3 Nisan 2021 gecesi internete düşen 104 emekli amiralin bildirisini eğer iddianamesi çıkmasaydı pek hatırlayan kalmamıştı.
Halbuki o gece emekli amirallerin “Yüce Türk milletine” diye başlayan muhtıra nostaljisi yaşattıkları bildirileri bütün devleti teyakkuz haline geçirmişti.
Bakanlar, valiler “Bir daha asla” diye bu emekli ‘kalkışması’na karşı mesajlar yayınlamış, 103 amiralin 15 Temmuz’a 103 kala bildiri yayınlanmasının hurufi şifreleri çözülmüş, Jandarma, Emniyet ve Sahil Güvenlik sitelerine ortak bildiriler konup “Biz buradayız! Devletimize, Milletimize, demokrasiye ve hükümetimize sonuna kadar sadık ve bağlıyız” denmiş, Kadıköy Tarım Müdürlüğü’nden, Erzincan Tapu Kadastro Müdürlüğü’ne kadar bütün devlet kurumlarına açıklamalar yaptırılmıştı.
Hatta Cumhurbaşkanı Beştepe’de bu bildiri için Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın da katıldığı bir kriz toplantısı yapıp, bildiriyi yayınlayan amirallerin arkasında CHP olduğunu dahi söylemişti.
Bildiriye imza atan emekli amirallerin eşleri, çocukları, kardeşlerinin CHP’li olduğu isim isim Hürriyet gazetesinde deşifre edilmiş, arkalarında NATO mu, ordu içindeki bir cunta mu olduğu günlerce tartışılmıştı.
Nihayet 14 emekli amiral gözaltına alınmış, daha sonra da serbest bırakılmıştı.
En sonuncusu beş yıl olmak üzere bazılarının içinde emekli askerlerin de olduğu (Talat Aydemir’in ikinci darbe girişimi gibi) bu kadar çok darbe, darbe girişimi, muhtıra, muhtıra gibi açıklama yaşamış bir ülkenin temkin düzeyinin yüksek olmasında şaşılacak bir şey yok.
Ama temkin hatta paranoya hukuki terimler değil. Siyaseten yanlış bulmak ile suç arasında da Türkiye’de kolayca aşılan dağlar var.
İşte günlerce Türkiye’nin konuştuğu ve pek çok başka olay gibi bugün unuttuğu emekli amiraller bildirisinin iddianamesi mahkemeye gönderildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 181 sayfalık iddianamede imzacı 103 emekli asker ve Milli Savunma Bakanı’nın bildiri sonrası görüştüğü ve görüşmede bildiriyi kınadığı haberlerini daha sonra tekzip eden Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) başkanı sanık olarak yer alıyor.
Aslında imzacı sayısı 104. (Yani hurufi çıkarımlar en baştan yanlıştı.) İki emekli amiral bu süreç içinde vefat etmiş.
İddianamenin iki müştekisi var: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı.
81 ilden vatandaşlar ve Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Rektörlüğü de bildirinin imzacıları hakkında savcılıklara suç duyurusunda bulunmuş. Onların adları da iddianamenin girişinde geçiyor.
Bir tür Türkiye versus emekli amiraller havasıyla başlıyor iddianame.
Ama o kadar patırtıya rağmen iddianamede emekli amiraller darbe girişimi ya da muhtıra vermekle suçlanmıyorlar.
Suçlama TCK’nin “Anayasal düzene karşı suç için anlaşmak” başlıklı 316. maddesi. Gözaltı nedeni de buydu.
İddianame kabul edilirse, emekli amiraller 12 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacak.
Peki, bu bildiriyi suç yapan ne?
İddianamenin başında bu iki şekilde izah edilmiş.
İlk delil bildiriye gelen tepkiler:
“Açıklanan bildiri metninin, internet haber siteleri ile sosyal medya hesapları üzerinden kamuoyunda yayılmaya başladığı andan itibaren, Türk kamuoyu tarafından büyük tepkiyle karşılanmış, toplumun siyasi ve toplumsal olarak farklı kesimleri tarafından bildiri aleyhine görüşler açıklanmıştır.”
