Eğer beyaz tenli biriyseniz New York sokaklarında dolanırken siyah kıyafetli, şapkalı ve uzun sakallı genç bir Haredi Ortodoks Yahudi erkeğin size gülümseyerek yaklaşıp “Affedersiniz, siz Yahudi misiniz?” demesi kaçınılmazdır.
Özellikle Yahudilerin Mısır’dan kaçışlarından sonraki 40 yıl boyunca çölde yaşam mücadelesi vermelerini andıkları Sukkot’un (Çadırlar Bayramı) kutlandığı Eylül-Ekim aylarında, elde sallayarak dua edilen hurma, mersin ve söğüt dalları ve iri bir limon türü olan etrog’la gezen bu genç Harediler, bütün metro duraklarında, kalabalık caddelerde beyazların peşinden koşar, harıl harıl herkese Yahudi olup olmadıklarını sorar.
Dünyanın en büyük ve güçlü Ortodoks Yahudi cemaati olan Chabad’a bağlı bu gençler, sanılanın aksine gayri resmi bir nüfus sayımının peşinde değildirler. Amaçları 1994’te vefat eden cemaat lideri Rebbe lakaplı Rabbi Menachem Mendel Schneerson’ın vasiyetini yerine getirmek, yani seküler Yahudileri bulmak ve onlara tebliğ yapmak. Chabad cemaati, böylece hem Yahudi olmayanlara Yahudiliği özendiriyor hem de seküler Yahudilere dini ritüelleri tebliğ ederek cemaate girmeleri için ikna ediyor. Chabad Haredileri, seküler bir Yahudi’yi dua etmeye ikna ettiklerinde kendilerinin de bu vesileyle sevap işlediğini düşündükleri için büyük bir hevesle New York sokaklarında bütün sene Yahudi arıyor.
Her ne kadar kente gezmeye gelen turistler hesaplarını bozsa da aslında New York City, cemaat inanışına göre cennete gitmeyi garantileyen bu tebliğ maratonu için biçilmez bir kaftan. Zira New York, 1.6 milyonluk bir Yahudi nüfusuyla dünyanın en büyük Yahudi kenti. Kentin sadece %30’u beyazlardan oluşuyor, beyaz nüfusun da neredeyse yarısı Yahudi. Bu nedenle bir Haredi tebliğcisinin, özellikle turistlerin az olduğu bir sokakta gördüğü bir beyazı durdurup “Yahudi misiniz?” diye sorduğunda “Evet” cevabını alma olasılığı % 50.
Yaşam tarzları, dini ritüelleri, kalabalık nüfuslarıyla neredeyse New York’un kent hafızasına kazınmış Chabad cemaati, bu sene işte bu agresif tebliğ kampanyalarıyla değil, cemaat merkezlerinin altında bulunan gizli bir tünelle gündeme geldi. Ve kısa bir sürede hem ABD’nin hem de dünyanın en çok konuşulan cemaati oldu.
New Yorklular belki senelerdir gördükleri bu tebliğ çalışmalarına alışmıştı. Genç bir Haredi’nin kendilerine yaklaşıp “Yahudi misiniz?” diye sorması artık onlar için pek tuhaf değildi. Fakat bir cemaat sinagogunda gizli bir tünelin bulunması vesilesiyle gün yüzüne çıkan bir cemaat içi Mesih kavgasını ortalama bir Amerikalı’nın anlayabilmesi oldukça zor.
Rusya’dan Brooklyn’e, Brooklyn’den Dünyaya
Chabad cemaati, 250 sene önce bugün Rusya sınırlarında bulunan Lubavitch kentinde kurulan bir Haredi Ortodoks cemaati. Chabad cemaati “Rebbe” denen haham liderleri eşliğinde 1915’te önce Rostov Oblastı’na ardından Bolşeviklerin iktidara gelmesi ve Haredi cemaatlerini hedef almasından dolayı Varşova’ya göç etti.
