Bu yıl LGS’de tam 719 öğrenci eski tabirle “tulum” çıkarmış. Yani bütün soruları yanlışsız yanıtlamışlar. Öncelikle öğrencilerimize Maaşallah diyelim, eğitim hayatlarında başarılar dileyelim.
Sonuçlar açıklandığı günden beri bu çocukların emeğini hiçe sayarak tamamıyla dayanaksız, tamamıyla spekülasyona dayalı iddialar ortaya atılıyor. Sınav sorularının çalındığı, şuna buna verildiği, İmam-Hatip öğrencilerine iltimas geçildiği gibi iddiaların ucu bucağı yok.
En son İyi Parti Milletvekili Turhan Çömez – muhtemelen bir danışmanının yanlış yönlendirmesiyle – Bursa’da bir İmam-Hatip Ortaokulunun paylaşımını yanlış yorumlayarak tek bir İmam-Hatip okulundan 36 öğrencinin tüm soruları yanıtladığını, bunun da kuşku uyandırdığını iddia etti. Bu haber yanlışlandı, ama sosyal medya bir kere zehirlendi, su bulandı; artık teyit etmeye gerek duymadan bu yanlış bilgi paylaşılacak, belki de aylarca göz nuru döküp sınavda yüksek başarı elde eden çocuklara karşı haksız bir tepki oluşturacak.
LGS’de toplam 90 soru soruluyor. Kimi okullar sınav mühendisliği konusunda oldukça ilerlemiş durumda- yani bir öğrenciye bu sınavdan yüksek sonuç aldırmanın yöntemlerini geliştirmiş, soru çözme tekniklerini çözümlemiş, öğrencinin en kolay kavrayacağı biçime getirmiş. Dahası öğrencileri neredeyse olimpik seviyede test çalışmalarıyla hazırlamış.
Türkiye’de nitelikli bir eğitimin yolu varlıklı ailelelerin çocukları için bile büyük ölçüde bu sınavlarda başarılı olmaktan geçiyor. Bu sınavda “tulum” çıkaran 719 öğrencinin de önemli bir bölümü yıllık ücreti bugünün bedeliyle 2 Milyon TL’yi bulan özel liselere kaydolacak… Yani bu çocuklar için aileleri tarafından yılda ortalama $50.000, lise eğitimlerinin sonuna kadar hazırlık sınıfları hariç toplam $200.000 harcanacak! Üstelik bu harcamayı yapan ailelerin bir bölümü imkanını zorlayan, başka ailelerin betona ya da arsaya gömdüğünü insana yatıran aileler olacak. Bir bakıma ülkenin ortak geleceği için refahlarından feragat etmiş olacaklar.
Keşke kazanmakla bitse… Sözünü ettiklerim “üstün başarılı” çocuklar üstelik. Bir bölümü de İstanbul Lisesi, Galatasaray Lisesi gibi köklü eğitim kurumlarında eğitimine devam edecek.
Tabii bu çocukların haksız biçimde sınav kazandıkları iftirası toplumun bilinç altına işlenecek, yarın bu çocuklar kurumlarda üst düzey sorumluluk aldıklarında elitist olmakla, halkı bilmemekle, canlarını dişlerine takıp sınav kazanmalarına rağmen el bebek gül bebek yetişmekle suçlanacak. Önlerindeki rekabet eşiği hep yüksek olacak, hiç bitmeyecek o koşu. Hep sınanacaklar, hep yoklanacaklar. Kimisi belki hekim olacak ve devlet hastanesinde tartaklanacak. Bir bölümü akademisyen ya da sanatçı olacak, bir bölümü mühendis ya da yönetici olarak ülkenin altyapısını taşıyan kurumlarda görev alacak. Ama çok azı alaylı müteahhitler ya da galericiler kadar para kazanacak. Çoğu hayatları boyunca en fazla bir ev, bir araba sahibi olacak kadar birikim yapabilecek. Gelecekleri parlak diyebiliriz.
