10 Temmuz Çalışan Gazeteciler Günü vesilesiyle, ‘Uluslararası Gazeteciler Cemiyeti’nin (UGC) Mersin şubesinin davetlisi olarak Mersin’deydim. Gazetecilerin sorunlarını, neden bu noktaya geldiğimizi konuştuk. Artan teknolojik gelişme hızıyla gazeteciliği nasıl bir geleceğin beklediğine ilişkin yorumlar yaptık.
UGC Mersin Şube Başkanı G. Hakan Koçman, Mersin Barosu eski iki başkanı Bilgin Yeşilboğaz ve Hulki Özel, MESİAD Kurucu Başkanı Mustafa Güler, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer’in danışmanı Bedrettin Gündeş, toplantıyı izleyenler arasındaydı. Kitaplarımı imzalarken, izleyicilerden biri “Ben Ali Kiraz’ın kardeşi Abuzer” deyince durdum. “İsyan Günleri 68” kitabımı ithaf ettiğim arkadaşlarımdan biriydi Ali Kiraz. Filistin’de bir İsrail saldırısında 7 arkadaşımızla birlikte öldürülenler arasındaydı (Şubat 1972).
Toplantıdan sonra tarihi Gülnar Oteli’ne gittik. Bu otel belediye eliyle bir yöresel yemek lokantasına dönüştürülmüştü. İstanbul’a dönmeden bir süre önce eşi doktor Seyyan Güngör’ü kaybeden okul arkadaşım Dr. Asım Güngör’ü ziyaret ettim. Acıları paylaştık. Asımla 60 yılı aşan arkadaşlığımızın ilk gençlik yıllarına dalıp gittik.
Tarsus-Mersin
Yoksulluk dönemlerinde Mersin’in köylülerinin geçim kaynaklarından birisi de ‘murt’tu. Köylüler bu meyveyi şehre getirip satarak harçlıklarını çıkarırdı. Babam bizim Mersin köylerinden gelen yakınlarımıza, şaka yollu, “Murtçular geldi” demekten hoşlanırdı. Çukurova’nın eteklerinde yetişir Mersin ağacı. Yabanisinin meyvesi mor, aşılısı beyaz olur. Bizler o yörenin insanları bu güzel ve özel kokulu meyveye “murt” deriz. “Evlerinin önü Mersin” derken kast edilen, Mersin ağacıdır.
Mersin (murt) bodur bir ağaçtır. Akdeniz makileri içinde sayılır. Mersinliler çalışkan insanlardır. Bodur murt ağaçları ile kaplı arazileri, 1950’li yıllarda ticari bakımdan daha kıymetli olan narenciye bahçelerine dönüştü. İlk zenginleşme öyle oluştu. 1980’ler sonrası, turizm ve inşaat dönemi geldi. Portakal, mandalina, limon ağaçları söküldü, yerlerinde beton binalar yükseldi. Mersin’in hikayesi bu kısma kadar, Antalya’nın hikayesine de benzer. Güneydoğu’dan gelen göç baskısıyla oluşan yoğun yapılaşma ucuz mesken üretimini de beraberinde getirdi. Bu da Mersin’i bir emekli kentine dönüştürdü. Sakin, temiz, diğer büyük şehirlere göre nispeten ucuz.
Mersin, biz Tarsusluların rekabet içinde olduğu komşu kasabamızdı. Aynı zamanda il merkezimiz. Mersin ve Tarsus: Birbirine çok yakın (27 km mesafede) ancak kültürel alışkanlıkları birbirinden farklı iki yerleşim… Mersin hep liman kenti olmasıyla öne çıktı. Dışa açık, çağdaş, dünyaya açık…
Tarsus ise daha çok bir tarihi merkez oldu. Bizim yetiştiğimiz yıllarda, Mersin ve Tarsus’un nüfusu birbirine yakındı. Mersin Limanı gelişirken Tarsus’un üretim potansiyeli daraldı. İkisi de yoğun Kürt göçü aldı. Ardından Suriyeliler geldi. Mersin, çok kültürlü yapısıyla ve barışçı geleneği ile öne çıktı. Bu çeşitliliği milliyetçiliği kışkırtmak amacıyla kullananlar, uzun bir dönem, kente egemen oldu. Ancak çok kültürlülük, barışçı çözüm yolları için bir imkana dönüştü. Mersin ve çevresi, başarılı ortak yaşam deneyimleri açısından önemlidir.