Burada Erdoğan, Bahçeli, Akşener, Davutoğlu ve Babacan’ın bildiriyi eleştiren sözleri iddianameye konmuş ve şöyle denmiş:
“Ülkemizin geçmişte yaşamış olduğu askeri müdahaleler ve 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilmeye çalışılan darbe nedeniyle bildiri adı altında yayımlanan açıklama, Türk kamuoyunun kahir ekseriyeti tarafından gerek kaleme alınış tarzı gerek kamuoyuna açıklanma saati ve şekli itibariyle ‘muhtıra’ seklinde değerlendirilmiş, bu nedenle tepkiyle karşılanmıştır.”
Yani bildirinin kamuoyunda ve farklı kesimler tarafından ‘muhtıra’ şeklinde değerlendirilmiş olması bu bildiriye muhtıra- darbe hazırlığı muamelesi yapılmasının deliline dönüşmüş.
İddianın bir diğer delili ise geçmişteki darbeler, muhtıralar ve onların bildirileri.
Eski darbe bildirilerinden örnekler verildikten sonra şöyle deniyor:
“… ülkemizin siyasi tarihinde meşru hükûmetlere yönelik olarak kimi zaman başarılı olmuş darbeler ve muhtıralar, kimi zaman ise mevcut hükûmetlerin millet iradesine sahip çıkmaları nedeniyle akim kalan teşebbüsler seklinde milletin hafızasında yerini alan ve demokrasiye zarar veren gelişmeler olarak değerlendirilmekte olup şüphelilerin girişimlerinin de bu bakış açısıyla değerlendirilmesinde bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.”
Burada da savcılık ortaya bir darbe veya muhtıra delili değil, bir “bakış açısı” koyuyor.
Geçmişte bu emekli amirallerin çoğunun içinde dahi olmadığı darbe ve muhtıralar onlara karşı yapılan suçlama için bir “bakış açısı” oluşturuyor.
Suçu görmek için delil yerine “bakış açısı” ortaya koymak, bu emekli amirallerin büyük bir kısmının da sevinçle karşıladığı Altan-Ilıcak soruşturmasının tutuklama nedeni olan “subliminal mesaj” dan sonra hukuk literatürüne geçebilir.
“Kamuoyundan gelen tepkiler” ve “bakış açısı” dışında bu bildiriye yönelik suçlamaların iddianamedeki tek somut delili ise bir Whatsapp grubundaki yazışmalar.
Devleti teyakkuza haline sokan, Beştepe’de acil zirve yaptıran, polise, jandarmaya ortak bildiri yayınlatan bu suçun tek mekanı
ADMEK-2 adlı bir Whatsapp grubu.
Eğer bir darbe girişimi, cunta, teşebbüs, kirli tezgah varsa iddianameye göre her şey bu 143 kişilik grupta olup bitmiş.
Emekli amiraller arasında tespit edilmiş başka bir buluşma, diyalog, ön hazırlık yok.
ADMEK-2, “Admiral” yani Amiral ile “EK” yani emeklinin kısaltılması. İki de herhalde kurulan ikinci grup demek.
Her şey 28 Mart 2021 akşamı gruba atılan mesajlarla başlamış.
İddianamede gruptaki mesajlaşmalar tam döküm olarak yer alıyor.
O mesajlaşmaları okumak ise sadece Türkiye’de hukukun hali hakkında değil, asker zihniyeti, emekli askerlerin psikolojisi hakkında da çok şey söylüyor.
Bildiri öncesi emekli amiraller Whatsapp gruplarında harp okullarında değiştirilen müfredat, askeri okullara alımda irtica şartının kaldırılması, bir cemaat evinde sarığıyla fotoğraflanan amiral haberlerini tartışıyorlar.
İddianameye göre iki emekli amiral bu olan bitene karşı ses çıkarıp çıkarmamayı tartışıyor.
Whatsapp gruptaki yazışmalardan okuyalım:
(İddianameden de olsa özel bir yazışma olduğu için isimleri inisiyal olarak kullanacağız. Tartışan iki kişinin da adlarının baş harfli N.K.):
“N. K.: “Kuvvet Komutanı ve Donanma Komutanı da içimizden biri değil mi, bahse konu olaylara bizim gibi tepkili değil mi ki!… Kanaatimce tüm bunları daha iyi değerlendirebilecek konumdalar, böyle bir girişimin herhangi bir yarar sağlayacağını
düşünmüyorum, olsa olsa sıkıntı, üzüntü yaratır kanaatindeyim, saygılar…”
N. KA.: Sayın komutanım; ben de ciddi bir basın bildirisinden söz ediyorum. Muhtıra değil. Bir sivil toplum oluşumu gibi. Olur ya bir şey hazırlanırsa ciddi bulmazsanız imzalamayabilirsiniz. Ben hala bekliyorum.