Yani hanımlar beyler… Sınav için torpil riskini almak o kadar anlamsız ki…
719 öğrenciden 63’ü (%10’dan daha az!) İmam-Hatip ortaokullarından mezunmuş. Yani iddia edilenin aksine oranlı bir dağılım olduğu görülüyor. Spekülasyonlar artınca illere göre dağılım da ortaya çıktı; o da oranlı. Yani ortaokul düzeyinde matematik bilgisi olan biri sonuçlarda bu yönden herhangi bir anormallik olmadığını anlayabilir.
Pekiyi 719 öğrencinin tulum çıkarması normal midir? Aslında perşembenin gelişi çarşambadan belli olur hesabı çok sayıda bu sonuç önceden tahmin edilebilirdi. Geçmiş yıllarda da çok sayıda tulum şampiyonu çıkmıştı; üstelik, sınav yapısı hemen hemen sabit kalırken özellikle bazı okulların sınav mühendisliği her geçen gün gelişiyor. Yalnız bu gidişatın zamanla bir yerleştirme sorunu yaratacağı aşikar… 100 kişilik kontenjanı olan bir Lise, not ortalaması yüksek, hepsi tulum çıkarmış 1000 öğrenci tarafından talep edildiğinde, öncelik sırası nasıl olacak?
Türkiye yakın zamanda yerleştirme sınavlarını sisteminden çıkaramaz; çünkü şöyle ya da böyle öğrencileri eşit koşullarda yarışa sokan daha ikna edici bir sistem icat edilmiş değil. Bununla birlikte her yıl, öğrencilerin at yarıştırır gibi yarıştırıldığı, soruların çok zor olduğu, çocukların ezberciliğe yönlendirildiği gibi eleştiriler gırla gider. Hiçbiri uygulama bulamayacak anlamsız eleştiriler… Sorular kolaylaştırılıp yarış ortamı gevşetildiğinde 719 yerine 71.900 tulum şampiyonu çıkacaktır. Ezberci eğitim? En çok güldüğüm konulardan biri de bu; belli konuları öğrenmenin ezberleme dışında yolu olabilir mi? Örneğin İtalya denen ülke Avrupa’da mı Asya’da mı? Bunu belli ezberleriniz olmadan nasıl bileceksiniz? Ayasofya, İstanbul’da mı Trabzon’da mı? Sözcüklerin anlamlarını aklınızda tutmadan nasıl dil öğreneceksiniz? Ezberci eğitimden kaçınmayı önerenleri yakın plana aldığınızda aslında öğrenme için gerekli okuma pratiğini iptal etmek istedikleri ortaya çıkıyor
Asıl mesele Türkiye’de ortaöğretim ve lise eğitiminin kabul edilebilir bir ortak standarda bir türlü oturmaması, çünkü Türkiye’de bir zamanlar liseler üniversitelerden daha kalıcı etkiye sahipti. Örneğin Galatasaray Lisesi ya da İstanbul Lisesi mezunu olmanın üniversite seviyesinde karşılığını kolayca bulamazsınız. İslami kesim bunu gördüğü için eğitim temellerini üniversiteler kurmak yerine örneğin Kartal İmam-Hatip gibi standartları yüksek ortaöğretim kurumları yaratarak atmaya çalıştı, ki gözle görülür seviyede yol aldılar. Bana kalırsa lise/ortaöğretim standartlarının yükselmesi nitelikli bireylerin yetişmesinde üniversitelerden çok daha derin bir etki yaratıyor. Belki de bu nedenle lise eğitiminin kısaltılmış bir alternatifinin yaratılması tartışılıyor bugünlerde… Fakat bu saatten sonra kimsenin kıymetlisini, evladını, azına layık göreceğini sanmıyorum. O eskidendi.
Kısacası… İnsan kaynağımızın en değerli katmanını daha tomurcuk halindeyken ezip geçiyoruz. Mehmet Akif’e bırakalım sözü:
Bana dünyâya çıkarken “batacaksın!” dediler…
Çıkmadan batmayı öğren, ne kadar saçma hüner!