Oğuzhan Asiltürk, Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Görüş geleneğinin en önde gelen temsilcilerinden biriydi. Milli Nizam Partisi’nin kurulmasıyla siyasi hayata atılan Asiltürk, Milli Görüş’ün bütün partilerinde (Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi) hep Erbakan Hoca’nın çekirdek kadrosunda yer aldı. Hoca’nın vefatının ardından hareketin abiliğini üstlendi, Saadet Partisi’nin Yüksek İstişare Kurulu üyesi oldu.
Erbakan sonrasında, resmi bir unvanı olsa da olmasa da herkes Asiltürk’ün Milli Görüş içindeki ağırlığının farkındaydı. İpleri büyük oranda elinde tutar, partiye bir hat çizerdi. Vefatına yakın bir dönemde, Saadet Partisi’nin yönetimi ile ters düşmeye başladı. Genel Başkan Temel Karamollaoğlu ve ekibi, partiyi Millet İttifakı’nın bir parçası olarak konumlandırırken, Asiltürk, bir zamanlar Erbakan’a ihanetle itham ettiği ve kanlı bıçaklı olduğu Erdoğan ile yakınlaştı.
İktidarla sıcak bir ilişkiye girmesi ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasında etkin bir rol oynaması, ömrünün son demlerindeki Asiltürk’ü gündemin öne çıkan isimlerinden biri yaptı. Muhalefet cenahından ona yönelik eleştiriler arttı.
Asiltürk, dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgınını emperyalist güçlerin bir oyunu olarak görüyordu. Bunun için maske takmadı, aşı yaptırmadı ve maalesef bu virüse yakalanıp hayatını kaybetti.
Asiltürk’ün vefatından sonra ona dönük öfkede bir patlama oldu. Öfkeyi harlamak için, Asiltürk’ün aslında “gerçek ismi Durmuş Durduyan olan kripto bir Ermeni” olduğuna ilişkin eski bir komplo teorisi ısıtılıp yeniden piyasaya sürüldü. Parti içi bir rekabetin ardından ortaya atılan, Necip Fazıl’a ait olduğu ileri sürülen bir sözden (“Bir insan hem Oğuz hem Han hem Asil hem de Türk olamaz”) ve eski bir milletvekilinin bir sosyal medya paylaşımından başka dayanağı olmayan bu komplo teorisi, görülmemiş bir hızla yayıldı.
Muhalefet saflarındaki hemen her kesim, önünü arkasını sorgulamadan ve kendisine akla gelebilecek en basit bir soruyu bile sormadan bu komplo teorisini doğru olarak kabullendi. Herkes kendi meşrebince sahiplendiği bu teori üzerinden karşıt olarak gördüğü bir siyasetçiye nefretini kustu. O, milliyetçilere göre “kripto bir Ermeni”, ulusalcılara göre “İslamcıların gerçek yüzünü gösteren bir örnek”, solcu ve liberallere göre de “iktidarın kullanıp attığı bir maşa” idi. Yani herkesin ondan nefret etmesi için bir sebebi vardı.
Hülasa seküleriyle muhafazakârıyla, liberaliyle milliyetçisiyle, ateistiyle dindarıyla birçok insan, hayatını Milli Görüş’e adamış bir kişinin “kripto bir Ermeni” olabileceğine ve bütün ömrü boyunca bunu gizleyebileceğine iman etmişti. Yani dünyayı bir komplo teorisiyle açıklayan Asiltürk’ün kendisi de yine bir komplo teorisinin kurbanı olmuştu. (Ermeni kimliğinin bir suçlama ve bir nakısa mevzuu yapılmasındaki ırkçılık, bahsi diğerdir.)
“Dünyayı yöneten beş Yahudi ailesi”
Asiltürk hakkındaki komplo teorisinin arka planını, kısa bir süre önce Yıldıray Oğur ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı. Meraklısına tekrar dönüp o yazıya bakmasını tavsiye ederim. (https://serbestiyet.com/yazarlar/durmus-durduyan-elden-ele-dolasan-irkci-bir-komplo-teorisi-71662/)
Benim bu konuyu anımsamamın sebebi ise, MetroPoll Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin yaptığı son araştırma. “Türkiye’nin Nabzı Şubat 2022” başlıklı bu araştırmasında MetroPoll, siyasi ve iktisadi durumun yansı sıra, Türkiye’de seçmenlerin komplo teorilerine temayüllerine odaklanan bir dosya da açmış. Elde edilen ve sahiden de üzerinde durulması gereken bazı verileri paylaşmak isterim:
Evvela muhalefet partilerinin seçmenlerinin favori komplo teorilerine bakalım. Toplumun % 37’si, Maliye Bakanı Nurettin Nebati de buna dahil, dünyanın beş Yahudi aile tarafından yönetildiğine inanıyor. Ama muhalefet partilerinde bu önermeye katılanların oranı AK Parti’den daha yüksek çıkıyor. “Dünyayı beş Yahudi aile yönetiyor” diyenlerin oranı AK Partililerde % 35 iken, CHP’lilerde % 40’ı, İYİ Partililerde ve HDP’lilerde % 42’yi buluyor.