N. K: Sayın Amiralim, toplumun bütün dinamikleri tavırlı da biz mi dışında kaldık, biraz beklemenin kime zararı var ki!… Elbette düşünceme ters düşen bir ise imza atmam mümkün değil, sevgilerimle.
N. KA: Yakında hilafet ilan edildiğinde de biraz beklemek gerecek herhalde. Ayasofya cami imamı bile görüşlerini paylaştı. Biz biraz daha bekleyelim mi? Oysa şunun bile altına imza atmak yeterliydi. “ Ben manevi miras olarak hiçbir nas-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihvar üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederse, manevi mirasçılarım olurlar. ”
Bu mesajı yazdıktan sonra N. KA adlı emekli amiral herhalde tepkisizliğe kızmış olacak ki gruptan ayrılmış.
İstifa değil, bildiğiniz Whatsapp gruptan çıkış durumu.
Bu noktada emekli amiral Ergün Mengi devreye girmiş.
Okuyalım:
(Onun adı kamuoyunda çok geçtiği için ismiyle anacağız)
“Ergun Mengi: N. Amiralimin ( Artık ayrıldıysa da ) gönderdiği Boğaziçi Bildirisi’ni okudum. Çok güzel ve basit, onun içindeki bazı kelimeleri değiştirerek bize uydurmaya çalıştım.
Deniz Harp Okulu mezunu olarak son günlerdeki gelişmelerin, halkın bağrından çıkan çok değerli Silahlı Kuvvetlerimize ve onun nezdin de Deniz Kuvvetlerimize ve onun gelenekselleşmiş değerlerine zarar verdiği inancındayız. Beş yüz yıllık bir geçmişe sahip, Türkiye’nin denizlerdeki en büyük güvencesi olan Deniz Kuvvetleri temel değerlerini kaybetmemesi gerekmektedir. Deniz Harp Okulu, akademik programlarını ve araştırma politikalarının yanı sıra deniz ve donanmaya yönelik çalışmaların da bilimsel özgürlüğün ve yaratıcılığın gereklerini yerine getirebilmelidir. Deniz Harp Okulu ve Deniz Kuvvetleri kendini siyasetin, dini inanç ve görüşlerin dışında tutmalıdır. Emekli Amiraller olarak özellikle düşünce özgürlüğünün insan yaratıcılığına katkısını göz önünde bulundurarak Deniz Kuvvetlerinin geleneğin de olan özgür ve demokratik ortamın sürdürülmesi adına gerekli adımların atılacağına inanıyoruz. Emekli Amiraller olarak ülkemizin savunması, Mavi Vatan’ın ve Denizlerdeki Hak ve Menfaatlerimizin korunması için, canla başla çalışan, gece gündüz denizler de dolaşan vefakar Türk Denizcilerinin ve gelişme yolun da mücadelesini elden bırakmayan Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Görevdeki Amirallerin yanındadır.”
Bildirinin ilk hali bu. Görüldüğü gibi montrö ile ilgisiz.
Dikkatli okurların yakalamış olma ihtimali yüksek ilginç bir ayrıntı var burada.
Bildiri yayınlanmasını öneren ve sonra istediği reaksiyonu alamayınca Whatsapp gruptan ayrılan N. Amiral’in gruba örnek olarak gönderdiği Boğaziçi Bildirisi…
Mengi, çok beğendiği o bildiri üzerinden kendi bildiri önerisini yazıyor.
Peki ne o Boğaziçi Bildirisi?
Tabii ki Boğaziçi Üniversitesi’nde olan bitene destek için Boğaziçi mezunlarının iki ay önce yayınladıkları bildiri.
Emekli amiraller o bildiri örnek almışlar.
Örnek almış da denemez, birebir kopya edip bazı yerlerini değiştirmişler.
Mesela “Yüz elli yıllık bir geçmişe sahip”, “Beş yüz yıllık bir geçmişe sahip” olmuş.
