Maradona, 1986’da efsanevi Azteca Stadyumu’nda Dünya Kupası’nı kaldırdıktan ve Altın Top’u kucakladıktan sonra bir başka büyük hedefe yelken açınca, biz müritlerinin gönlü de tabii olarak İtalya’nın güneyine kayıverdi. Meksika’da alev alan efsane, İtalya’yı yakmaya geliyordu.
Çizme’de Inter, Milan veya Juventus ile şampiyon olmak, kıymetlidir elbette, ama büyük bir meydan okuma sayılmaz. Çünkü bu takımların müzesi, neredeyse şampiyonluk kupasının doğal adresi gibidir. Mesela son 30 yılda, sadece Roma ve Lazio birer kez ligin tepesine yükselebilmiş, geride kalan 28 yılda şampiyonluk ipini bu üç takım göğüslemiştir.
Tanrı’nın Eli ise meydan okumaların adamıydı; pek de tatminkâr olmayan Barcelona macerasından sonra dümeni Napoli’ye kırdı. Kuzeylilerin küçümsediği, hor gördüğü bu Güney şehrinde muhteşem bir sevgi ve ilgi halesiyle kuşatıldı. O da kendisine gösterilen teveccühün hakkını verdi ve 1986-87 sezonunda Napoli’yi ilk kez İtalya liginin zirvesine taşıdı.
“Ne kaçırdığınızı bilmiyorsunuz”
Muazzam başarılara imza atıyordu Maradona. Bir yıl takımını şampiyon yapıyor, ertesi yıl gol kralı oluyordu. 1989-90 sezonunda, ilkinden üç yıl sonra, şampiyonluk tacını bir kere daha Napoli’ye getirdi. Ve bunu yaparken de futboluyla tarifi imkânsız bir keyif veriyordu. İdmanlarını bile binlerce taraftar takip ediyordu. Onunla aynı zaman dilimine denk düşmek, onu çıplak gözle izlemek büyük bir ayrıcalıktı. Öyle ki Napolililer, ahir ömürlerinde Maradona’yı seyredememiş hemşehrilerine üzülüyor, şehrin mezarlığına “Ne kaçırdığınızı bilmiyorsunuz” pankartını asıyorlardı.
Sonra gün geldi, Maradona bir ikona dönüştüğü Napoli’den ayrıldı, Sevilla’ya gitti. Napoli de ondan sonra gün yüzü görmedi. Aradan 32 yıl geçti, 2017-2018 sezonunda Maurizio Sarri’nin yönetiminde olduğu gibi bazen yaklaşsa da Napoli o büyülü hedefe bir daha varamadı. Bugün artık Maradona’nın adını taşıyan sahasında şampiyonluk kupası ile bir tur atamadı.
Napoli sevdalıları çok bekledi. Ama çok şükür, bu bekleyişleri bu sene sona erebilir. Zira Maradona’nın ruhunun üflendiği takım bu sene harikalar yaratıyor. Hem ligde hem de Şampiyonlar Ligi’nde doludizgin gidiyor. Serie A’da 12 haftada 10 galibiyet ve 2 beraberlik aldı, 32 puan ile en yakın rakibi Atalanta’nın 5 puan önünde lider koltuğunda oturuyor.
Şampiyonlar Ligi’nde ise inanılması zor bir performans sergiliyor Napoli. Liverpool, Ajax ve Rangers ile birlikte yer aldığı A grubunda 5 maçta 5 galibiyet aldı, 20 gol attı ve sadece 4 gol yedi. Rangers’e içerde ve dışarıda üçlük tarife uyguladı. Ajax’ın ağlarını Amsterdam’da 6, Napoli’de 4 kez havalandırdı. Klopp’un talebelerine 4 defa santra yaptırdı.
Hep ikinci
Bir kasırga gibi esen, karşısına çıkanı önüne katıp götüren bu takım Luciano Spaletti’nin imzasının taşıyor. 30 yıllık dalgalı bir hocalık kariyeri var Spaletti’nin. Empoli’de başladığı yolculuğunda birçok duraktan geçti. 2005’e kadar ülkesinin orta sıra takımlarını çalıştırdı. 2005’te Roma’nın başına geldi. Üç kez ikincilik basamağında ligi tamamladı, bir türlü birincilik basamağına çıkamadı.
Ülkesi dışındaki tek tecrübesini Rusya’da yaşadı. 2009’da Zenit St. Petersburg ona teslim edildi. Zenit ile iki kez şampiyonluğa uzandı, akabinde İtalya’ya döndü ve şampiyonluk hasretini dindirmek isteyen Roma için tekrar eşofmanlarını üstüne geçirdi. Ancak şeytanın bacanağını yine kıramadı. Roma, Juventus’un arkasında kalarak ligi ikinci sırada tamamladı.
