Bir TV kanalında bir gazeteci meslektaşım, öylesine üstten konuşuyor ki, kendisini muhalefetin iktidarıymış gibi hissettiği anlaşılıyor. “Bir an önce istifa et! Ey Kılıçdaroğlu!” diye saydırıyor.
Gazetecilerin her zaman siyasi tercihleri olmuştur. Ancak gazeteciler bir partinin yönetimine kimin geleceğini belirlemeyi kendi yetkileri içinde görmez. Çünkü bir partinin yönetimini o partinin üyeleri ve kurulları belirler. Son zamanlarda aslında garip bir tabloyla yüz yüzeydik. Muhalif medyadaki yorumcuların çoğu “Kılıçdaroğlu olmayacak, olamaz” yaklaşımı içindeydiler.
Kılıçdaroğlu’nun, kampanyanın başında belirttiği “helalleşme”yi muhalif medyanın çoğunluğu hiçbir zaman benimsemedi. Yorumlarda, analizlerde “helalleşme” neredeyse hiç gündeme getirilmedi. Kampanya ilerledikçe, seçim yaklaştıkça anketlerde de Kılıçdaroğlu’nun önde gittiği görününce muhalif medyanın havası değişti. Desteklerini artırdılar… Ta ki 28 Mayıs’a kadar. Şimdi hesap soruyorlar.
Kimin başkan olması gerektiğini belirleyen lobilerin sözcüleri gibi konuşuyorlar. Halbuki seçimi kaybedenler içinde onlar da bulunuyordu.
Temel sıkıntı
Muhalefete objektif yaklaşan isimlerin seçim sonrası yorumlarını merakla okudum. Bu isimlerden Mücahit Bilici’nin aydınlatıcı saptamalarından bir bölümünü paylaşmak istiyorum:
Mücahit Bilici: “Kılıçdaroğlu yapabileceği en iyi şeyi yaptı. CHP’nin ıslahı ve demokratikleşmesi Türkiye için bir kazançtır. Ben orada herhangi bir kayıp görmüyorum. Kılıçdaroğlu’nu da başarısız görmüyorum. Aslında Türkiye siyaseti kazanmıştır… Kemalist Cumhuriyet büyük ölçüde dindarların baskılandığı bir dönemdir, dindarların iktidarı yani özgür olmayı tatmasıyla baş dönmesi, taşkınlıklar yaşandı, yaşanıyor. Bu semptomdur, daha derinde özgürleşme var. Bu, dindarlar için çok değerli. Ve bunu kolay kolay bırakmak istemeyecekler. Eğer korkutulurlarsa, her şeye göz yumarlar (Serbestiyet 12.06.2023, Mehmet Sabri Akgönül’le söyleşi).
Kılıçdaroğlu geleneksel ve katı bir yapıyı dönüştürebilmek konusunda önemli adımlar attı. Şimdi yeni bir aşamaya gelmiş durumda. Demokrasi, hak hukuk adalet ve de “helalleşme çizgisi” yoluna devam edebilecek mi?.. İşte bütün mesele bu…