“Biz yazarlar ve sanatçılar, özellikle düşünce özgürlüğünün insan yaratıcılığına katkısını göz önünde bulundurarak Boğaziçi Üniversitesi’nin geleneğinde olan özgür ve demokratik ortamın sürdürülmesi adına yukarıdaki temel değerlerin altına imzamızı atıyoruz” cümlesi neredeyse aynen alınıp “Emekli Amiraller olarak özellikle düşünce özgürlüğünün insan yaratıcılığına katkısını göz önünde bulundurarak Deniz Kuvvetlerinin geleneğin de olan özgür ve demokratik ortamın sürdürülmesi adına gerekli adımların atılacağına inanıyoruz” yapılmış.
“Boğaziçili ve onlara destek veren diğer üniversite öğrenci ve öğretim üyelerinin, idari kadronun yanındayız” ise “Emekli Amiraller olarak Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Görevdeki Amirallerin yanındadır.”
Yazdıkları bildiriyi Boğaziçi mezunlarından esinlenip, kopya eden amatör bir çaba var karşımızda.
Peki, bildirinin bu ilk hali neden yayınlanmamış?
Mengi bu metni paylaştıktan sonra önce en tanıdık tepki gelmiş:
“N.Ö.: Ergun Amiralim Ellerinize sağlık yalnız Atatürk’ten hiç bahsedilmemiş, bu konu da bir ilave yapılmasının uygun olacağını düşünüyorum.
I.B: Aynen
Ergun Mengi: Sağolun teşekkür ederim. Eklerim. Eğer başka görüşler de olursa, hepsini ilave eder bir uzlaşmaya varırız diye düşünüyorum.”
(Mengi herhalde metnindeki Atatürk eksikliği eleştirisini telafi için Facebook’taki bir Atatürk sayfasından video paylaşmış)
Grupta bildiri önerisine karşı tartışma başlamış:
Ö.A.: “….Bir süre sonra ordumuz maalesef devrim muhafızlarına benzeyecek. Allah bize o günleri göstermesin. Saygılarımla”
İ.G.: “…Bodrumdaki pekçok sivil toplum kurulusu, “Canına Tak Etmis Yurttaslar” adı altında, tüm muhalefet partilerine hitaben bir ittifak çagrı metni oluşturmuş”
İ. B.: Tekke ziyareti ile ilgili, resmi gelişmeleri bir süre beklemenin uygun olacağı kanaatimdeyim. Yetkili makamları bu dönemde, güç durumda bırakmanın yararından çok zararı olacağına inanıyorum. İzleyelim ve görelim. Bu benim kanaatim.
E. H.: “Ben de sayın komutanımla aynı görüşteyim. Arkadaşlar beklemenin maksadı daha geniş kapsamlı düşünmek içindir. Yazacaklarımızdan ilk zarar görecekler kimler olacaktır. Örneğin Yargıtay kararını bekleyen mağdur komutanlarımızın görebileceği zarar, yandaş medyanın eline verilecek kozlar neler olabilecektir. Bizler durum muhakemesi yapmayı bilen Emekli komutanlarız. DİK tesbitini iyi biliriz”
Bu çekincelerden sonra bildiri konusu Whatsapp grupta kapanmış.
Üç gün sonda 31 Mart günü grupta bu kez C. T. T. Adlı başka bir emekli amiral 2020’de 126 emekli Büyükelçi’nin kaleme aldığı Montrö bildirisini paylaşmış.
Kısa bir süre sonra aynı bildiriyi emekli amiral Ergun Mengi de paylaşıp şöyle yazmış:
“Sayın komutanların değerli Amiral arkadaşlarım. Bildiri konusunda tartıştık sonuç çıkmadı. Bildiriyi Kuvvet k.na ve takunyalı Amiral ile Atatürk ilkelerinin kaldırılması ve Harp Okuluna giriş şartlarının irticanın kaldırılmasına odaklanmıştık. ÖNERİM. Ana özne Dışişleri gibi Montrö neden kaldırılmasın olsun ve kamuoyuna bir bildiri yazalım. Bence bu öneri üzerine düşünebiliriz. Çoğunluk bu görüşü desteklerse bir metin yazılabilir. Bu konuyu çok uzatmadan Görüşlerimizi 03 Nisan gününe kadar oluşturmazsak bence kapatalım. Görüşlerimizi paylaşabilirsek sevinirim. Kimler olumlu bakıyor belirlemek faydalı olabilir Saygılarımı sunarım.”
Bu öneriye 143 üyeli Whatsapp gruptan sınırlı sayıda isimden destek mesajları gelmiş:
“M. P.: Büyükelçiler bizden önce davrandılar.
