Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIPeki şimdi Haydarpaşa garı ne olacak?

Peki şimdi Haydarpaşa garı ne olacak?

Politik kararlar yalnızca içerikten ibaretmiş gibi gözükür. Oysa kurumsal kapasiteler, maddi praksisler gelişmekte olan fikirler üzerinde etkide bulunur. Onlar görünmeyen failler (eyleyenler) olarak mekânsal gelişmelerin akışına katılırlar. Politik kararların yalnızca tercihlerden, içerikten ibaretmiş gibi algılanmasının, eleştiriyi etkisizleştiren bir tuzak olduğunu düşünüyorum.

1908’den 2013 yılına kadar hizmet veren, İstanbul’un simgesi Haydarpaşa garı ne olacak?

Bunu TCDD’nin de bildiğini zannetmiyorum. Bu devlet kuruluşunun içinde onun elden çıkarılmasına, göstermelik bir müze ile otele dönüştürülmesine itiraz edecek çok sayıda insan olabileceğini tahmin ediyorum.

Son gördüğümde Haydarpaşa Garı berbat bir haldeydi. Yerlerde, kulelerinin içini aydınlatmak için eklemelerle yapılmış kablolar dolaşıyordu. Camlar yoktu ve yerler kuş gübresi içindeydi. Burası hiç şüphesiz harika bir manzaraya sahipti ama perişan vaziyetteydi. Tescilli tarihi yapının içine en olmayacak müdahaleler yapılmıştı. Yapının birçok bölümü kullanılmıyordu. Bir anıt yapıya hiç yakışmayan uyduruk iç tasarımlar yapılmıştı. Buna karşılık en tuhafı da kısa süreler içinde üç kere “restorasyon” geçirmesi ve bir keresinde de cayır cayır yanmasıydı.

TCDD’ye göre Söğütlüçeşme tren istasyonu, Anadolu yakasının yeni garı (yani Haydarpaşa’sı) olacakmış. Şehirlerarası trenlerin, Marmaray’ın ve metrobüs sisteminin düğüm noktası olan bir transfer merkezi, Söğütlüçeşme istasyonu. Plan değişiklikleri yapılmış, projeler hazırlanmış, plan değişikliğinde transfer merkezine ticari işlevler de eklenmiş… Kadıköy Kent Konseyi, sivil toplum kuruluşları da Söğütlüçeşme’nin plan değişikliği ile yapılaşmaya açılmasını protesto etmişler. Bu girişimin Haydarpaşa Garı’nın özelleştirilmesi için bir adım olduğu söyleniyor.

Oysa Haydarpaşa Garı ile birlikte şehir içindeki tarihi endüstriyel ulaşım hattı istasyonları, köprüleri, yeşil alanları ile bir bütün olarak rehabilite edilip korunabilirdi ve daha iyi koşullarda kullanılabilirdi. Metropoliten ulaşımın omurgası olarak işlev kazanacak yeni Boğaz su altı geçişi (adı da Marmaray olmayabilirdi, bu durumda) yolculuk talebinin “optimum” olduğu güzergâhta gerçekleşebilirdi.

Bir şehircilik deneyimi olarak elbette ki Marmaray başka türlü yönetilebilir ve tasarlanabilirdi. Metropoliten ulaşımın yönetimi sözkonusu olduğu için Bayındırlık Bakanlığı ve Büyükşehir Belediyesi’nin de projeye katılmaları ve bu koşullara uygun yeni bir yönetim organlaşması söz konusu olacaktı. Bu da Ulaştırma Bakanlığı’nın elde ettiği patronajı terk etmesi anlamına gelecekti (*).

Söğütlüçeşme şehrin yeni Haydarpaşa’sı olabilir mi?

Söğütlüçeşme, viyadük üzerindeki bir tren istasyonu. 19. yüzyıl sonuna doğru ilk banliyö hattı inşa edilirken Yeldeğirmeni gibi yerlerdeki kanyonlardan çıkarılan toprakla dolgu yapılmış. 70’li yıllarda Boğaziçi Köprüsü çevre yolu bağlantıları nedeniyle yıllarca süren çalışmalarla bu dolgu kaldırılmış, kazıklar üzerine betonarme bir viyadük inşa edilmiş. Bu inşaat zahmetli ve öngörülenden epey bir fazla maliyetli olmuş. İstasyon ise 1985 yılında hizmete girmiş, 2013 yılında Marmaray inşaatı nedeniyle Haydarpaşa garı gibi o da kapatılmış. 2019 yılından beri de hem Halkalı-Gebze arasındaki banliyö trenlerine, hem de İstanbul-Ankara-Konya gibi şehirlerarası trenlere hizmet veriyor.  Şimdi işlevsiz kalan Haydarpaşa garının ne olacağı konuşuluyor. Şehrin bu önemli anıt yapısının işlevini kaybetmesine tepki gösteriliyor.