Nazilerin iktidara gelmesi ve Holokost sebebiyle birçok Chabad Yahudisi Özbekistan ve ABD’ye kaçarak hayatını kurtardı. Fakat 2. Dünya Savaşı’ndan sonra dini cemaatler ve Yahudiler üzerindeki Sovyet baskısı artınca kısa bir sürede ABD tek kaçış noktası oldu.
Cemaatin lideri Rebbe Yosef Yitzchoh Schneershon da 1940 yılında ailesiyle birlikte ABD’ye kaçmış, New York’un Brooklyn semtinin Crown Heights mahallesinde cemaatin satın aldığı bir binaya yerleşmişti. Kısa bir sürede “Rebbe”nin oturduğu Eastern Parkway caddesindeki 770 numaralı bina Chabad cemaatinin kutsal mekanına, Crown Heights ise en yoğun şekilde yaşadıkları mahalleye dönüştü.
Cemaatin lideri Haham Yosef 1950 yılında öldüğünde, Avrupa’dan Brooklyn’e göç zirveye ulaşmış, Crown Heights semti %60’lık bir Yahudi nüfusa ulaşmıştı. Cemaat mensupları semtte dükkanlar, okullar, ibadethaneler, lokantalar açmış, siyasi ve toplumsal hayatın önemli bir aktörü haline gelmişti. Yeni cemaat lideri ise Yosef’in damadı Menachem Mendel Schneerson olmuştu.
7. Rebbe olan Haham Menachem, önceki cemaat liderlerine göre daha yenilikçiydi. Kısa bir sürede cemaatte önemli değişiklikler yaptı. Menachem’e göre Avrupa’dan Holokost sonrası ABD’ye göç eden Yahudiler giderek Amerikanlaşıyor, seküler yaşama alışarak dinden uzaklaşıyordu. Bu nedenle cemaat içe kapanmak yerine dışarı açılmalı, agresif tebliğ kampanyaları yaparak “mitzvah” denilen dini emirleri hatırlatmalı, dini kuralları kolaylaştıran bir dille seküler Yahudileri dindarlaştırılmalıydı. Menachem’in başa gelmesiyle Holokost sonrası sayısı azalan, içe kapanan Chabad cemaati gücünün zirvesine ulaştı. Chabad misyonerleri ülkenin dört bir yanında sahaya çıkıyor, cemaat okulları ve kursları kuruyor, Amerikalılaşmalarını engellemek için seküler Yahudilere tebliğ yapıyordu.
Rebbe Menachem oldukça pragmatik biriydi. Göreve gelir gelmez cemaatin kadın ve gençlik kollarını kurmuş, Fas’tan İngiltere’ye dünyanın farklı yerlerindeki Yahudi cemaatlerine özel misyonerler yollamış, İran gibi ülkelerde yaşayan Yahudilerin ABD’ye göç edip cemaate katılması için özel çaba harcamıştı. Fakat en önemli girişimi “mitzvah kampanyalarıydı”.
Cemaatin genç erkekleri, sokakta gördükleri Yahudilere dua ederken kullanmaları için tefillin, Şabat mumu hediye ediyor, dua bilmeyenlere dua öğretiyor, özel bayramların anlamını anlatan ayaküstü tebliğler yapıyordu. Zamanla bu tebliğ kampanyaları için özel minibüsler satın alındı, çok daha fazla şehre gidildi. Chabad minibüsleri New York’un her yerindeydi, sokaklarda dualar ediliyordu, Yahudilere ücretsiz 9 şamdanlı Hanukah şamdanları dağıtılıyordu.
Rebbe Menachem, bu tebliğ kampanyalarıyla hem cemaatini büyütmüş hem de büyük bir organizasyon ağı yaratmıştı. ABD ve dünyanın her yerinde organize bir şekilde hareket eden, insanları ikna kabiliyeti güçlü genç bir ekibin de lideri olmuştu. Genç cemaat üyeleri aynı zamanda Menachem’in Mesih olduğuna inanıyor, dünyaya kurtarıcı olarak geldiğini düşünüyordu. Bu da özellikle gençler ve cemaatin yeni üyeleri nezdinde Menachem’in etkisini arttırıyordu.
