İYİ Parti Lideri Meral Akşener, Fox Tv’de katıldığı yayında CHP ile girdikleri HDP tartışması için “kendilerine parmak sallayan kanaat önderlerini” suçladı:
“Muhalefetin içinde HDP’yle bizim yan yana gelmemiz gerektiğini iddia eden yapı, bize parmağını sallıyor. Kavramsal olarak son derece aşağılayan, bizlere çok çirkin tavırlar koyan, ciddi tavırlar koyan gerçekten kötü bir dille bir yapı var. Muhalefeti de tanzim ettiğini düşünen tırnak içi kanaat önderleri diyelim adına. Bunlar da HDP’nin bütün Kürtlerin temsilcisi olduğunu iddia ediyorlar. Biz başka siyasi partilerin başka partilerle olan tutumuna karışmamız, hakaret etmemiz yok. Onların ilişkilerine saygı duyuyoruz bizim de tutumumuza saygı duyulmasını bekliyoruz. Geçen eylülde de aynı çerçeve içinde bir linç yemiştik, şimdi de linç festivali başladı. Bu konuyla ilgili Kılıçdaroğlu’yla herhangi bir konuşmamız olmadı. CHP’nin sistemiyle alakalı değil bu. CHP kurumsal olarak, bir açıklama yaptı. Biz de onu kabul ettik ama tahkim etmek isteyen, kendini solcu ve CHP’nin asli unsuru kabul eden bir grup var. Tırnak içinde kanaat önderi.”
Meral Hanım daha önce de kendilerine parmak sallayan kanaat önderlerinden şikayet etmişti.
Önceki versiyonlarda bu kanaat önderlerine “Liberal solcular” demişti.
Liberalleri bu kez listeden çıkarması sevindirici.
Ama kanaat önderlerini ideolojik olarak fişlemek, entelektüel düşmanlığı, fikirler ve fikir insanlarıyla kavga etmek, henüz elinde güç olmayan bir muhalefet lideri için o kadar sevindirici işaretler değil.
İYİ Parti’ye yakın bazı kanaat önderlerinin hafta boyunca gelen eleştirilere karşı kullandıkları “gizli ittifaklar teşhir oldu” diskuru da fena halde tanıdık; bu kanaat önderlerinin olası iktidarla sınavının, mevcut iktidar entelektüeli ve medyası performansını aratmayacağını söylüyor.
Halbuki fikri, ideolojik grupların, lobilerin, entelektüel ya da güç çevrelerinin siyasi aktörlere parmak sallamasına, siyaseti tanzim ve tahkim etmeye çalışmasına, ittifaklar kurulmasına da kısaca siyaset diyoruz.
Bunu suç gibi göstermek, gizli ve karanlık işler gibi sunmak, “teşhir oldu” gibi kriminalize etmek bulaşıcı bir Türk siyaset hastalığı. Bu hastalığın kucağında kıvrananlara daha fazlasını tarif etmeye herhalde gerek yok.
Ama Meral Hanım’ın bu serzenişinde haklı olduğu bir nokta var.
HDP’ye sınırsız kredi açıp, İYİ Parti’ye ideolojik bagajı yüzünden yüz vermeyen muhalif bir kesim var ve onların siyaset okuması ve analizleri o yüzden adaletsiz ve önyargılı.
HDP’nin sadece meşru bir siyasi parti olduğu gerçeğine yaslanıp, HDP ile ilgili toplumdaki haklı kaygıları, şiddetle olan mesafesizliğine yönelik eleştirileri Kürt düşmanlığı gibi göstermek, ne önümüzdeki seçimde HDP meselesinin muhalefetin aşil topuğu olacağı gerçeğini değiştiriyor, ne de son beş yılın bir muhasebesini yapması gereken HDP’ye bir yararı var.
HDP, İYİ Parti gibi MHP’den ayrılalı beş yıl olmuş ve ana kadrosunu MHP’lilerin oluşturduğu bir partinin de siyasetteki aşil topuğu hâlâ.
MHP ve AK Parti’nin elinde, neredeyse voodoo bebeği gibi, iğne batırdıkça İYİ Parti’yi acıtan, MHP’den İYİ Parti’ye akan oyları durdurabilecek önemli bir koz HDP.
Ama kurulalı beş yıl olmuş İYİ Parti, bu voodoo bebeğine karşı bir türlü bir büyü bozucu bulamadı.
Emekli askerlerle kadrolarını tahkim ederek, Susurluk kazasından kurtulmuş karanlık isimlerin kapısını çalarak da o çare bulunamaz.
Meral Hanım’ın haklı olmadığı nokta da tam burası.
Merkez sağ bir parti olma iddiasındaki İYİ Parti’nin Kürtlerle ilgili, içinde HDP ve PKK geçmeyen bir politikası da yok.
Tabii “Kürt kardeşlerimizi ayrı tutuyoruz”lu, “saygımız sonsuz”lu boş gösteren cümleleri saymazsak…
Ekonomi politikasında liberal bir merkez sağ parti gibi olan, sosyal konularda CHP gibi seküler refleksler gösteren, göçmenler konusunda Avrupa’daki aşırı sağ partilere benzeyen İYİ Parti, Kürt meselesine ise hâlâ MHP gibi bakıyor.
Halbuki, HDP gibi bir partinin 30 yıldır varolmasını ve İYİ Parti ile yakın oylar almasını mümkün kılan ülkenin en köklü meselesini görmezden gelerek merkez sağ parti olunamayacağını, en iyi, şu anda Türkiye’nin eski merkez sağ partilerinde siyaset yapmış Akşener’in biliyor olması gerekir.
