18 yıl önce bir Ramazan gecesi (Ekim 2005), 15-16 yaşlarında 10 çocuk Paris’in kuzey banliyölerinden Livry-Gargan’da halı saha maçı yapmış, evlerinin bulunduğu Clichy-sous-Bois semtine yürüyorlardı. Hepsi sosyal konutlarda yaşayan göçmen ailelerinin Müslüman çocuklarıydı, iftar saatine evde olmak için acele ediyorlardı. Sokaktaki bir adam çocukların bir şantiyeye girip hırsızlık yaptığını düşündü, polisi aradı. 10 dakika içinde olay yerine ulaşan polis, çocuklardan bazılarını yakaladı, çoğu kaçtı.
Magripli Zyed, Afrikalı Bouna ve Urfalı Muhittin de kaçanlar arasındaydı. Daha önce göçmen çocuklarının polis tarafından çevrildiklerinde veya sorguya alındıklarında saatlerce karakolda veya polis aracında bekletildiklerini çok iyi biliyorlardı hem polisten korkmuş hem de iftar saatinde eve erken gitmek istiyorlardı.
15-16 yaşlarındaki 3 çocuk, polisten kaçarken saklanmak için bir trafonun içine girdi. Zyed ve Bouna elektrik çarpması sonucu yanarak hayatını olay yerinde kaybetti, Türkiye’den Fransa’ya göç etmiş Urfalı Kürt bir ailenin çocuğu olarak Fransa’da dünyaya gelen 17 yaşındaki Muhittin Altun ise ağır yaralandı, yardım çağırabildi ve hayatta kaldı.
Dönemin İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy, hemen o gece ekranlara çıkıp faciada ölen çocukların “hırsız” olduğunu açıkladı, Sarkozy’nin elinde somut bir delil yoktu, zaman içerisinde Sarkozy’in erken bir yorum yaptığı anlaşılacak, gözler çocukların ölümünde polisin olası ihmaline çevrilecekti. Sarkozy, yaptığı yorumlarla öfkeyi daha da arttıracak, gösteriye katılanlar için ırkçı bir hakaret olan racaille(pislik) kelimesini kullanacaktı.
Polis camide gösteri yapanlara biber gazı sıkınca, Zyed ve Bouna’nın aileleri Sarkozy ile görüşmeyi ve birlikte kameralara görüntü vermeyi kabul etmedi. Hükümet göstericileri yatıştıramamıştı.
Hükümetin gafları, facianın detaylarının ortaya çıkmasıbanliyölerde yaşayanları sokağa döktü, 21 gün sürecek olan bu “isyanın” sonucunda 9 bin araç yakıldı, 2.888 kişi gözaltına alındı, 274 şehirde 200 milyon Euroluk zarar oluştu. 3 kişi hayatını kaybetti. İki 60’lı yaşlardaki erkek göstericiler tarafından dövülerek öldürüldü: Biri evinin önünde yakılan bir çöpteki ateşi söndürmeye çalışıyor ve diğeri gösteriler sırasında fotoğraf çekiyordu. Kendisi de göçmen kökenli olan Salah Gahan ise bir öğrenci yurdunun kapı görevlisiydi, göstericilerin yaktığı araçların dumanının etkisinde kaldığı için hayatını kaybetmişti.
Fransa’da OHAL ilan edilmesine sebep olan olaylar 3 hafta boyunca sürdü, Fransa’nın hafızasına bir daha silinmeyecek şekilde kazındı.
Arkadaşlarının trafoda yanarak ölmesini izleyen 17 yaşındaki Muhittin’in de hayatı tamamen değişmişti. Hastanedeki tedavisinin ardından evine döndü, komşuları onu coşkuyla karşıladı.
Aklına kazınan görüntüleri hiçbir zaman unutmadı. Hukuk mücadelesine devam etti. Muhittin ve yanarak ölen çocukların ailelerinin iddiasına göre polis çocukların trafoya girdiğini görmüş ve hayatlarının tehlikede olacağını bilmelerine rağmen yardım etmemişti. Bazı hükümet ve emniyet yetkililerine göreyse, polis çocukları son ana kadar kovalamamış, kovalasa bile çocuklar trafoya girdikten sonra polisin yapabileceği bir şey kalmamıştı.
Muhittin’in kavgası uzun yıllar devam etti. Polis şiddetinin protesto edildiği her eyleme katıldı, gözaltına alındı. Muhittin’in hukuk mücadelesi ise iyi bir sonla bitmedi. Çocukları trafoya kadar kovalayan ve gözden kaçmaları üzerine trafoya girdiklerini tahmin ederek diğer polislere telsizden “Trafoya girdilerse hayatta kalmalarının şansı yok” diyen ve olay yerine yakın bir noktada bulunan polis memurları mahkeme tarafından aklandı. Hakime göre, çocukların hayatının açık bir şekilde tehlikede olduğunu bilmemeleri normaldi.
2 çocuğun yanarak hayatını kaybettiği olay sonrasında hiçbir emniyet yetkilisi hesap vermedi, herhangi yapısal bir reforma imza atılmadı.