Menachem cemaat üzerindeki etkisi kısa bir sürede ciddi bir siyasi ve toplumsal güce dönüştü. ABD’de yaşayan Hasidik Ortodoks cemaatlerinin çoğu anti-siyonist ve İsrail karşıtı olsa da Menachem, İsrail’i açıkça destekliyor, İsrail ordusu için dua kampanyaları düzenliyor, ilk yılllarında İsrail’in ABD Büyükelçisi olan Netanyahu dahil birçok İsrailli siyasetçi ve başbakanla yakın dostluk kuruyordu. Hatta bir geleneği bozarak 1990’lı yıllarda İsrail’deki bazı yasaların değiştirilmesi ve sonradan Yahudi olmuş kişilere sadece Ortodoks olması durumunda vatandaşlık verilmesinin sağlanması için siyasete karışmış, 100 bin kişilik cemaatini yasa değişikliği için imza toplamaya ve İsrail seçimlerinde tutucu bir Ortodoks partisine oy vermeye davet etmişti.
Menachem’in giderek artan gücü Crown Heights’ın yeni sakinlerinin pek hoşuna gitmiyor, 1980’lerden itibaren semte göç eden Karayip ve Latin Amerika göçmenlerinin nüfusu da zamanla cemaati geçiyordu. Bu gerilim 1991 yılında doruk noktasına ulaştı. Menachem’in polis eskortu eşliğindeki araç eskortundaki bir araba 2 Guyana göçmeni siyah çocuğa çarpmış, 7 yaşındaki Gavin Cato olay yerinde hayatını kaybetmişti. Yahudi cemaatinin kullandığı özel ambulansın çocuğa yardım etmeyip aracı kullanan Haredi Ortodoksu olay yerinden kaçırdığı söylentisinin yayılması üzerine, Crown Heights’in siyah gençleri Yahudi evlerine, dükkanlarına saldırmaya başladı, Yahudilerin evlerini işaretledi, Avustralya’dan gelen Yahudi Ortodoks bir doktora öğrencisini bıçaklayarak öldürdü. Polisin müdahale etmesi ve siyah, Yahudi kanaat önderlerinin araya girmesiyle karışıklık sona erse de bugün dahi Yahudilerle siyahlar arasında yoğun bir şekilde hissedilen gerilim gün yüzüne çıkmıştı. Siyahlar, cemaat mensuplarının “ayrıcalıklı azınlık” olduğunu düşünüyor, idare tarafından korup kollandığına inanıyorlardı.
Menachem, 1950 yılında liderliğini üstlendiği bu küçük cemaati 40 yıl içerisinde ABD’nin en güçlü ve en tartışmalı topluluklarından biri haline getirmiş, kendini adamış tebliğ kampanya ekipleriyle yerel seçimlerde ve toplumsal meselelerde etkili bir insan gücü oluşturmuştu. Bu nedenle de siyasetçilerle, ABD ve İsrail liderleriyle arası hep iyi olmuş, cemaatin merkezi 770 numaralı bina ünlülerin uğrak yeri haline gelmişti.
Fakat cemaatin bu ışıltılı günleri 1994 yılında Rebbe Menachem’in hayatını kaybetmesiyle sona erdi. Zira lidersiz kalan cemaat kısa bir süre içerisinde Mesih iddiaları ve 770 numaralı binanın tapusu yüzünden birbirine düşmüş, bugünlerde New York ve dünyanın ana gündemi olan “tünel” olayına sebebiyet verecek bir çatışmanın eşiğine gelmişti.
Ölen bir kişi Mesih olabilir mi?
Rebbe Menachem’in ölümü Mesih tartışmalarını daha da alevlendirdi. Cemaatin bir bölümü, ölümlü biri olduğunun kanıtlanmasına rağmen Menachem’in kıyamet yaklaşınca dirileceğini ve dünyaya kendilerini kurtarmak için geri geleceğini dillendirmeye başladı. Cemaatin kurumsal liderliği ise bu iddiaların Hıristiyan inanışlarına benzeyen hurafeler olduğunu söyledi, mesihçi cemaat üyelerinin radikalleştiğini söyleyerek eleştirdi. Halihazırda Menachem’in yerine geçecek herkesin kabul ettiği bir halef seçemeyen cemaati bu mesih tartışmaları daha da bölmüştü. Fakat uyuşmazlık sadece itikadı konular üzerine değildi.
