TELE-1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, altı gün önce TELE-1’deki programda Öcalan’la ilgili konuşması yüzünden “terör örgütü propagandası” ve “suç ve suçluyu övmek” suçlamalarıyla tutuklandı.
Peki ne diyerek terör örgütü propagandası yapmış, suç ve suçluyu övmüştü Yanardağ?
“Öcalan, olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi olan biri isim” diyerek mi?
Yoksa “Öcalan’ın durduğu yer, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı sağlayan bir yer. Öcalan İmralı’da çok anlamlı, çok değerli şeyler söylüyor” diyerek mi?
“Abdullah Öcalan, Orta Doğu’da Türkiye’nin önünü açıyor” mu? yoksa “Öcalan, dünyanın geleceğini iyi okuyup Kürtlerin, PKK’nın önüne yeni hedef koymuştur; şartların iyileştirilmesi talepleri var. Bu talepler normal ve meşrudur” mu, “Beğenseniz de beğenmeseniz de Kürtlerin lideri Öcalan” mı dedi?
Kürtlerin Halk TV değil, TELE-1’i izlemesi için Öcalan’dan mektup alıp canlı yayında mı okudu?
Yoksa Dolmabahçe Sarayı’ndan canlı yayın yapıp Öcalan’ın PKK’ya mesajını mı yayınladı?
Öcalan’ın vefat eden kızkardeşi için “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” mu dedi?
Yoksa “Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” diyerek terör örgütü lideriyle eski bir siyasi parti genel başkanını mı tehdit etti?
“Bu süreç içerisinde tabi Öcalan kendi iktidarını bunların hiçbirine kaçırmak istemiyor. Bununla ilgili çok sert açıklamaları var. Demirtaş’a hesap sormaktan tutun dağa hesap sormaya varıncaya kadar. Onların kendisine ihanet ettiği yönünde. Onların bu ihaneti sebebiyle onlara karşı kesin bir tavrı var” mı diyerek Öcalan’ın mesajlarını tevil mi etti?
Yoksa “İmralı’da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çeken terörist başı anlaşılan odur ki, HDP’nin istismarına müdahale etmek, hatta önüne geçmek maksadıyla tarafsızlık çağrısı yapmıştır. Terörist başının mektubu HDP’nin vahim sapmasına, zillet ittifakına verdiği rezil desteğine itirazın, tepkinin ve bundan duyduğu rahatsızlığın eseri ve sonucudur” diyerek Öcalan’a mı hak verdi?
Hayır. Yanardağ, Galip Ensarioğlu’nun Irak Kürdistan’ı merkezli kanallara konuşurken gelenekselmiş “yeni çözüm süresi” müjdesini eleştirirken, hükümetin Öcalan’la İmralı’daki görüştüğünü ama avukatlarını görüşemediğini söyledi, Öcalan’ın hukuki statüsünü eleştirdi:
“İmralı’ya baktığımız zaman, 70 yaşını geçmiş bir Abdullah Öcalan ve kabul etmek gerekir ki çok uzun süredir, 25 yıldır kesintisiz hapiste ve tecritte olan bir kişiden söz ediyorum. Türkiye’de en uzun süre yatan siyasi mahkumdur. Normal infaz yasaları geçerli olsa aslında serbest bırakılması gerekiyor, ev hapsi vs. Abdullah Öcalan’a uygulanan tecritin hukukta hiçbir yeri yoktur. Kaldırılması lazım. Biz görmüyoruz, duymuyoruz, tartışamıyoruz. O izliyor mu izlemiyor mu bilmiyoruz. Ama orada elinde rehin olarak tutmuşsun, adamla pazarlık yapıyorsun. Onun üzerinden tehdit savuruyorsun. Ailesiyle bile görüşemiyor, avukatlarıyla görüşemiyor. Böyle bir infaz düzeni olabilir mi? Abdullah Öcalan hafife alınacak birisi değil. Neredeyse cezaevinde filozof oldu çünkü okumaktan başka bir şey yapmıyor. Siyaseti doğru okuyan, doğru gören, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir.”
Peki burada ceza kanunumuza göre bir terör propagandası var mı?
Öcalan’ın cezaevinde tecrit edilmesini eleştirmek, “infaz yasasına göre serbest bırakılması lazım” demek terör propagandası mıdır?
3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunun 7/2’sindeki suç tarifi çok açık:
“Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.”
Yani bu maddeden birini terör örgütü propagandasıyla suçlayabilmek için terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru göstermek, övmüş, teşvik edici şekilde propagandasını yapmak gerekiyor.
Malum, Öcalan’ın hukuki statüsünü eleştirince terör örgütünün cebir ve şiddet içeren yöntemlerini meşru görmüş, teşvik etmiş olmuyorsunuz.
Peki diğer gözaltı ve tutuklama gerekçesi olan suçu ve suçluyu övmek var mı?
TCK madde 215 de aslında çok net:
“İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, bu nedenle kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması hâlinde, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
“Öcalan son derece zeki biri”, “filozof oldu sürekli okumaktan” dediğinizde bir suçu ve işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi övmüş, bu nedenle de kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlike de ortaya çıkmış olmuyor.
Burada övülen Öcalan’ın terör eylemleri değil, kitap okuması. O bile ironik bir biçimde söyleniyor. Bir katilin zeki olduğunu söyleyince suçluyu övmüş olmazsınız. Zaten maddede aranan suçluyu övmek de değil, “işlemiş olduğu suçtan dolayı suçluyu övmek”. Bu madde böyle uygulansaydı, suç işlemiş herkes hakkında sadece küfretmek serbest olurdu.
