“Bir zamanlar fotoğraf” başlığıyla da özetlenebilecek yazı dizisine lakabını fotoğraf tutkusundan alan Arap’ın hikâyesiyle başlamıştım. Çektiği fotoğrafı o günlerdeki deyimiyle “arabına”, negatifine bakar bakmaz “hisseden”, dünyaya da bazen en açık alanları koyu, en karanlık alanları açık gösteren “arabından” bakan gencin hikâyesi…
Geçen pazar mevzu aşktan nefrete, fotoğrafın tahribine/tahrifine, mesleki terminolojisini sollayan anlamıyla “negatifine” gelmişti. Bugün mesele her vesileyle pervasızca kullanılan “photoshop”tan “negatif fotoğraf altı yazarlığı”na, çarpıtılan fotoğraflarla kışkırtıcılığa kadar geniş, yaygın, kirli, yapış yapış bir yelpazeyle karşımızda. Birçok sorun gibi onun da kadrajı, yani çerçeve içine alınacak görüntüleri alabildiğine genişledi.
Bu dev, pespâye manzara -olağanüstü- gerçek, uzun soluklu “dizi”siyle Arap’ın hikâyesi bir yana, en uçuk parodiyi, “mübalağa sanatı”na dayalı mizahı bile aşıyor. Bu yüzden konuya “yaşanmış olaylardan alınan” Arap’ın hikâyesiyle değil düpedüz gerçeklerle devam etme zamanı.
İnsana nişan alan “photosniper”

Fotoğraf öyle ya da böyle bir “belge”. Lâkin her türlü kullanıma, tahrife, sahtekârlığa da açık. Bir “silah” olduğunu vurgulayan da çok, onu silah olarak kullanan da. Hatta o silahın Kalaşnikof misali fotoğrafını gençliğimden hatırlıyorum.
O dönem çoğu “amatör”ün gözdesi, “ilk göz ağrısı” Sovyet malı Zenit fotoğraf makinesiyle ilgili bir broşürde rastlamıştım. Zenit’in 1940’larda Leningrad’da ürettiği 300 mm teleobjektifli fotoğraf makinesi…
Fotoğrafın bir silah olabileceğini tüfek dipçiğinden, tabanca kabzası ve tetiğinden formuyla da kayda geçirmiş sanki. O günlerde kullanım amacı “askeri”. Serinin adı da “Photosniper” zaten. Fotoğraf makinesinin ve tekniğinin bir insana nişan almasının “sivil” sonuçları bugün daha sık karşımızda. O hedefe yönelen “operasyonel birlik”ler de…
“Fotomontaj sanatı”ndan bugüne
Çekilen fotoğrafın kaydettiği, ortaya çıkardığı, gösterdiği durum kullananın elinde bazen bizatihi, kendinde “silah”. Harcıâlem bir örnek gibi görünse de, artık masadaki rakı bile kadehinde durduğu gibi durmuyor mesela. “Kim, kiminle, nerede, ne zaman, nasıl”la sündürülmesi, anasonlu sakız misali çiğnenip “kampanya balonu” yapılması da çocuk oyunu değil. Tepeden tırnağa kara propagandanın sıradan kareleri arasında.
Bir fotoğrafı tahrifle, sahtecilikle silah olarak kullanmak da ayrı mevzu. “Siyaset etiği ve ahlâkı” mefhumuyla zihinlerde beliren kirliliği de katmerlendiriyor. Fotoğraflarla onun da albümleri birikiyor. Uzmanlıklara, teknolojilere de kapı aralıyor tabii. Mesela fotomontaj…
Sözlükteki “Fotoğraf parçalarının birbirine uygun olarak birleştirilmesi, tek fotoğraf hâline getirilmesi” anlamıyla masum esasında. Bir tür kolaj… Tarihine bakıldığında 1920’lerde bir “sanat” olarak ortaya çıkıyor, öyle de tanımlanıyor: “Fotomontaj sanatı.” O dönemde kimyasal bir mahâret, farklı bir teknikle yaratıcılık.
“Kahkaha yıkıcı bir silahtır”

Temellerinin Dadaizm’e dayandığı kabul ediliyor. İkinci Dünya Savaşı’na giden süreçte politik bir silah olarak kullanılan protest sanatın da etkili dallarından. Öncüsü, ustası ise Alman sanatçı John Heartfield. “Berlin Club Dada”nın aktif üyesi. 1918’de Alman Komünist Partisi’ne (KPD) katılıyor.