Chabad cemaati için kutsal olan ve Menachem’in hayatının sonuna kadar yaşadığı 770 numaralı binanın tapusu da cemaat bölününce davalık olmuştu. Mesihçiler ve mesihçi olmayan cemaat STK’ları binanın kendilerine ait olduğunu iddia ediyor ve binanın altındaki sinagogda ibadet etmek istiyordu. Her ne kadar uzun ve tartışmalı süren davalar sonucu binanın tapusunu mesihçi olmayan, daha kurumsal bir inanca sahip grup kazansa da İsrail’den göç eden gençlerin daha etkin olduğu mesihçi grup binanın altında bulunan sinagogu kullanmaya, burada ibadet etmeye devam etti.
Kıyamet yaklaşınca Menachem’in dirileceğine inanan cemaat üyelerinin temel motivasyonu, ortamı bu diriliş gününe hazırlamak. Bu nedenle Menachem’in vasiyetini o gün gelene kadar yerine getirmek, dirildiği zaman da gözüne girmek istiyorlar.
Menachem’in ölmeden önceki son vasiyetlerinden en önemlisi ise bir inşaat projesiydi. Holokost’ta neredeyse yok olan cemaatini 100 bin kişilik büyük bir topluluğa çeviren Menachem ölmeden önce son günlerinde gücünü tüm dünyaya göstermek için 770 numaralı binayı büyütmek istediğini sık sık dile getiriyor, bu projenin neden çok önemli olduğunu anlatıyordu.
Hatta Menachim’in vasiyetini yerine getirmek için bağış toplayan, mega bir 770 binası projesi planlayan ciddi kurumlar, internet siteleri dahi kurulmuştu.
İşte bu hafta dünyanın gündemine oturan New York’taki gizli tünel de tam olarak bu vasiyetle ilgiliydi.
Kıyamet kopsun, Mesih gelsin
Mesihçi Haredi Yahudilerinin, en büyük motivasyonu Mesih’in gelişini hızlandırmak. Mesihçilere göre bunun en kestirme yolu da vasiyetini yerine getirmek. Bu nedenle Mesihçiler sadece New York kentinin her noktasına “Mesih burada” posteri asmakla yetinmemeye karar vererek daha büyük bir projeye girişti ve ortalık karıştı. Proje belliydi: Menachem’in en büyük vasiyetini yerine getirip 770’yi genişletmek.
Farklı fraksiyonlar arasındaki hukuki mücadele sebebiyle binanın genişlemesi projelerini hayata geçirmeyen ve belediyeden gerekli izinleri almadan hareket etmek istemeyen Mesihçi olmayan cemaat yönetimi, genç Mesihçilerin “genişletme” isteklerini en başından beri reddediyordu. Bu noktada İsrail’den gelen genç radikal Mesihçiler, önce sinagogun hemen yanında artık kullanılmayan bir mikve (Yahudilerin doğal yollardan toplanan yağmur sularında günahlarından arınmak için girdiği özel, küçük bir havuz) binasına kaçak yoldan girdi, buradan yeraltındaki sinagoga 60 metrelik bir tünel kazmaya başladı.
6 kişilik bu ekip ilk başta küçük küreklerle kazıyor, çıkan tozu toprağı da ceplerine koyuyordu. Fakat zamanla iş ciddiye binince tek başlarına bunu başaramayacaklarını anlayıp NY Post gazetesinin haberine göre bir grup kaçak Meksikalı göçmenle anlaştılar. Göçmenler bu terk edilmiş mikve binasında geceleri kaçak bir şekilde kalıyor, bu terk edilmiş mekânda uyuyor, yaşıyor, fakat para karşılığında en azından Mesihçilerden daha profesyonel bir şekilde tüneli kazıyor, yıkılmaması için kazık dikiyorlardı.