Yani aslında Yanardağ’ın tutuklanması, gözaltına alınması hatta hakkında bu maddelerden bir işlem yapılması bile mümkün değil.
Peki bu nasıl olabiliyor?
Çünkü Türkiye’de hoşuna gitmeyen, nefret ettiğin, söylenmesinden hoşlanmadığın fikirlerin aynı zamanda suç olduğunu zannetmek gibi bir fikri hastalık, hukuktan habersiz bir yanlış bilinç hali var
Bu yanlış bilinç sadece iktidar cephesinde yok, genel bir fikri, hukuki hastalık bu.
Tabii iktidar gücü elinde olan için bu büyük bir imkan.
WhatsApp mesafesinde olmayı içine sindirmiş polisler, savcılar bulununca hoşuna gitmeyen, sevmediğin bütün fikirleri ceza kanunu içine sokmak gibi hukuki bir şımarıklığı sonuna kadar yaşayabiliyorsun.
Ama görünen muhalefetin önemli bir kısmı için de iktidara dair en büyük hayallerden biri bu lükse kavuşmak.
Nitekim, Merdan Yanardağ’ı tutuklamaya götüren hissiyat kabarması halini muhalifler başlattı.
Videoyu yayından bağlamı dışında keserek sosyal medyada dolaşıma sokan ilk hesap yerli-milli muhalefetten Memleket Partili bir hesaptı.
Bu kesilmiş video üzerinden Yanardağ linçini büyütmek ise Ergenekon davasında birlikte yargılandığı, şimdi en ateşli AK Parti milletvekillerinden biri olan eski teğmene nasip oldu.
Hadi onun dünyasında hukuk sadece kendisi hapisten çıkana kadar ihtiyaç olunan, düşmanlara karşı asla geçerli olmayan bir şey.
Ama bu linçe ilk katılanlardan İYİ Partili hukuk profesörü Bahadır Erdem’in hukukun kimse kimseyi “tükürükle boğamasın” diye ortaya çıkmış, medeni bir hayatın garantisi olduğunu bilmesi beklenirdi.
Üstelik kendisinin de çözüm süreci döneminde bugün başka birilerinin de “tükürükle boğmak” isteyeceği sözleri varken…
İYİ Partili Hukuk profesörü bile kapıyı tükürükle boğmaktan açınca, parti yöneticisi olan başka bir profesör Kürşad Zorlu, -ki onun uzmanlığı hukuk değil. Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi’nde “Üst Kurul Bürokrasininin Genel Bürokrasi İçindeki Yeri ve Meydana Gelen Farklılıklar” teziyle master, Kırıkkale Üniversitesi’nde “İşletmelerin demokratik yönetim sürecinde karşılaştığı sorunlar ve bir uygulama” teziyle doktorasını vermiş – İYİ Partililerin artık TELE-1’e çıkmayacağını duyurdu, işadamı olan İYİ Parti Ankara milletvekili ise Yanardağ hakkında suç duyurusunda bulundu.
İktidar cephesi zaten uzun süredir hoşuna gitmeyen fikirlerin tamamını ceza kanununa uydurup, gözaltına aldırmayı, tutuklamayı bir güç gösterisine çevirmişti.
Ama bu kez İYİ Partililer de CHP-İYİP hizip kavgaları sırasında yayınlarından hoşlanmadıkları Yanardağ’ın linç kampanyasında en önlerde koştular.
Ümit Özdağ bile bu en milliyetçi benim yarışına girmedi, hukukun tarafında durdu.
Evet, Merdan Yanardağ bir ifade hürriyeti şampiyonu değil. Bütün fikirleri insanın içinde rahiyalar estirmiyor. Muhtemelen elinde güç olsa bütün kötülüklerin anası olarak gördüğü “Yetmez ama Evet”çilere örgüt soruşturması falan açmak isteyecek, liberallerden nefretinin sıcaklığı, siyasal İslamcı derken ki öfkesinin şiddeti yüz kilometre ötedeki ölçüm aletlerini patlatacak bir isim.
TELE-1 gibi televizyonlar, iktidara Yeniden Refah Partisi’nden daha fazla oy kazandırmıştır.
Ama onun liberallerden nefreti liberal değerlerin onun için geçerli olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Fikirlerinden hoşlanmamanız veya hoşlanmamız hukukun umurunda olmamalı.
Çünkü hukuk bizim şahsi nefretlerimizi, öfkelerimizi tatmin etmek için değil, dizginlemek için var.
Hukukun görevi bizim sürekli kabaran hassas yüreklerimizi soğutmak hiç değil.
Mevcut kanunların bile gerisinde kalmış bir hukuk anlayışı ve uygulaması önce bu ateşe en şampiyon milliyetçi, devletçi görünmek için odun koşuşturan muhalifleri vurur.
Muhaliflerin bazılarının zannettiği gibi üzerlerinde devletini-vatanını çok seven zırhı yok, linçlerde en önde koştuğunuzda size iki can hakkı verilmeyecek, sizi “alın şunu gözaltına” düzeninden vatan-devlet aşkınız kurtarmayacak.
Nihayetinde 2023 yılında Türkiye’de sayıları azalan muhalif televizyonlardan birinin genel yayın yönetmeni tutuklandı.
Türkiye yüzyılında faiz dışında da büyük günahlar hızla işlenmeye devam ediliyor.