AK Parti’yi Amerika’nın iktidara getirdiğine dair muhaliflerin diğer bir gözde komplo teorisine, toplumun % 30’u inanıyor. İYİ Partililerin % 40’ı, CHP’lilerin % 52’si ve HDP’lilerin % 55’i, AK Parti iktidarının bir ABD marifeti olduğunu düşünüyor. İlginçtir MHP’lilerin üçte biri de (% 31) aynı düşünceyi paylaşıyor.
Dış güçlerin parmağı
İktidar partilerinin seçmenleri ise, ekonomik kriz ve doların yükselmesinde, PKK ve FETÖ’de dış güçlerin parmağı olduğunu iddia eden komplo teorilerine daha fazla rağbet ediyor. Genel olarak seçmenlerin % 46’sı bahsi geçen konularda sorumluluğu dış güçlerde bulurken AK Partililerde bu oran % 70 çıkıyor. Fakat hesabı dış güçlere kesmekte iktidar seçmenleri yalnız değil; bu önermenin muhalefette de (İYİ Partililerde % 22, HDP’lilerde % 29 ve CHP’lilerde % 33) güçlü bir karşılığı var.
Halkın % 42’si Türkiye’de petrol kaynaklarının bulunduğunu ama dış güçlerin bu petrol kuyularını kapattığı kanaatini taşıyor. AK Partililerin yarısından fazlası (% 55) ve MHP’lilerin yarısının (% 49) sahip olduğu bu kanı, muhalefet seçmenlerinde de üçte bir oranında (İYİ Partililerde % 33, CHP’lilerde % 36 ve HDP’lilerde % 38) seyrediyor.
IŞİD ve El-Kaide gibi terör örgütlerinin ABD tarafından kurulduğu noktasında, iktidar ve muhalefet taraftarları ortaklaşıyor. AK Partililerin % 52’si, CHP’lilerin % 53’ü, İYİ Partililerin % 59’u, HDP’lilerin % 63’ü ve MHP’lilerin % 66’sı bu meselede aynı çizgide duruyorlar. Halkın % 55’inin ABD’yi “İslamcı” terör örgütlerinin kurucusu olarak göstermesi, bu meselede “partiler üstü bir uzlaşmanın” varlığına işaret ediyor.
Araştırmanın dikkate değer bulgularından biri de, eğitim düzeyi yükseldikçe komplo teorilerine inananların sayısının da artmasıdır. Komplo teorisine inananların oranı, ortaokul mezunu ve altında eğitim görenlerde % 27 ve lise mezunlarında % 35 ilken, üniversite mezunlarında % 41’dir. Yeterli bir sorgulama yeteneği kazandırmayan eğitim sistemi, maalesef, kişiyi komplolara karşı korunaklı bir hale getirmiyor. Benzer bir tabloyu, çözüm süreci esnasında da görmüştük. O vakitler, birtakım komplo teorilerinden hareketle sürece mahkûm edenlerin oranı yüksek eğitimliler arasında daha yüksek çıkıyordu.
“Yok, birbirimizden farkımız”
Siyaset sahnesinde birbirimizden bir farkımızın olmadığını gösteriyor bu veriler. İktidarı ve muhalefetiyle, bu teorilere teveccüh gösteren bir sosyolojik yapımız var. Toplumun % 31’i “Komplo teorilerine inanır mısınız?” sorusuna doğrudan “Evet” diyor. (“Hayır” cevabı verenlerin oranı % 54.) Bilhassa 2015’ten bu güne, komplolar (üst-akıl, faiz lobisi, vb.) daha çok iktidar tarafından dillendirilse de, muhalefet partilerinin seçmenleri komplo teorilerine daha fazla prim veriyor. Komploya inanma oranı AK Partililerde % 25 ve MHP’lilerde % 35 olurken; CHP’lilerde % 35, HDP’lilerde % 38 ve İYİ Partililerde % 41 çıkıyor.
Hülasa siyasal yelpazenin her kesiminde en uçuk kaçık teorinin bile alıcısı bulunuyor. Çünkü komplo teorileri insanları rahatlatıyor. Herhangi bir mesele bir komplo teorisine bağlandığında, kişi kendi kapısının önündeki bir sorunun müsebbibi olarak başkalarını suçlama olanağına kavuşuyor.
Komplo teorileri, içinden çıkılamayan problemlere cevap teşkil edecek bir maymuncuk işlevi görüyor. Ekonomi krize girer, çünkü Amerika ‘operasyon çekiyor’dur. Müslüman toplumlar geri kalır, çünkü dünyayı beş Yahudi aile yönetiyordur. Muhalefet bir türlü iktidar yüzü göremez, çünkü AK Parti’nin arkasında ABD vardır. Fakirlikten yakamızı sıyıramayız, çünkü dış güçler petrol kuyularımızı kapatmıştır, vs.
Komploya iltifat etmek, insanlara başlarına gelen her kötülüğü başkalarının üstüne yıkma, kafasını yorma zahmetinden kurtulma ve üstüne bir de vicdanını rahatlatma konforu sağlar. Komplo severlik, Türkiye’nin toplumsal bir gerçekliği ve bu gerçeklik siyaset sahasında çeşitli manipülasyonlara da uygun bir zemin hazırlıyor.
Muhtemelen bu yazıyı da bir komploya meze edecek aklıevveller çıkacaktır!..