Fatih Ceylan, İslami kesimi yakından izleyen bir gazeteci. Muhafazakârların uzun iktidar yıllarına rağmen kültürel alanda geride kalmalarını ele alıyor. Ceylan, çağdaşla muhafazakâr arasındaki kapanamayan farkın nedenlerini anlamaya çalışıyor. Bir kısmının bazı teknik gerekçelere dayandığı görüşünde. Ona göre; sağ iktidarlar kendi kültür insanlarına sahip çıkmıyor. Sanatçılar da bir dayanışma içinde değil. Fatih Ceylan, özellikle iki ismin, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’un bu engeli aştıklarını, muhafazakâr olmalarına rağmen farklı çevrelerin desteğini sağladıklarını, kendilerine önemli bir yer edindiklerini söylüyor.
İki kültür dünyası arasındaki rekabet ve yarış, devlet desteğiyle değişebilir mi? Tabii ki devlet desteği bir etki yapar ama tek başına yeterli değildir. Kültür, kendini var eden koşulların, üretim biçiminin, yaşam tarzının, alışkanlıkların ürünüdür. Devlet, yasakları ile kültürü, sanatı denetler. Toplumun genel ahlak ve sanat normlarının dışına çıkmasına engel olur. Kültür, tutucu bir yapılanmayı da içinde barındırır. Buna karşın, tabulara meydan okuyabilen büyük sanatçılar, bilim insanları, tarih içinde büyük sanatsal ilerlemelerin motoru olmuştur.
Muhafazakâr dünya neden bir Yaşar Kemal çıkaramadı? Bir Orhan Pamukları, bir Nazım Hikmetleri neden yoktur? Bir Ahmet Kaya neden oradan kafa kaldırmaz? Raif Cilasun da ilginç ve kendine özgü bir muhafazakâr romancıdır ama uluslararası olamamıştır. Bu tartışma içinde Necip Fazıl ve Sezai Karakoç öne çıkıyor. Onları diğer muhafazakâr sanatçılardan farklı yapan ne?
Necip Fazıl’ı kalıcı kılan, onun eserlerinin, dindar kapanmacılığa tamamen aykırı olması. Kaldırımlar şiiri muhafazakâr değil çağdaş bir destan. Necip Fazıl’ın “Kaldırımlar” şiirinin ve romanlarının bohem, yenilikçi bir enerjisi, yasakları ve günahları aşan bir gücü var. Bu güç, asi bir ruh dünyasından geliyor.
Kaldırımlar şiirinde Necip Fazıl şöyle der: “Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta/ Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!/ Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;/ Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum”
Sezai Karakoç’u laik kesimin neden beğendiği konusuna gelirsek… Milliyet gazetesi onun için şu değerlendirmeyi yapar: “Türk edebiyatının en sevilen şiirlerinden birisi olan Mona Rosa, aynı zamanda içinde bulundurduğu gizli bir aşkla da ilgi çekicidir. Sezai Karakoç, Mona Rosa şiirini kaleme alırken her dizeye sevdiği kadının adını eklemiş ve okurlarını etkilemiştir.”
İşte “Mona Rosa” şiirinden bir dörtlük. “Açma pencereni perdeleri çek Mona Roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla Mona Roza, ben bir deliyim Açma pencereni perdeleri çek..” Dindar ya da dine uzak olabilirsiniz. Bu durum her şeyi belirlemez. Yasakları ve ortalama değerleri aşabilirseniz sanatçı olursunuz. Kaçınılmaz olarak kendi statükonuzla, kendi inanç dünyanızla hesaplaşma yaşayabilirsiniz. Sanat ve kültürün gelişmesini engelleyen en önemli olumsuzluk, yasaklar ve tabulardır.