişimdir diye hatırlıyorum. Tamamen iyi niyet göstergesi kapsamındadır” diyor.

Ekrem İmamoğlu’nun danışmanı Necati Özkan’ı da bu yetenekleriyle etkiledikleri anlaşılıyor.

Böylece İstanbul’da 23 Haziran 2019 seçimleri öncesinde hazırladıkları IKE Projesi’ne kadar geldik.

IKE, aslında eski Amerikan Başkanı Dwight David Eisenhower’ın lakabı.

Peki IKE kim?

O da sorulmuş:

“İKE olarak bahsedilen kişi Ekrem İMAMOĞLU’dur. İke denmesinin sebebi de teknik ekibim yabancı olduğu için Ekrem şeklinde telaffuz edemiyorlar ve İKE diyorlar.”

Fakat çok uzadı. Çok daha uzun anlatılması gereken yere geldik.

Çünkü herkes kendi tarafından kısaca anlatınca gerçek resim ortaya çıkmıyor.

Ama açık ki karşımızda bir James Bond casusluk hikayesi de bir Tuncay Güney kumpası da yok.

Ama kesinlikle Hüseyin Gün, Netflix’te belgesel olmayı hak ediyor.

- Advertisment -