Söğütlüçeşme’nin Anadolu Yakası’nın ana transfer merkezine dönüşmesinin, yanına ticari fonksiyonlar eklenmesinin politik bir tercihten, bir karardan ibaret olduğunu düşünebiliriz. O zaman “bu karara karşıyız” demek yeterliymiş gibi gözükebilir. Oysa şehircilik deneyimleri, kurgulama ya da temsil aşamasında farklı önceliklerin, kavrayışların, kapasitelerin, fikirlerin ortaya çıkması anlamına gelir. Vatandaşların uygulama aşamasında durumu fark etmeleri, tepkilerini ortaya koymaları yeterli olamaz. Meselelerin kurgulama aşamasında konuşulmasının anlamı budur. Bu tür büyük projeler modern bir yönetim yapılanması içinde anlamlandırılabilir. Yoksa Ortaçağ’daki gibi usüllerle ve tekrarlarla yönetilirdi, kamu dediğimiz şey. Bu sorgulamanın yapılmasını önemli buluyorum çünkü İstanbul’un günümüzde yaşadığı birçok sorunun temelinde segmente olmuş, merkeziyetçi kamu yönetimi modelinin bulunduğunu düşünüyorum. Şöyle bir benzetme yapılabilir belki: Biz İstanbullular sürekli far ışığına tutulmuş çaresiz tavşanlar gibi karşımızda olan bitene bakmak ve tepki vermek zorunda kalıyoruz. Bu şehre yapılan büyük bir haksızlık.

Otoriter yönetimler projeler üzerinden konuşulmasını ister. Politik kararlar yalnızca içerikten ibaretmiş gibi gözükür. Böylece işaretsizleştirici güç ilişkileri eşitsizliği yeniden üretir… Oysa politik kararların içeriğini oluşturan projelerin imkânlar, kapasiteler ve praksislerle yapılandıkları varsayılabilir. Kurumsal kapasiteler, maddi praksisler gelişmekte olan fikirler üzerinde etkide bulunurlar. Onlar görünmeyen failler (eyleyenler) olarak mekânsal gelişmelerin akışına katılırlar. İktidarla muhalefet arasındaki türdeş ilişkiler, devlet içindeki tabakalar arasında imtiyaz mücadeleleri, karşıtlıklar olarak tezahür eder. Eleştiri yapmak çoğu zaman taraf olmak gibi anlaşılıyor: Ya bir şeye karşı olacaksınız, ya da yandaş… Oysa eleştiri bundan farklı bir şey. Eleştiri, uygulamaları siyasal kararlar üzerinden yalnızca doğru veya yanlış, ya da içerikten ibaret görmek yerine yönetimsellik biçimi, kurumsal yapılarla, praksislerle birlikte ve gelişmeyi düzenleyecek imkânlarla birlikte okumaya çalışmaktır.

Politik kararların yalnızca tercihlerden, içerikten ibaretmiş gibi algılanmasının, eleştiriyi etkisizleştiren bir tuzak olduğunu düşünüyorum.

Bu yüzden gelecek yazıda farklı bir şey yapmaya ve sürecin yönetimini sorgulamaya çalışacağım.

_______

Kişisel bir dipnot: Birçok kişi gibi ben de Marmaray projesini 1997 yılında öğrendim.

Arnavutköy-Kandilli arasında Bayındırlık Bakanlığı tarafından ihaleye çıkılacağı ilan edilen 3. Köprü ihalesine karşı kamuoyu oluşturmaya, yerel bilgilendirme toplantıları düzenlemeye çabalarken, bir gün şaşırtıcı bir şey oldu. Ulaştırma Bakanı aradı, görüşmek istediğini söyledi.

O zaman kampanyaya Büyükşehir Belediyesi destek veriyordu ve toplantılar için meclis salonunu kullandırıyordu. Bakan toplantıya müsteşarını gönderdi. O da bize “Bakanlık olarak 25 yıldır üzerinde çalıştıkları” Marmaray Projesi’ni tanıttı. Bakan beyin iletmek istediği mesaj gayet netti: “Eğer Marmaray’ı desteklerseniz, 3. Köprü gereksiz hale gelir.”

Raylı sistem, Marmaray…  3. Köprü’ye alternatifti. “Eğer Marmaray gerçekleşirse, onu unutun” dedi. Ama öyle olmadı. Asıl unutulan 3. Köprü’nün bir imar projesi olmasıydı, ulaşım değil. İtirazlar sönümlenince Marmaray’ın yanına bir de araç tüneli eklendi. Bir süre, sanki aynı projeymiş gibi kafalar karıştırıldı.

- Advertisment -