Her taraftar, daha ilk saniyede takımının golünü, büyük bir iştahla ayakta alkışlamak ister. Taraftarın acelesi var, onu, gol sesinden başka bir şey teskin edemez. Taraftarı anlamak kolay, oturduğu yerden talep edendir,taraftar; görmek ister, coşkulanmak ister, kendinden geçmek ister. Akıl kapısını kapatır duygulara son sürat yol verir. Taraftarın istediği, arzu ettiği oyunu oynamak mümkün mü? Daha da basitleştirerek sorayım, Türk taraftarlarının hayal ettiği o, oyunu oynamak mümkün mü? Hayır, değil; çünkü onlar tanrıların şimşek hızıyla kapıştığı, mücizevi güçlerle donanmış bir tür göksel, gladyatör saldırılarına tanık olup kendinden geçmek istiyor. Taraftar bu, keyfiyet onun.
Futbol oyunun realiteleri başka şeyler söylese bile, o an o duygu seli içinde taraftar hakikatin sesini duymak istemez. Beklediği ilahi ses ‘’Ve goool’’ den başka bir şey değil.
Galatasaray’ın PAOK maçında sahnelediği oyun,tam da taraftarın istediği tek taraflı dengesiz bir oyun oldu. Okan Buruk, bu oyun sadece hücumdan ibaretmiş gibi, tek mekaniği saldırıymış gibi, yorumlamış ve takımın bütün dinamiklerini bu oyun için cüretkarca seferber etmişti. Dikine düz paslar, kolayca üçüncü bölgeye ulaşıyor ve oradan da en kenara inip fişek gibi cezsahasının merkezine yollanıyordu. Bu eylem dizisinde bütün amaç topu altı pasın içine aktarmak ve oradan herhalde biri vurur diye umutlanmaktan öteye geçmiyordu. İkinci ve üçüncü gol bu mantığın beyhude bir hamallık olduğunu gösterse bile, takım bütün maç boyunca aynı şeyi tekrar, tekrar yapmaktan vazgeçmiyordu.
Aklını Galata köprüsünde rehinciye emanet bırakmış olan Galatasaray, Beyoğlu’da büyük bir şölene geç kalmış bir davetli topluluğu gibi, her şeyi aceleye getirmeye calışıyordu. Futbol oyunu hıza açık bir oyun ama acele işte o her şeyi berbat etmeye aday.
Barış Alper nasıl oynuyorsa Galatasaray öyle oynuyor, kırmızı görmüş boğa gibi. Rakibin arkasına atılan uzun topların hadi hesabı yoktu. Sanki her Gatasaray’lı oyuncu yalnız başına üç oyuncunun yapacağı her şeyi tek başına yapabilirmiş gibi; her topçu geriden hiç üşenmeden uzun vurdu ve her seferinde topun yönüne doğru bir tek oyuncu hamle yaptı. Aslında o uzun vuruşlar oyundan çıkmak ve oyunu yeniden kurgulamak anlamına geliyor. Bu kadar boşuna efor kaybı, israf akıl alır gibi değil.
Böyle bir oyunla Galatasaray biraz da şanslı ise her takımı yenebilir ama aynı zaman da her takıma da yenilebilir. Çünkü oyunun dengesi yok. Çünkü savunma ve hücum her pozisyonda birlikte hareket etmiyor; çünkü topun kapılma ihtimali düşünülmüyor. Eğer PAOK yerine daha akışkan bir oyun oynayan bir rakip olsayı, Galatasaraylı oyuncular geriye doğru koşmaktan helak olurlardı.
Galatasarayın oynadığı oyun belki Türkiye süper liginde iş görür, işe yarar ve kimbilir belki bu oyun şampiyon bile yapar ama bu oyun Avrupa standartlarının çok altında. Bütünlüğü yok. Her an her şeye gebe. Ayrıca da sürürülebilir bir oyun değil. Nitekim 70. Dakikadan sonra bütün takım aşrı yorgun düştü.
Galatasaray maçı 3-1 kazandı ama oyunun bütün defoları da kabak gibi ortaya çıktı. Futbol sadece hücum değil, hele Okan Buruk’un anladığı ve yorumladığı anlamda hiç değil; futbol dengeli, akışkan, rakibi yanıltan akıllıca kurgulanan serinkanlı oynanması gereken bir oyundur.