Yumuşak Güç (soft power ) terimi 1990’ların başında Amerikalı diplomat-yazar Joseph Nye tarafından kullanıldı ve ilgi çekti. Hemen başında bir hususa dikkat çekmekte fayda var. Bu terim yani yumuşak güç insani yardım (humanitarian assistance) ile karıştırılmamalıdır. Yani deprem ve sel felaketlerine yardım soft power değildir. Onun da olumlu etkisi olmakla beraber soft power farklıdır. İnsani yardım adı üstünde yapılması gerekli bir yardımdır.
Yumuşak güç en basit tanımlama ile etki kurma yöntemiyle bir kişi ya da topluluk üzerinde söz sahibi olma, dediğini yaptırma yeteneğidir. Ekonomik, siyasi ya da eylemsel müdahale içermemesi bağlamında kaba kuvvet’ten ayrılır.
Nye şöyle diyor : “Yumuşak güç hakkında ilk kez 1990 yılında yazdığımda , analistlerin genel olarak güç hakkındaki düşüncelerine ilişkin bir eksikliğin üstesinden gelmeye çalışıyordum. Ancak kavram giderek daha fazla politik yankı kazandı. Bazı açılardan altında yatan düşünce yeni değil; Benzer kavramların kökeni Lao Tse gibi antik filozoflara kadar uzanabilir. Yumuşak güç yalnızca uluslararası davranışa ya da ABD’ye özgü değildir. Pek çok küçük ülke ve kuruluş da çekme gücüne sahip; ve en azından demokrasilerde yumuşak güç liderliğin temel bir bileşenidir.
Yine de kavram artık genel olarak uluslararası ilişkilerle ilişkilendiriliyor. Avrupa Birliği şu anki haline geldikçe, Avrupalı liderler bu terimi giderek daha fazla kullanmaya başladı. . Ve dönemin Çin Devlet Başkanı Hu Jintao’nun Çin’in yumuşak gücünü geliştirmesi gerektiğini açıkladığı 2007’den bu yana , hükümet bu arayışa milyarlarca dolar yatırım yaptı. Şimdi Çin’in önündeki zorluk etkili bir akıllı güç stratejisi uygulamaktır . Büyüyen sert gücünü yumuşak güçle etkili bir şekilde eşleştirebilirse, dengeleyici koalisyonları kışkırtma olasılığı daha düşük olacaktır.
Yumuşak güç, gücün tek ve hatta en önemli kaynağı değildir; çünkü etkileri yavaş ve dolaylı olma eğilimindedir. Ancak bunu görmezden gelmek veya ihmal etmek ciddi bir stratejik ve analitik hatadır. Roma İmparatorluğu’nun gücü yalnızca lejyonlarına değil, aynı zamanda Roma kültürünün ve hukukunun çekiciliğine de dayanıyordu. “
Firmalar, üniversiteler, vakıflar, dini kurumlar ve protesto hareketleri dahi kendilerine ait yumuşak güç geliştiriyorlar. Bazen faaliyetleri resmi dış politika hedeflerini güçlendirecek, bazen de onlarla çatışacak. Her iki durumda da, bu özel yumuşak güç kaynakları, sosyal medya çağında giderek daha fazla önem kazanıyor.
Aslında Türkiye’nin de bu yöntemi kullanması mümkün. Ülkemizi daha cazibe merkezi yapma imkanı var ama azalıyor. Sanat ve kültür faaliyetleri önemli. Burada mesele kullandığınız dil ve yöntemler. Bizim dilimiz şu sıralarda sert ve baskıcı. Orta Asya’da bunu daha iyi yapıyoruz. Maalesef genelde komşularımıza karşı ise sert ve baskıcı bir dili tercih ediyoruz.
Her konuda haklı olmamız gerçekçi değil. Her müzakere savaş da değil. Karşı tarafı da anlamak gerek. Belki tarihi olaylar bizi sert karakterli yaptı. Karşılaştığımız terör olaylarının da etkisi vardır herhalde. Kendi içimizde de bunu yaşıyoruz. Örneğin kiracı-ev sahibi anlaşmazlıkları ölümle sonuçlanmamalı. Meselelere soğukkanlı bakmaya alışmalıyız.
En son örnek Vatikan Büyükelçimizin Patrik’i ağırlaması. Birçok sert ifade kullanıldı. Patrikhane Türk kurumu diyoruz. Patrik Türk vatandaşı. Geçmişte de meslekten gelmiş her Büyükelçi ülkeye gelen Patrik’i ağırlamıştır. Araştırmadan sinirlenmek doğru değil.
Bizim yumuşak güç kullanmamız güç de olsa gayret etmeliyiz.