Tünel yapıldıktan yaklaşık 6 ay sonra cemaat yönetimi tarafından fark edildi. Zira hem komşulardan hem de kanalizasyonu kontrol eden belediye işçileri bazı kazı sesleri duymuş, durumu bildirmişti. Cemaat yönetimi bu hafta tüneli kapatmak için özel bir ekip çağırdığında tüneli kazan Mesihçiler direndi, tünele girerek dua etmeye, sinagogun tünele açılan tahta duvarlarını koparmaya başladı.
Cemaatin polisi çağırması üzerine çıkan arbedede 12 Mesihçi genç gözaltına alındı. Binanın sahibi olan cemaat yönetimi, Mesihçi fraksiyonun radikalliği yüzünden hem sinagogun zarar gördüğü hem cemaatin imajının zedelendiğini vurguladı, olaya karışan gençlerin vizelerinin iptal edilip İsrail’e geri dönmelerini sağlayacaklarını duyurdu.
https://x.com/tahircdo/status/1745222768415928680?s=20
Tünelin videosu
Mesihçi cemaatçiler, kendilerine izin vermeyen cemaat yönetimine rağmen sinagogu genişletmek istedikleri için büyük ihtimalle bu tüneli kazdılar. Zira bu tüneli kazıp sinagogu genişlettikleri zaman Menachem’in vasiyetini gerçekleştirmeye daha da yaklaşacaklarına, böylece Mesih’in yeniden dirilmesini sağlayacaklarına inanıyorlardı. Bazı gazetecilere göreyse, ileride binaya girişleri radikalliklerinden dolayı yasaklanırsa ibadete bina altında gizlice devam edebilmek için gizli bir tünel yapmışlardı. Böylece tapuyu elinde bulunduran ve Mesihçileri gülünç bulan cemaat yönetimi kendilerine engel olamayacaktı.
Amerikalılar, cemaat kavgasını anlayabilecek mi?
Tünelin yarattığı dengesizlik nedeniyle belediye 3 binanın boşaltılmasını emretti. Tünelin nasıl doldurulacağı veya binalarda kalıcı hasar bırakıp bırakmadığı henüz belirsiz. Fakat Chabad cemaatinin en büyük derdi bu değil. Cemaat, Menachem’in ölümünden beri en büyük krizlerden birini yaşıyor.
Dünyanın gözü de kulağı da “gizli tünel” ile ilgili gelişmelerde. Komplo teorileri, esprili karikatürler havada uçuşuyor. New Yorklular evlerinin, sokaklarının altında tünel arıyor, şaka videoları çekiliyor, “tünel” üzerine uzun uzun tartışma programları yapılıyor.
Büyük ihtimalle Netanyahu ve aşırı sağcı, kökten dinci koalisyon ortaklarının Filistin’deki katliamı meşrulaştırmak için kullandıkları “kıyamet yaklaşıyor” gibi siyasi söylemlerinden etkilenen ve kendi Mesihlerinin dirilişini hızlandırmak için tünele bu denli sıkı sıkı tutunan radikal cemaatçilerin tuhaf eylem planı şimdilik suya düşmüş olabilir. Fakat halihazırda ölerek ölümsüz olmadığını kanıtlamış birinin “ölümsüz bir Mesih” olduğuna inanacak kadar radikalleşmiş bu Mesihçi gençlerin bir sonraki adımının ne olacağını tahmin etmek zor.
İsrail’deki bazı milliyetçilere göre New York’ta tünel kazmak yerine İsrail’de orduya yazılıp savaşmalılar. Bazı Amerikalılara göre de New York’un altında daha fazla tünel kazıp şehri başlarına yıkmadan bir an önce memleketlerine geri dönmeliler.
Fakat her şeyden önce birilerinin New Yorklulara oturup baştan sona tüm Ortadoğu ve mezhepler, dinler, cemaatler tarihini anlatması gerek. Zira dünyada yaşanan krizler arttıkça ve hepsinin etkisi Batı’da fazlasıyla hissedilmeye devam ettikçe yaşananları anlamlandırmak için komplo teorilerinden çok bu bilgilere ihtiyaç duyacaklar.