Polislerin cezasız kalması ise Fransa aşırı sağının tapusunun zimmetlendiği Le Pen ailesini sevindirdi. Marine Le Pen’in yeğeni Marion Marechal Le Pen, kararı mutlulukla karşıladığını açıkladı: “Demek ki yaşanan 2005 kaosunun sebebi kahraman polisler değildi”
2005 isyanlarından bu yana, 18 sene geçti. Muhittin, hala yaralarını saklamak için uzun kollu giysiler giyiyor, hiçbir işte uzun süre tutunamıyor, küçük kardeşlerine ne yaşadığını net bir şekilde anlatamıyor.
İşin kötüsü, Paris’in sokakları hala yanmaya devam ediyor.
Fakat bu sefer Paris’i, Urfalı Muhittin’in değil, Magripli Nahel’in ahı yakıyor.
“Justice pour Nahel”
17 yaşındaki Nahel Merzouk, 27 Haziran 2023 tarihinde sabah saatlerinde üç arkadaşıyla birlikte Polonya plakalı lüks bir Mercedes ile Paris’in banliyösü Nanterre’de geziyordu. Nahel ve arkadaşları, aracı kiralayan bir tanıdıklarından ödünç almıştı. Aracın otobüs yolundan hızlı geçmesi ve sürücünün de genç olması nedeniyle polis aracın sağa çekmesini istedi, Nahel polisin uyarısını dinlemedi, kırmızı ışıkta dahi durmadı.
Polis yolun daraldığı bir noktada Nahel’i durdurdu ve silahını sürücü koltuğundaki Nahel’e doğrulttu, motoru kapatmasını istedi.
Nahel’in ehliyeti yoktu. Ceza yememek için polisin çağrısına uymadı, arabasını hareket ettirdi. Polis memuru araç hareket eder etmez Nahel’in göğsüne tek bir kurşun sıktı. Nahel “Deli adam, beni vurdu” dedi ve bilincini kaybetti. Araç bir direğe çarparak durdu.
Olayın duyulmasıyla birlikte polis, Nahel’in polislerin üzerine aracı sürmesi nedeniyle meşru müdafaa kapsamında vurulduğunu açıkladı. Fakat kısa bir sürede sosyal medyada paylaşılan bir görgü tanığının çektiği video polisin iddiasını yalanlıyordu. Polis aracın hareket etmesinden dolayı hayati bir tehlikeye girmeyecek şekilde kenarda duruyordu. Polis’in Nahel’i ayağından veya kolundan vurması veya arabanın tekerliğine ateş etmemesi için bir sebep yoktu.
Videonun TikTok’ta hızlıca yayılması öfkeyi arttırdı, bütün gerçekleri gözler önüne serdi. Polisin ilk açıklaması yalandı. Nahel’in öfkeli annesi, gençleri önce oğlu için bir saygı yürüyüşüne, ardından da “isyana” çağırdı.
Nahel’in katledilmesini protesto için barışçıl bir şekilde düzenlenen gündüz yürüyüşleri, geceleri şiddet eylemlerine dönüşmeye başladı.
808 kamu görevlisi yaralandı, 3 bin kişi gözaltına alındı, 1000’den fazla ev, 6 bin araç ateşe verildi, toplam 1 milyar Euro’luk maddi zarar doğdu.
Nahel “dur ihtarına” uymadığı için katledilmişti; fakat olayları tetikleyen Nahel’in ölümünün video ile milyonlara ulaşması olmuştu. Zira “dur ihtarı” sonucunda katledilen Magrip kökenli ve siyah Fransızların son anları belki de ilk kez milyonlara ulaşmıştı. TikTok ortada duran, yasalara ve mahkeme kararlarına yansıyan sistematik bir sorunu gözler önüne sermişti.
“Dur İhtarı” ölüm fermanı olunca
20155 ve 2016’da Paris ve Nice’de İŞİD’in gerçekleştirdiği korkunç eylemler, Fransa’nın güvenlik zihniyetini kökten değiştirdi ve polise verilen yetkiler arttırıldı. Temel insan hakları ve özgürlüklerin devlete karşı korunması konusunda güçlü bir kamuoyuna ve hukuk sistemine sahip Fransa, doğal olarak can telaşıyla çareyi devletin ve polisin yetkilerini arttırmakta bulmuştu.
2017’de değişen yasalar, tam da kabalığın içine sürülen bir tırın 86 kişiyi katlettiği Nice saldırısına bir yanıttı. Yasa değişikliğiyle, polis eğer bir araca “dur” ihtarı verirse ve bu araç durmazsa, üstüne üstlük başkalarının hayatını riske atacak bir tehlikeye sebebiyet verme olasılığı varsa polis araca ve sürücüye ateş açabilecekti.
Yasanın polise verdiği bu yetki nedeniyle, 2017-2018’de 6, 2020’de 2, 2021’3 ve 2022’de toplam 13 kişi polis tarafından öldürüldü. Reuters’in derlediği verilere göre, öldürülen kişilerin çoğu Afrikalı veya Magrip kökenli Fransa vatandaşları.
