Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIMitos’tan Logos’a bir mevsim değişikliği

Mitos’tan Logos’a bir mevsim değişikliği

Türkiye’de bir süredir büyük bir din değiştirme dalgası yaşanıyor. Bu mevsim değişikliği, çoğunlukla sıcaklardan kaçış (dinden çıkış) gibi algılansa da aslında bir mevsimden diğerine geçişin yoğun trafiği. Rivayet o ki mitos’tan çıkıp logos’a giriliyor. Mitos’un artık gülünç gelmeye başlaması gerçeğine logos’un büyüleyici heyecanı eşlik ediyor. Hakikati bulma heyecanı. Bir muhtedinin yeni dine dair hüsnuzannına benzer bir dindarane heyecan bu.“Gerçeğin çölü”ne henüz ulaşamadıkları için şanslılar. Logos’un hapishanesi, mitos’unkilerden daha fenadır. Henüz duvarına toslamadıkları için bir başka hapishaneye geçtiklerini bilmiyorlar.

Her fikrin bir zamanı var. Zamanı gelmiş bir fikrin karşısında durulamayacağı söylenir. Muhtemelen doğrudur. Çünkü fikirler hayatla uç verir, serpilirler. Zamanı gelmemiş fikirler de vardır. Onların da anlaşılması zordur. Tasavvuru bile zor gelebilir. Yazın kışı, kışın yazı düşünmek gibi. Ama asıl zor olan mevsim hakikatini düşünmektir. Çoğu insan yaz ile mevsim arasındaki farkı bilmez. Yazı sıcaklık, kışı soğukluk üzerinden bilir. Peki ya mevsim nasıl bilinir, mevsimi hissetmek nasıl birşeydir?

Bir mevsimin içinde yaşar gibi bir fikrin içinde yaşar çoğu insan. Bir de fikir veya mevsim hakikatini anlayıp da fikrin dışında yaşamak var. Fikrin içinde yaşayanlar fikirlerini değiştirdiklerinde bir mevsimden diğerine geçerler. Aynı militanlıklarını yeni fikirlerinde sürdürürler (yazın sıcaktan, kışın soğuktan şikayet ederler). Kendisini kutsadıkları veya uğruna aksini lanetledikleri o fikrin kendisini bu kez başka bir fikir adına lanetlerler. Bunlar bir fikirden çıkıp bir başka fikre giren müminlerdir. Şüphecilik dinini savunduklarında bile birer mutassıp softa olmaya devam ederler. Modernliği bir bedevinin taassubu ile savunurlar. Yeni tanrıları eski tanrılarından daha az kutsal değildir. Eskimiş bir putu bir balta ile kırarlar ve onun yerine o baltayı put olarak koyarlar. Sanki dinleri değişmemiş, sadece dinlerinin rengi veya şekli değişmiştir. Ata’ya tapanlar şimdi balta’ya tapmaya başlamıştır.

Türkiye’de bir süredir büyük bir din değiştirme dalgası yaşanıyor. Bu mevsim değişikliği, çoğunlukla sıcaklardan kaçış (dinden çıkış) gibi algılansa da aslında bir mevsimden diğerine geçişin yoğun trafiği. Rivayet o ki mitos’tan çıkıp logos’a giriliyor. Tanrı’nın, eski din anlayışının ofsayta düştüğü bir yeni durum, bir bilgi heyelanı yaşanıyor. Mitos’un artık gülünç gelmeye başlaması gerçeğine logos’un büyüleyici heyecanı eşlik ediyor. Hakikati bulma heyecanı. Bir muhtedinin yeni dine dair hüsnuzannına benzer bir dindarane heyecan bu. Yani din içinde bir heyecan bu. Bilime, felsefeye, aydınlanmaya, karanlıktan kurtuluşa dair bir heyecan. Aklı kullanma ile akla tanrılsallıklar yükleme arasındaki mesafeyi görmeyen bir heyecandan bahsediyoruz. Neticede ortaya bir yerli Kemalizm çıkıyor: Anadolu Kemalizmi. Dindar sekülerleşmesi. Yerli malı bir aydınlanma. Yukarıdan değil alttan geldiği için daha az çekingen. Gerçekten organik.