Meral Hanım’ı siyasete sokan Tansu Çiller, 90’ların ortasında DYP genel başkanı ve başbakan iken Kürt meselesinde Bask modelini önermişti. Özal ve Demirel döneminde PKK ile ilk temaslar yapıldı, MGK’dan af çıktı. Kürt realitesini Demirel tanıdı. AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer diyen, TRT’deki ilk Kürtçe yayınları başlatan ANAP’tı.
DYP ve ANAP’ın her zaman Kürt kimlikleri öne çıkmış, Kürt meselesini önemseyen Kürt milletvekilleri oldu. Şeyh Said’in ailesinden pek çok isim DP, AP ve DYP’den milletvekili olarak Meclis’e girdiler.
Ayrıca seçimlerde ittifakı bir tarafı bırakalım, eğer seçimden sonra parlamenter sisteme geçilecekse, yeterli sayıya ulaşmak için Millet İttifakı’nın HDP ile işbirliği yapması, masaya oturması, yeni sistemi konuşması matematiksel bir zorunluluk.
Yani Meral Hanım’ın başbakanlık yolu da HDP’den geçiyor.
Ama İYİ Parti sadece Kürt meselesinde değil, diğer pek çok meselede de MHP ve ülkücülük reflekslerini aşamamış bir parti.
Hatta muhtemelen İYİ Partililerin çoğu gerçek, öz, hakiki ülkücülerin kendileri olduğunu iddia ediyor olabilir.
Çünkü İYİ Parti, bir fikri açılımın, sosyal bir dönüşümün üzerine kurulmuş bir parti değil; MHP’nin AK Parti’ye yanaşmasını kaldıramayanların parti içinde başlattıkları bir isyan hareketinin sonucu.
O yüzden, 2001’de AK Parti kurulurken söylenen “Milli Görüş gömleğini çıkardık” gibi sert bir özeleştiri ve muhasebe sürecinden geçmediler.
Hocalarına isyan eden AK Partililer gibi, Başbuğlarına isyan etmediler.
Tabanın bir kısmı şehirli, seküler olsa da bu, zenginleşen, şehirleşen, merkeze açılmak isteyen bir toplumsal tabanın temsilcisi oldukları anlamına gelmiyor; parti tabanının da esas motivasyonu AK Parti iktidarı karşıtlığı.
Büyüyen ve iktidara alternatif olan bir partide yer almak ve Meral Akşener’in liderliği herkesi birleştiren ana ideoloji.
Partinin teşkilatları ve tabanının önemli bir kısmı o yüzden hâlâ ülkücü. Sadece Ülkücüler daha büyük bir parti olabilmek için o kadar fazla Ülkücülük yapılmaması gerektiğinin farkındalar.
Genel olarak üzerinde çok düşünülmemiş, birbirleriyle çelişen fikirler ve bu fikirleri temsil eden insanların toplamı bir partiden bahsediyoruz.
Bu da İYİ Parti’nin büyümeye çalışırken sık sık müttefiklerinin duvarlarına toslamasına neden oluyor.
İYİ Parti son haftalarda sadece HDP ile değil, milliyetçi, seküler ve Kemalist kesimlerin oyunu almaya çalıştıkça CHP ile, ekonomi politikalarında DEVA Partisi ile sık sık karşı karşıya geldi.
Uzun süredir iktidardan uzak kalmış, devlette ve iktidarda var olmayı seven ve isteyen bir milliyetçi-ülkücü taban ve yönetici elit için, ufukta görünen iktidar ışığı göz kamaştırıcı olmalı.
Partinin oylarının artması da bir özgüven yaratmış durumda.
Ama seçime 8 ay kala muhalefetin en son ihtiyacı olan ittifak içindeki bir partinin tek başına büyüme ve güçlenme ihtirası ile yarattığı güven sorunları herhalde.
Ortada paylaşılacak bir iktidar bile yokken birbirine çelme atan partilerin ittifakı için seçmen herhalde iyi şeyler düşünmüyordur.
Halbuki ancak birlikte anlamlı bir yekun oluşturabilen muhalefet partilerinin bencilliğe değil, fedakarlığa ve bir adım geri basmaya ihtiyacı olduğunu söylemek için, iyi bir insan olmaya gerek yok, sadece matematik bilmek yeterli.
Muhalefetin en büyük partisi olan CHP, dost partilere milletvekili vermekten, listelerinde yer açmaya kadar fedakarlık örnekleri göstermişken, Kılıçdaroğlu sürekli dostlarıyla kazanmaktan bahsedip, kararların Altılı Masa’daki partilerle birlikte alınacağını vurgularken, bu masa altı tekmeler daha fazla göze batıyor, ahlâken de yanlış görünüyor.
Tam da bu güvensizlik yüzünden İYİ Parti uzun süredir rafından indirilmeyen ideolojik eleştirilerin hedefi olmaya başladı.
Bir grup ihtiraslı ve kariyerist genç entelektüelin ittifakı küçümseyen tavrı ve siyaset erbabı politikacıların taktik hamleleri eve kurt getirdi.
Halbuki İYİ Parti’nin oyları Akşener’in CB adaylığından çekilerek yaptığı fedakarlık sonrası artmaya başlamıştı.
İYİ Parti’nin bu saatten sonra ideolojik bir açılım yapması kolay değil, öyle kadroları ve bunu isteyen bir tabanı yok; ama en azından ittifaka bağlılığını vurgulayan, “iyi” bir siyaset yapması mümkün.