Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIOsman Hamdi Bey hakkında bilmediklerimiz (I)

Osman Hamdi Bey hakkında bilmediklerimiz (I)

Meşhur Osman Hamdi Beyimizin ne doğum ne de ölüm yıl dönümü. E öyleyse bu yazı da nereden çıktı demeyin! Bir kurum bana OHB üzerine bir yazı sipariş etti sonra yetkililer gerekçe göstermemişler ama sanıyorum dile getirdiğim tarihsel “gerçek”ler hoşlarına gitmediği için yayınlayamayız kaydıyla iade ettiler. Ben de aziz ve necip milletim tarihsel “gerçek”lerden mahrum kalmasın “geleceklerini dosdoğru inşa etsinler!” diye yazımı köşeme taşımaya karar verdim.

OHB (1842-1910) hepimizin bildiği gibi ressam, arkeolog, müzeci ve eğitimci. Dört tane saydım yani dört başı mamur.

30 Aralık 1842’de İstanbul’da doğdu. Babası sadrazamlığa kadar yükselecek devşirme kökenli İbrahim Edhem, annesi esnaf kızı Fatma Hanım’dı. Temel eğitimlerini İstanbul’da tamamladıktan sonra hukuk okuması için babası tarafından Paris’e gönderildi. Çok sancılı bir şekilde, istemeye istemeye zar zor iki yıl hukuk okuduktan sonra okulu bıraktı ve resim eğitimi almaya başladı. Toplamda o dönem için uzun bir süre (on iki yıl) Paris’te kaldı. Paris’i ve Fransız kültürünü çok sevdi. Büyük oranda resimle meşgul oldu. Ülkeye dönüşünde Midhat Paşa’nın yanında babasının tavassutuyla (aracılığıyla) Bağdat’ta memuriyete atandı. Bağdat’tan ayrıldıktan sonra çeşitli devlet dairelerinde muhtelif konumlarda geçici ve daimî memuriyetler yaptı. 1878’den sonraysa sadece sanatla ve kendini eğitmekle meşgul oldu. Bu dönemde tek vazifesi Asar-ı Atika Müze-i Humayunu’nda heyet (komisyon) üyeliğiydi. Dört yıl bitiminde başta reddetmesine ve arkeolojiye dair hiçbir tecrübesi olmamasına rağmen 11 Eylül 1881’de Asar-ı Atika Müze-i Humayunu müdürlüğüne tayin edildi. Bu atamada tarihçilere göre II. Abdulhamid’in tüm kadroları yabancılardan arındırarak Osmanlılaştırma politikası etkiliydi. OHB ayrıca zaten müze heyet üyesiydi ve “Osmanlı’nın en Parislisi ve Parislilerin en Osmanlısı” olarak seçkin bir babanın oğlu ve yüksek bir çevreye mensuptu. OHB iş bilir bir kimse olarak kendine derhal yardımcı bir yabancı arkeolog buldu ve işe aldı (Salomon Reinach).

Yüzyılın son çeyreğinde devlet, var olan müzenin mutlaka bir okul ile de desteklenmesi ve iç içe olması ilkesini benimsemişti. OHB’den önce üç proje denedi ama hayata geçiremedi. Bunlar: 1877’de müze eski müdürü P.A. Dethier’nin kurduğu Müze-i Hümayun Mektebi, 1877-78’de Maarif Nazırı Münif Paşa’nın kurduğu Resim ve Mimarlık Mektebi ve 1880-81’de Sanayi-i Hasene ve Fünun-ı Âliye Mektebi.

OHB müze müdürü atanınca benimsenen bu ilke uyarınca Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane’yi kurdu. 1 Ocak 1882’de okulun müdürlüğüne getirildi. 3 Mart 1883’te bugün Eski Şark Eserleri Müzesi olarak kullanılan binada eğitime başladı. Önceki denemelerden farklı olarak okulda mimarlık ve resim yanında oymacılık (heykel) ve hakkaklık (gravür) bölümlerini de kurdu. Hakkaklık eğitmen eksiği yüzünden 1892’ye kadar açılamadı. Daha sonra okula musiki bölümü de ekledi.

Müze ile okul arasında bir kaç yönden bağ kuruldu: Müze ve okul aynı kompleks içinde Topkapı Sarayı’nın bahçesinde yan yana bulundular. Okuldaki eğitmenlerin tamamı müzeye, müze çalışanları da okula çeşitli düzeylerde katkı sağladılar. Bunu gerçekleştirmek için OHB eğitmenlere dolgun maaşlar verilmesini sağlamıştı. Asar-ı atika (arkeoloji), resim, heykel gibi derslerin bir kısmı zaman zaman müzede yapılıyordu. Böylelikle bir yandan da öğrencilere müzecilik eğitimi verilmiş oluyordu.

Okulun kuruluş amacı plastik sanatları öğretmek, unutulmuş milli sanatlarımızı ihya etmek, güzellik zevkini ıslah ve terakki ettirmek olarak kaydedildi. Bugünkü güzel sanatlar üniversitesi seviyesinde tasarlandı ve yürütülmeye çalışıldı. Okula idadi (lise) mezunları veya hususi sınavdan geçenler alındı. Tarih, asar-ı atika ve fenn-i tezyinat vb. kuramsal dersler bütün öğrenciler için zorunlu tutuldu. Diğer dersler uzmanlığa göre belirlenip, dağıtıldı. Resim bölümü daha çok Müslüman ve Ermeni öğrencilerce, mimari Rumlarca, gravür ise İbranilerce tercih edildi. En az talep edilen bölüm heykel oldu. Her dalda sene sonlarında ödüllü sınavlar, yarışmalar ve kamuya açık büyük sergiler tertiplendi.

Müze binası olarak Çinili Köşk kullanılıyordu. Ancak arkeolojik buluntuların sayısı artınca bunları depolamak ve/ya sergilemek için köşk yetersiz kalmaya başladı ve çok sayıdaki bulgu yüzünden antika ambarı vaziyetini aldı. OHB bu sebeplerle Avrupai ve büyük bir müze binası yapılmasını talep etti. İş bilirliği sayesinde tüm izinleri ve maddi kaynak sorunlarını tek tek çözdü. Mimarlığını Sanayi-i Nefise Mektebi mimarlık hocası Alexandre Vallauri üstlendi. Yeni bina 13 Haziran 1891’de açıldı. İsmi içindekilere uygun olarak Luhud-i Atika Müzesi kondu. Üçüncü ek binaysa Nisan-Mayıs 1907’de tamamlandı.

Yazı dizisinin ilk bölümü bu kadar olsun.

Bu kısa memuriyet hayatıyla ilgili kısımda dahi birçok tarihsel hatanın tarafımca düzeltildiğini karilerime (okuyucularıma) ilan etmek isterim.

İkinci bölümde OHB’in şahsi hayatına bakıp yorumlar yapacağız.

- Advertisment -