Yukarıdaki “Savaş ve cesetler” adlı çalışmasına eklediğim en sağdaki fotoğrafta -elinde makasla- kendisi de var. Makasla kesilen zat ise 1929’da polis şiddetiyle Blutmai (Kanlı mayıs) olarak anılan 1 Mayıs gösterilerinin müsebbibi Berlin polis şefi Karl Zörgiebel. O fotoğrafın altına yazdığı slogan da amacını tanımlıyor: “Fotoğrafı silah olarak kullanın.”
Ama o silah bugünkü gibi çarpıtmanın, sahtekârlığın değil gerçekleri sanatsal yaratıcılıkla anlatmanın bir yolu. Onu da başka bir fotomontajının altında sloganlaştırıyor: “Kahkaha yıkıcı bir silahtır.” Heartfield’ın 1930’da yaptığı ve yazımın ana fotoğrafına eklediğim posterinde de “Burjuva basınını okumak sizi kör ve sağır yapar. Bu aptal bandajı atın” yazılı.
Anti-faşist sanatın kaderi
Nazizm, faşizm karşıtı fotomontajları, Hitler’in iktidara yürüdüğü 1932-33 yılları arasında sokaklarda dağıtılıyor, bazı dergilerde yayınlanıyor. Posterleri de duvarlarda… Heartfield da Nazilerin en çok arananlar listesinde de en üst sıralarda tabii. Gestapo yakalıyor. Ancak Heartfield balkondan atlayıp kaçıyor, yürüyerek Çekoslovakya’ya ulaşıyor.
Çekoslovakya işgal edilince İngiltere… Ama orada da, düşünceleriyle de “düşman bir yabancı”. Oturma izni verilmeyince 1950’de Doğu Almanya’ya dönüyor. Ülkesinde de bu kez dönemin ünlü, acımasız istihbarat örgütü Stasi “ağırlıyor” onu.
İngiltere’de 10 yıl kaldığı için olağan şüpheli. Arkadaşı Bertolt Brecht sayesinde vatan hainliğinden yargılanmaktan kıl payı kurtulsa da sanatçı olarak çalışması, fotomontaj yapması filan yasak. 1968’de “Doğu Berlin”de ölüyor.
Stalin’in tarihî “photoshop”ları

Anti-faşist mücadelenin “sanatsal” bir parçası olarak dikkat çeken fotomontajın Doğu Almanya’daki kara dönemi, SSCB’nin fotoğrafla ilgili “tarihî” albümüne de karanlık sayfalar ekliyor. Sovyetlerin Lubitel-Zenit marka makineleriyle fotoğrafla ilgili nâmına Stalin’in bu konudaki katkısı da farklı.
“Photoshop’u etkili, yaygın bir kandırma aracı olarak kullananan ilk diktatör” vurgusuyla da tarihe geçiyor. Fotoğrafta sansürün, fotoğrafı değiştirerek gerçeği çarpıtmanın, orijinalindeki insanları, hatta objeleri sonradan ayıklamanın ustalarından. Stalin hayatından sildiklerini, bilfiil yok ettiklerini fotoğraflardan da ustalıkla kazıtıyor.
Fotoğraftaki “dünya” değiştiriliyor
Sovyet basını da bu konuda bugünkü “medyamız” misali titiz, “disipline” tabii. Stalin’i “en güzel, en güçlü” fotoğraflarıyla sayfalarına alırken, “düşmanlar”ın hâli harap. “İş”e Çiçek hastalığının Stalin’in yüzündeki izlerini rötuşla yok ederek başlıyorlar.
Troçki başta olmak üzere düşmanlar, öyle sayılanlar, yukarıdaki fotoğrafta yer alan gözden düşmüş, kullanım ömrü bitmiş “gizli polis şefi, halk komiserliği başkanı” filan artık fotoğraflarda da yok.