Bu değişimi yaşayanların ortak özelliği mitos’tan çıkıp logos’ta saplanmaları. Bu insanlar henüz şunu bilmiyor: Mitos bedeviliğin logos’udur. Logos da medeniyetin mitos’u. Onlara bunu söylediğinizde ama logos ile mitos aynı şey değil ki diyorlar. Tıpkı milliyetçilerin kendi milliyetçiliklerini başkalarınkinden tenzih etmeleri gibi (onlarınki nasyonalizm bizimki milliyetçilik). Onlar bedevi dinleri olan “mitos”tan çıkıp, “logos”a girerken bir misyoner edasıyla etrafa mutlak sandıkları hakikatlerini anlatırlar. Kendileri gibi bir erken karikatür olan Kemalistler gibi “karanlıktan aydınlığa”, “ilkellikten ileriliğe” çıkış yaptıklarını zannedip bir üstünlük gururu geliştirirler. Bilgiye, bilime dayandığı için şahsi değilmiş, apaçık gerçekler adınaymış gibi yapan bir kibir. Mitos’ta yaşayanlara, yani kendi ana-babalarına, kendi şehirlerine, kendi dinlerine, kendi kültürlerine, kendi medeniyetlerine, özetle kendi mitos’larına o kibirle bakarlar.

Halbuki mitos’a olan adavetleri logos’un künhüne vakıf olamamalarından kaynaklanan bir tenzih çabasıdır. Yani mitos’a olan bu gereksiz tahammülsüzlükleri logos’taki sathiliklerini yansıtıyor. Logos’ta yeterince derinleştiklerinde “ah biz ne yaptık?” deyip pişmanlık duyacaklar. Logos’a bu denli hayranlık tam da onu henüz hakkıyla anlamamış olmakla açıklanabilir.

Bugün bilimin bir mürşid, bir yol gösterici, bir aydınlatıcı olduğunu düşünen insanlar bu kategorideki insanlardır. İyi niyetleri bu gerçeği değiştirmiyor. Onlar modern zamanın cahilleridir. Bilimli bir cehalet. Bilgiye dayalı bir cehalet. Onların yakıtı bilimin kendisi bile değil, bilime dair heyecanlarıdır. Yani imanları. Bilimi hakkıyla bilmeme ama bilime duyulan hayranlık onlarda bilime dair bir iman üretiyor. Bu ümit onlara hayat veriyor. Yoksa o çok sevdikleri bilime hakkıyla ulaşsalar, ya karamsarlıktan ölecekler ya da ağlayarak geri kaçacaklar. “Gerçeğin çölü”ne henüz ulaşamadıkları için şanslılar. Logos’un hapishanesi, mitos’unkilerden daha fenadır. Henüz duvarına toslamadıkları için bir başka hapishaneye geçtiklerini bilmiyorlar.

Ayrıca aklı putlaştıran bu yanlış heyecana itirazları akla itiraz olarak duymaya meyillidir genelde bu insanlar. Ucuz bir savunmaları var: Muhataplarını dinci, mitoscu vesaire olmakla itham edince yırttık sanıyorlar. Çünkü itirazın mitos adına olmasına ayarlı zihinleri. Koskoca logos’a kim itiraz edebilir? İlkel-gerici mitosculuk adınadır her logos eleştirisi. Onun için put gibi yapıştıkları logos’un put olma ihtimalini düşünemezler. Halbuki mesele tam da budur: Logos’un içine bir mitos’un içine düşer gibi düşmek. Logos üzerine düşünememek. Bunların en iyisi felsefede en fazla Kant’a kadar gelebiliyor. Felsefenin veya Batıdaki paha biçilmez düşünce serüveninin bıçkın genç öğrencileri gibiler. Heyecanları mazur görülse de özgüvenlerini gördükçe insan tebessüm ediyor.

- Advertisment -