A.Ş.: Değerli komutanlarım Amiral arkadaşlarım bu adım çok önemli harp okulları sarıklı amiral irtica ve Montrö dahil neden rahatsızsak bunları belirtir bir bildiri hemen yayımlamalıyız anlaşıldı ki hem fikir değiliz ama şartlar ne olursa olsun uygun görenler onaylasa yine de ses getirir inanın bunun sonu hiç iyiye gitmiyor bildirinin sonu mutlaka sonsuza kadar Yüce ATATÜRK e bağlılığımızı ve izinde olduğumuzu gösterdiği yoldan asla ayrılmamamız gerektiğini vurgulamamızın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
H. H.: Katılıyorum. Derhal.
V. E.: Bildiri konusun da daha fazla beklemeden sesimizi duyurmanın gerektiğine inanıyorum. Bizler Mustafa Kemalin askerleriyiz ve hepimizin bu konularda sorumluluğu var. Biz siyasetçi değiliz ve siyasetçi gibi davranmayız. Ancak Silahlı Kuvvetler Konusun da bu akıl almaz gelişmelere karşı bir bildiriyle hiç olmaz ise tedirginliğimizi ve hassasiyetimizi belirtilmez isek yarın öbür gün Tarihin sayfalarına çok affedersiniz “ÖDLEK” ler diye ismimizi yazarlar.”
Ve böyle yayınlanacak bildirinin büyükelçilerinki gibi Montrö merkezli olmasına karar veriliyor.
Peki neden Montrö merkezli bir bildirinin içinde sarıklı amiral ve irtica düzenlemesini koymayı tercih ediyorlar?
İddianamede Ergun Mengi’nin başka bir kıdemli emekli amirale yine Whatsapp’dan yazdıkları bunun sebebini açıklıyor:
“Komutanım çok sağolun. Esas tepkiyi takunyalı amiral harp okulu giriş şartlarından irticaya karışmanın çıkarılması ve subay astsb kurslarında Atatürk ilke ve inkilapları derslerinin çıkarılması üzerine olacaktı. Ama grupta uzlaşı çok zordu. Bu nedenle Montrö bahanesiyle son paragrafta ki mesajları veren, hedef kitle dz.kk I olmayan bir bildiri hazırlayayım dedim. Çok haklısınız ama burada Montrö’yü araç olarak kullandık. Esas endişemiz son 3 paragrafta anlarlarsa eğer. Çok teşekkür eder saygılarımı sunarım.”
Yani yayınladıkları bildiri yüzünden devletin alarma geçiren emekli amiraller esas endişelerini ancak Montrö’nün arkasına saklayarak anlatmayı tercih etmişler.
Peki bunu neden böyle yapmışlar?
Basit bir cevabı var: Endişe ettikleri için.
Esas söylemek istediklerini bile daha güvenli bir konunun içinde söyleyebilen emekli amirallerde darbe, cunta kudreti görenlerin anlaması zor bir endişe bu.
2 Nisan günü Whatsapp grupta Ergun Mengi tarafından paylaşılan Montrö ağırlıklı metne aynı anda hem öneriler hem de imzalar gelmiş.
İlk gün imza sayısı 35’de kalmış.
Bunun üzerine emekli amirallerden bazıları, gruptaki herkesin imzasını bildiriye koymayı, istemeyenlerin bildirmesini önermişler.
Ama başka emekli amiraller bunun yanlış olacağını söylemiş ve sonra bundan vazgeçilmiş.
İddianamede savcı bütün sanıklara bildirideki en kritik iki cümleyi sormuş.
Bildirinin girişindeki darbe ve muhtıra bildirilerini hatırlatan “Yüce Türk milletine” ve bildirinin sonundaki “Aksi halde” diye başlayan cümle:
“Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu degerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yasama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.”
İfadelerinde ise emekli amirallerin çoğu kendileri imzalarken bildirinin girişinde “Yüce Türk Milleti’ne ifadesinin olmadığını, bir kısmı da “Aksi halde…” diye başlayan cümleyi görmediklerini söylemişler.
Whatsapp yazışmalarına bakılınca bildirinin hem gelen önerilerle sürekli revize edildiği ama aynı anda da imzalandığı görülüyor.
Amatörce bir sivil aktivizm bu.
