Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2017’den bu yana gizlilik içerisinde “Türkiye Selçukluları Konya Hanedan Türbesindeki Naaşları Tanzim Projesi…” başlıklı bir proje yürütüyormuş. Ve Cumhuriyet’in 100’üncü yılı kutlamalarından bir hafta önce bu uzun soluklu çalışma muhteşem bir sergiyle açıklanmış.
Bu çalışmanın varlığını Ertuğrul Özkök’ten öğrendik. Çünkü Ertuğrul Özkök, Fatih Altaylı, Mehmet Y. Yılmaz, Sedat Ergin, Nagehan Alçı, İsmet Berkan, Duygu Demirdağ bu çalışmanın tanıtımı için “tartışmalı” Atatürk Kültür Merkezi (AKM) binasının roofundaki içkili “Biz” adlı restoranda yemek yemişler ve çalışmanın tanıtımıyla ilgili bilgi almışlar.
Ancak bir not düşmek gerekiyor; aslında çalışmayı, Özkök yazısından değil Özkök’e gelen eleştirilerden öğreniyoruz çünkü Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un bu projenin tanıtımı için iktidara yakın gazeteciler yerine iktidara muhalif, seküler gazeteciler ile yemek yemesi bazı gazetecilerce tepkiyle karşılandı. Eğer o tepkiler olmasaydı, yazıdan ve porjeden de haberimiz olmayacaktı.
Ama mesele 1000 yıl sonra hala Selçuklular değil, kültürel iktidar olma, olamama sendromu.
Tepki verenler haksız mı?
Hikâye, tartışmalı AKM binasında başlıyor.
AKM binası, Gezi’nin ana mevzularından biriydi. Yenilenmesine karşı çıkanlar, AKM’nin yıkılıp AVM yapılacağını, adındaki Atatürk’ün çıkarılacağını söylüyorlardı. Ama hiçbiri olmadı.
Yine Gezi’nin ana itirazlarından biri olan “yaşam tarzına müdahale”ydi. O günlerin en popüler itirazı alkol satışı saatlerine getirilen düzenlemeye karşıydı. Ama içkiyi yasaklyacak denen iktidar gitti, yeni yaptığı Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı AKM binasının tepesinde Boğaz manzaralı içkili lokanta açılmasına müsaade etti.
Aradan yıllar geçti, aynı iktidarın kültür bakanı, o AKM binasındaki alkollü restoranda, içerisinde Gezi’ye destek veren gazetecilerin de olduğu bir grup gazeteciyle yemek yedi.
Günün sonunda ne Gezi’deki itirazlar ne de o itirazları karşı çıkanlar haklı çıktı.
İktidara Gezi’de “biz seninle ölümüne ölümüne” diye omuz veren gazetecilerin bu duruma bozulması, “Biz”den dışlanmaya itiraz etmesi doğrusu hak verilmeyecek gibi değil
İtiraza baloya davet edilmeyen Külkedisi kıskançlığı deyip geçemeyiz.
Ama esas olarak üzerinde düşünmeleri gereken, neden bunca şeyden sonra hala ‘Biz’e dahil edilmedikleri olmalı.
Selçuklular’dan 28 Şubat’a nasıl geldik?
Öncelikle herhalde “Ama bunlar 28 Şubatçı” itirazının artık pek de manalı olmadığını söylemekte fayda var.
Onlar 28 Şubatçıysa, ki evet çoğu öyleydiler, 28 Şubat’tan beş-altı yıl sonra bizzat Başbakan Erdoğan onlarla ilişki kurdu, uçağına çağırdı, programlarına çıktı hatta 28 Şubat’ta başörtülü kadınları oldukça ağır ifadelerle inciten Fatih Altaylı’ya kedi bile hediye edildi.
28 Şubat’ın kini güdülecekse herhalde kız kardeşi Emire Hanım (Emire Kalkancı/Ersoy) günlerce bu isimlerin yönettiği gazetelerde ve televizyonlarda linç edilmiş Kültür Bakanı Mehmet Ersoy güderdi değil mi?
O bile affettiğine göre size ne oluyor?
Dolayısıyla “kan davası gütmeye” artık lüzum var mı? Demek ki varmış.
Peki Kültür ve Turizm Bakanı bu isimleri yemeğe çağırmakta haksız mı?
AK Parti’nin 20 küsur yıldır iktidarda olmasına rağmen kültürel iktidar olamadığı uzun süredir söylenir. Haksız bir eleştiri de değil. “Biz” restorandaki fotoğraf da bunun göstergesi.
Ama galiba esas soru şu: acaba kültürel iktidar olmak isteniyor mu?
İstenseydi herhalde Kültür ve Turizm Bakanı’nın Selçuklu projesini Ertuğrul Özkök’ten değil, iktidara yakın bir köşe yazarından okurduk.
Ama onların acil, çok önemli gündemlerine bir türlü bu kültürel konular giremiyor.
Ertuğrul Özkök’ün yazısına gelen tepkiler olmasa çoğumuzun haberdar olmayacağı emek verilmiş projeye yine Özkök’ün gayet iyi yazılmış, emek verilmiş yazısıyla vakıf olabildik.
“Konya’da Alaeddin Tepesi’nde kümbetin yanında bulunan türbede 1077 ile 1308 yılları arasında Anadolu’ya hükmetmiş olan Selçuklu sultanlarının naaşları bulunuyor.
Buradan alınan naaşlar, Necmettin Erbakan Üniversitesi’ne gönderilerek tomografileri çekilmiş.Kafatası ve dişlerinden alınan sürüntüler, İstanbul Adli Tıp Kurumu Biyokimya İhtisas Dairesi’ne gönderilmiş. Adli Tıp, YSTR-DNA’larını çıkarmış ve DNA bilgileri tamamlanmış.
Bundan sonra “rekonstrüktif” yani yapılanma çalışmaları başlamış.
İş, tasarımcılara ve heykeltıraşlara bırakılmış. Önce bu kişilerin 3D filament kafatası kopyaları çıkarılmış. İkinci aşamada eldeki DNA ve anatomik bilgilere göre yüz kasları yerleştirilerek “fiziki karakter yüklemesi” yapılmış.”
Bu projeyle ilgili bilgiye iktidara yakın gazeteciler çok daha rahat ulaşabilir, isterlerse Selçuklu sultanlarının mezarlarının içine kadar sokulabilir, en son teknolojik kameralarla çekimler yapmalarına izin verilebilirdi?
Peki neden yapmadılar? Ya da neden yapamıyorlar? Neden onlara böyle bir proje anlatıldığında mecrasını bulmayacağı düşünülüyor? Neden AK Partili Kültür Bakanı’na bile bu güveni verememişler acaba?
Neden Ayasofya’daki tarihi eserlere verilen zarara karşı bakanlığın yaptıkları da o masada konuşulabiliyor?
Bu durumda, karşımıza görmek istemediğimiz o soru çıkıyor: “Biz” neden biz olamıyoruz?
“Biz” neden o masada değiliz, diye hayıflanmak yerine biraz da “biz, niye biz olamıyoruz” üzerine kafa yorulsa belki, belki bir gün bir “biz” masası olur ve hepimiz de o masada otururuz, tabi böyle bir istek varsa.