Bir zamanlar yanındakiler artık karşısında. Yok olmalı… Hayatta da kalamamışlar tabii.Fotoğrafların fonundaki pankartlar, yapılarla da oynanıp, o karedeki “dünya”nın değiştirilmesi de örnekler arasında…
Mizansenden “tarihî anıt”a…

Faşist diktatör Mussoli’nin 1942’deki “photoshop”lu fotoğrafı da bu mevzudaki “tarihî listeler”de. Mesela Mussoli’niyi elinde kılıçla at üstünde, tarihî bir anıt misali gösteren o ünlü fotoğraf… “El Duce”nin Hitler’in yamacında yamak kalan duygularının psikiyatrik görüntüsü de denilebilir.
Velâkin çekerken bayağı zorlanmışlar. Onu ata bindiren, attan düşmeden öyle durmasını sağlayan at bakıcısı, durumu tedirginlikle/tetikte izleyen subaylar filan da maalesef o karede. Tutmasa düşecek, at üstünden atacak belki. Ama dert değil o bakıcı, subaylar servis edilen fotoğraftan yok ediliyor.
Gömlek gömlek otoritenin, zorbalığın sansürle, çarpıtmayla, manipülasyonla, pervasızlıkla, baskıyla, kirli, karanlık propagandayla yakın ahbaplığı fotoğrafın “kullanımı”yla da ortaya çıkıyor. Bugün gerçeği fotoğrafta bile pervasızca değiştirenlerin işi daha kolay, menzili daha geniş/uzun görünse de, yine teknoloji sayesinde mumunun anca yatsıya kadar yandığı da ortada.
“Gösterdiğim gibi görünür”!
Türkiye’de fotomontajı, güncel muadili “photoshop”u kullanma biçimi, tekniği de bir bakıma “şânımıza” uygun. İktidarın böyle mevzuları da kapsayan “dokunulmazlığı”nın pervasızlığıyla öyle baştan savma ki, bazı “kamusal” örnekleri yüz yıl önceki mahâretin, “özen”in bile gerisinde.
Zira iktidar her şeyin, hayatın “gösterdiği gibi görüneceği”nden emin sanki. Hâlâ… Bu “özgüven”i besleyen, pekiştirenler, dimağını servis edilenlerle doyuranlar, bir yolla mâzur gösterenler ise aklıma -maalesef- Nâzım’ın o “akrepli, serçeli, midyeli” şiirini de getiriyor: “Kabahat senin, -demeğe de dilim varmıyor ama- /kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”
“Özrün ‘kabahat’i aşması”…
“Photoshop”la da sınırlı değil, her çeşidi mevcut. Tamamen uydurma, çarpıtma, kasıtlı ilişkilendirme, cımbızlama, manipülasyon ibadullah. Arşivlere göz atmak bile yetiyor. Sahtekârlığa, dezenformasyona hüsnükabulün de tepeden tırnağa manzaraları…
Böyle bir ortamda o albümleri hatırlatmak, üzerinden geçmek de gerekli. Çünkü o an ortaya çıkan “vaka”nın vahâmetiyle sınırlı değil sadece. Öncesindeki safahatı, sonrasındaki seyriyle de vahim. Analizi o sahte fotoğrafları da aşan bir görüntüyü, manzarayı ortaya çıkarıyor. “Özrü ‘kabahat’i”, mazereti “hareket”i aşan örnekler bile az değil.
Mitinge photoshop sıradan!
“Küçük”ünden başlayayım… Milliyet Gazetesi’nin 10 Mart 2009’daki haberi “AKP Manisa İl Teşkilatı’nın medyaya dağıttığı Manisa mitingi fotoğraflarında photoshop programı kullanılması” üzerine mesela:
“AKP İl Başkanlığı’nın ‘MHP’nin mitingine katılımın az, kendi mitinglerine çok olduğu’ iddiasıyla basına gönderdiği fotoğrafta, bilgisayarda photoshop programı kullanılıp katılan insanların çoğaltıldığı önceki gün ortaya çıktı. AKP Manisa İl Başkanı Mustafa Uyumaz, skandal için ‘Yapılan art niyetli olmayan teknik bir hatadır’ dedi.
Uyumaz’ın fotoğrafları manipüle edenin parti çalışanı olduğunu ve işine son verildiğini açıklamasına rağmen, dün Aydın’da halka seslenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘CHP yandaşı medyaya’ yüklenerek, ‘Oynadığınız o fotoğraflarla bir yere varamayacaksınız’ demesi şaşkınlıkla karşılandı.”