Roma’dan sonra Inter’in yolunu tuttu Spaletti. İki sezon görev yaptı, Inter her iki sezonda da ligi dördüncü olarak bitirdi. Şampiyonluk beklentisine cevap alamayan Inter Spaletti ile yollarını ayırdı. İki yıl dinlenmeye çekilen Spaletti, 2021’de Napoli’nin kulübesine oturdu. Onun komutasında Napoli, ilk yılında Inter ve Milan’ın gerisinde, üçüncülükte kaldı.
Tam isabet
Napoli, bu sezona çok akıllı transferlerle girdi. Mertens, Insigne, Koulibaly gibi takımın belkemiğini oluşturan oyuncuların ayrılmasından doğan boşluğu doldurmak için Fenerbahçe’den Kim-Min Jae’yi, Fulham’dan Frank Anguissa’yı, Getafe’den Mathias Oliviera’yı, Dinamo Batum’dan Khvicha Kvaratskhelia’yı satın aldı. Sassuolu’dan Giacomo Raspodori’yi, Brighton’dan Leo Östigard’ı, Hellas Verona’dan Giovanni Simeone’yi ve Tottenham’dan Tanguy Ndombélé’yi kiraladı.
Hem alımları hem kiralamaları makul fiyatlarla yaptı. Transferlerde tecrübe ve hırsı harmanladı. Taraftarı tatmin etmek için yıldızlara yönelmedi, uçuk fiyatlara yüz vermedi. İyi bir takımın har vurup harman savurarak, milyon dolarları gömerek değil, iyi bir araştırmayla bulunacak yetenekli oyuncularla kurulacağını gösterdi.
Spaletti’nin talihi de yaver gitti; hemen her transfer tam isabet oldu. Kim-Min Jae’nin oyununu gördükten sonra artık kimse Koulibaly’nin adını anmıyor. Hocasının “O, tam bir canavar” diye övgüler dizdiği Jae, her hafta üstüne koyarak ilerliyor. Anguissa ve Ndombélé, savunmada da hücumda da bir dinamo gibi işliyorlar. Raspadori, rakiplerin bütün dengesini alt üst ediyor. Babası Diego’dan daha hırslı bir kimliğe bürünen Simeone, her zaman hazır kıta, görev verildiğinde golünü atmasını biliyor.
“Kvaratdona”
Lakin biri var ki ona özel bir paragraf açmak gerekiyor: Kvaratskhelia. 21 yaşındaki bu Gürcü genç, hem Serie A’nın hem de Şampiyonlar Ligi’nin tozunu dumanına katıyor. Gününde olduğunda onu seyretmeye doyum olmuyor. Güçlü, hızlı, adam geçiyor, pas veriyor, gol atıyor, gol attırıyor. Nadiren ritmini kaybettiği maçlarda bile, en umulmadık bir anda sahneye çıkıyor ve takımı lehine skora katkıda bulunuyor.
Napolililer 12 lig maçında 6 gol ve 7 asisti, 4 Şampiyonlar Ligi maçında ise 2 gol ve 3 asistiyle parıl parıl parlayan Kvarat’ı çok seviyorlar. Öyle ki, onu, bir Napolili futbolcunun sahip olabileceği en büyük unvanla ödüllendiriyorlar. Maradona’dan mülhem ona “Kvaratdona” diyorlar. Maradona’nın 10 numaralı forması emekli oldu; artık hiçbir fani o formayı giyemez, giymemeli de zaten! Ama Maradona’yı hatırlatan bir lakapla anılmak da az buz bir onur değil.
Ezcümle Napoli bu sene her futbolseverin gözünü gönlünü şenlendiriyor. Futbolu çirkinleştirmiyor, tekme-tokat işlerine girmiyor, amansız bir savunmadan medet ummuyor. Tersine atak üstüne atak tazeleyerek, asla azla yetinmeyerek, hep rakibinin üzerine giderek eze eze kazanıyor. Bitiş düdüğü çaldığında, Napoli’nin hak ederek kazandığından zerre kadar şüphe etmiyorsunuz. Onlar oynarken büyük bir zevk aldıklarını görüyor ve siz de o zevke kapılıp gidiyorsunuz.
Umarım, hiç bitmesini istemediğimiz bu zevkli yolculuk ligin sonuna kadar devam eder; Spaletti hep ikinci olmaktan kurtulup birincilik hırkasına kavuşur, Napoli o çok özlediği şampiyonluk şerbetini içer ve Maradona’nın ruhu da şad olur.