Uzun süre “Kamuoyu Duyurusu” diye başlayan metine yine bir öneri üzerine ikinci gün “Yüce Türk Milleti”ne girişinin eklendiği anlaşılıyor. Ama bu eklenene kadar pek çok kişi zaten eski versiyonu imzalamıştı.
Amatörlükler bundan ibaret de değil. 2-3 Nisan tarihilerinde emekli amirallerin Whatsapp grubunda imzaya açılan ve revize edilen bildirinin 6 Nisan günü yayınlanması kararlaştırılmış.
Ama 3 Nisan cumartesi akşamı daha fazla geç kalınmadan bildirinin yayınlanması önerileri üzerine, yine başka bir emekli amiralin önerisiyle Nihat Genç’in Veryansın TV sitesine bildiri gönderilmiş.
Whatsapp yazışmalarını okuyunca bildiriyle ilgili her şeyin çok amatörce, lalettayin, tesadüfi yapıldığı görülüyor.
Ama işin en tuhaf kısmına şimdi geldik.
Bildiri fikrinin Whatsapp grupta başını çeken, bizzat kaleme alan, imzaları toplayanın emekli amiral Ergun Mengi olduğu ilk günden zaten ortaya çıkmıştı.
Emekli amiral, “bildirinin arkasındaki isim” olarak günlerce “küresel çetenin üyesi”, “ Atlantikçi”, “CFR bağlantılı” ve tabii FETÖ’cü ve “PKK’yı da savunmuş” diye suçlandı.
Peki “Atlantikçi” ve “küresel güçlerin” adamı ilan edilen Ergun Mengi, devleti ayağa kaldıran bildiriyi emekli amiraller Whatsapp grubunda hazırlarken tahmin edin neredeydi?
İddianamedeki ifadesinden okuyalım
“Hem torunlarını ziyaret, hem de corona aşısı olmak için eşi ile birlikte 17 Şubat 2021 günü Moskova’ya gittiğini, ancak turist vizesine aşı yapılması durdurulduğu için aşı olamadığını, ev küçük olduğu için 25 Şubat günü tek olarak Ankara’ya döndüğünü, aşı isinin halledilmesi ve esinin 03 Mart 2021 günü ilk aşıyı olması nedeniyle 15 Mart günü Moskova’ya gittiğini ve 17 Mart günü eşi ikinci aşıyı, kendisi ilk aşıyı olduğunu ve 18 Mart günü eşi ile beraber Ankara’ya döndüğünü ikinci aşı için 31-03-2021 gecesi Moskova’ya gittiğini, 01 Nisan 2021 günü ikinci asısını olduklarını ve 02 Nisan gecesi Ankara’ya döndüğünü…”
Yani devleti ayağa kaldıran, Beştepe’de özel zirve toplanmasına, Jandarma ve Emniyet’in ortak bildiri yayınlanmasına neden olan bildiriyi yazan ve öncülük eden emekli amiral, bir Whatsapp grupta bunları yaparken meğer henüz Türkiye’de yaygınlaşmamış Kovid-19 aşısını erkenden olmak için Moskova’daymış.
İtalyan komedisi gibi olan bildirinin hikayesinin anlatıldığı iddianame ise büyük bir ciddiyetle bitiyor:
“Sonuç olarak şüphelilerin ortak bir iştirak iradesiyle hazırlanan bildirileri kamuoyuyla paylaşarak meşru iktidara karsı harekete geçmek üzere ve hükümetin görevlerini yapmasının kısmen veya tamamen engellenmesi amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde emir komuta dışında hareket edilmesini hedefledikleri, Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından derhal ve ivedi bir şekilde soruşturma işlemlerine başlanmasının benzeri oluşum ve bildiriler ile sair adımların atılmasının önüne geçtiği, şüphelilerin yukarıda izah edilen eylemlerinin toplanan delillere göre müsnet suçu oluşturduğu ve haklarında atılı suçtan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmasını gerektirecek nitelikte deliller elde edildiği.”
Soruşturmanın esas amacı da herhalde bu cümlede saklı: “benzeri oluşum ve bildiriler ile sair adımların atılmasının önüne geçtiği”
Aleme gözdağı vermek için yargılanacak emekli amirallerin çoğu bu suça nasıl iştirak etmişler peki?
Onu da iddianameden okuyup bitirelim:
“Parmak ile onay veren, alkış ve el kaldırma emojileri” ile.