İnsan hakları örgütlerine göre, polisin terör saldırılarında veya meşru müdafa kapsamında zaten ateş açma hakkı bulunuyor, fakat araç durduma sonucu polise verilen bu yetki kötüye kullanabilecek bir boşluk yaratıyor ve “tehlike” kavramının suiistimal edilmesine sebep oluyor. Human Rights Watch’ın raporuna göreyse, Fransa’da polis özellikle siyah ve Magrip kökenlileri daha sık durduruyor, farklı ten rengi ve ırk nedeniyle daha uzun arama yapıyor, sorguya çekiyor. Bu nedenle de polisin ateş açtığı insanların çoğu da arabası durdurulan Magripliler veya Afrikalılar oluyor.
Hatta 2016’da Fransız Yargıtayı (Cour de Cassation), polis tarafından ten rengi nedeniyle durdurulan 5 Magripli ve Afrikalı’ya tazminat ödenmesine hükmetti. Yani Fransa’da polisin uyguladığı sistematik ırkçılık yargı kararlarına da yansımış durumda. Fakat siyasetin veya kurumların sokakları yakan bir soruna çözüm üretmek gibi bir amacı henüz yokmuş gibi duruyor.
Meydan radikallerin, çözümsüzlük Macron’un
Ülkedeki polis şiddeti, Magrip ve Afrika kökenlilerin yaşadığı ekonomik eşitsizlik, gettolaşma ve eğitim sorunlarının çözümünü konuşmak bir yana, bir zamanların liberal karizmatik lideri Macron, gösterilerin faturasını video oyunlarına, sosyal medya uygulamalarına, bilinçsiz ailelere kesmiş durumda.
Burunlarından kıl aldırmayan bazı Fransız entellektüeller ise, ülkedeki gösterilerin sebebini Amerika özentiliğinden kaynaklandığını, Fransa’da ırkçılık olmadığını iddia ediyor. Fransızca konuşulurken kullanılan İngilizce kelimelere özenmekle, Black Lives Matter’i taklit etmeyi eşitliyor, sistematik ırkçılık eleştirilerini hor görüyor.
Ciddi bir şekilde konuşulan, topluma sunulan bir çözüm henüz yok.
Macron, bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin düzenleneceği 2027’de bir daha aday olmayacak, zira ikinci döneminin sonuna gelmiş olacak. Anketlere göre, Le Pen liderliğindeki radikal sağ ve Melenchon liderliğindeki radikal sol baş başa. Özellikle sokak gösterilerinin artması, protestocuların araçları yakması, karşılıklı şiddetin zirveye tırmanması nedeniyle Le Pen ve bir diğer radikal sağcı Zemmour’un partisine katılan yeğeni Marion Marechal Le Pen “biz demiştik, haklıydık” dedikleri bir zafer turunda. Macron’u göstericilere karşı yumuşak olmakla suçluyor, düzeni koruyamadığını söylüyor, bu sırada Le Pen destekçisi gençler de göstericilerle çatışmalara giriyor.
Her ne kadar kentli Fransızlar, özellikle solcular için polisle çatışmak saygı duyulan ve kökünün Fransız Devrimi’nde, 68 hareketinde görüldüğü bir kültür olsa da ekonomik sıkıntılar yaşayan orta, alt sınıflar, kırsal kentlerde yaşayanlar için Le Pen’e oy vermek, Le Pen haklıymış demek için pek şaşırtıcı olmayan bir gerekçe.
Macron’un bir daha seçilme kaygısı olmadığı için, belki de kendisinden sonra dağılacak olan liberal partisinin geleceğini de pek önemsemediği için yaşanan bu krize sistematik ve kapsamlı bir çözüm bulma arzusu şimdilik görünmüyor.
Öfkelerini siyasete, barışçıl gösterilere, henüz yaşanan ırkçılığı tam olarak idrak edememiş insanları ikna etmeye harcamak yerine, araçları yakanlar ise güvenmedikleri Macron’un hukuku yerine 3 sene sonra Le Pen’in insafıyla karşılaşma riski altında.
2027’de Palais de l’Élysée’ye Melenchon mu Le Pen mi ya da Macron’un mirasını taşıyacak merkez sağ liberal bir demokrat mı çıkacak belli değil. 2-3 nesildir Fransız vatandaşı olan Urfalı Muhittinlerle Magripli Nahel’lerin Fransa’ya olan aidiyetlerinin sarsılacağı olayların yaşanmaya devam edeceği kesin. Zira bu büyük kimlik, güvenlik ve hukuk krizini ne yakılan araçlar ne polise verilen geniş yetkiler ne de sıkılan kurşunlar çözebilir. Zihniyet değişimi ve önerisi şart. Aranan bu zihniyet dönüşümüne ise henüz ulaşılamıyor.
İlgilisine öneri-
- Ahmet İnsel, Pınar Kılavuz ve Aydın Selcen’in Medyascope’a konuk olduğu ve Fransa’da yaşanan olayları değerlendirdiği yayın . https://www.youtube.com/watch?v=vuRJ4VeHnfA