İkizlerin, üçüzlerin mitingi…

Habere eklenen “şaşkınlıkla karşılandı” klişesi, “hile tekniği”yle de yerini buluyor. Seçime 19 gün kala yapılan photoshop bile vurguladığım gibi “ilkel”, pervasız. Mitinge katılanlar “copypaste” ile çoğaltılmış. Mitingin boş alanları aynı insanların ikizleri, üçüzleriyle dolu. Bakınca görünüyor ama “bakmak ve görmek”, “gerçek ile gösterilen” meselesi işte.
Miting alanının farklı ya da oynanmış fotoğrafla kalabalıklaştırılması, 24 Mart 2024’de AK Parti’nin “Yeniden Büyük İstanbul” mitinginde de gündemde. Bu kez “teyit.org”a da mevzu olmuş. O mitingin fotoğrafı aslında yine Atatürk Havaalanı’nda 7 Mayıs 2023’de düzenlenen mitinginden. Sitedeki haberde o fotoğrafı Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Partili üyelerin de paylaştığı vurgulanıyor.
“Kürsü”den paylaşılan fotoğraflar

Daha pervasız bir örneğinin haberi de “Erdoğan’ın Sarıgül fotoğrafına ‘photoshop’ suçlaması” başlığıyla 27 Ocak 2014’de: “CHP Genel Başkan Yardımcısı Emrehan Halıcı Başbakan Erdoğan’ın 26 Ocak’ta partisinin İstanbul ilçe belediye başkan adaylarını açıkladığı toplantıda kürsüden paylaştığı fotoğrafta tahrifat yapıldığını söyledi. Fotoğrafta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu aralarında CHP Başkan Adayı Mustafa Sarıgül’ün de bulunduğu yolsuzluk dosyalarının önünde görülüyordu.”
CHP arşivinden fotoğrafın orijinalini çıkartıyor tabii. Aslında Abdullah Gül’ün isminin olduğu dosyaya “M. Sarıgül” ismi photoshop tekniğiyle eklenmiş. CHP’li Halıcı da “Başbakan’ın kürsüden, canlı yayın sırasında tüm Türkiye ile paylaştığı fotoğrafın” sahte olduğunu açıklıyor. Sahtekârlığın ortaya çıkarılması son derece kolay, çıkacağı da gayet âşikâr. Ama iktidar için mühim değil. Seçilen “yol” öyle görünüyor, öyle gidiyor.
Halıcı’nın yönelttiği soru da o minvalde zaten: “Bu sahte fotoğrafları Başbakan’ın eline verenler bizim bundaki açık tahrifatı ortaya çıkaracağımızı düşünmediler mi? Bu kadar komplodan, kumpastan bahseden Başbakan, bu fotoğraflardaki kumpasın da ortaya çıkarılacağını düşünmedi mi?”
BM’deki fotoğrafın iki yüzü
25 Eylül 2014’deki fotoğraf dalaveresi ise iki taraflı. Star gazetesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma sırasında boş kalan salonu photoshop ile düzeltiyor, dolduruyor. Aynı saatte Obama’nın konuşmasını izleyen kalabalığın fotoğrafına Erdoğan montajlanıyor.
O gerçek, boş salon fotoğrafı ise tam 10 yıl sonra sosyal medyada başka bir toplantıyla “güncelleniyor”. Bu kez bazı muhalif kullanıcılar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yine BM Genel Kurulu’nda 24 Eylül 2024’de yaptığı konuşmada o eski, “boş salon” fotoğrafını paylaşıyor. Oysa salon tıklım tıklım olmasa da boş değil.
Kuşkusuz sosyal medyada oynanmış, “photoshop”la üretilmiş fotoğraflar arasında “muhalif” kullanıcıların marifetleri de az değil. Bir kısmı fotomontaj-photoshop “sanat”ının sınırını aşan, o bildik “karalama” gayretiyle de mâlûl. Muhalefetin de dezenformasyon sicili tarihiyle kabarık.
Lâkin bu konunun “Onlar da yaptı, yapıyor” “mazereti”ne iliştirmesi kirliliği, öyle yolları meşrulaştırmıyor. Var olan manzaranın siyasette yalanın, dezenformasyonun miladı olmaması, AK partiden hemen önceki ve ona karşı devletlû pervasızlığı, saldırganlığı, bugünkü hâlini, yerini sıradanlaştırmıyor da… O “yol” demokrasilerde yol değil zira.
Defalarca kullanılan montajlar
3 Aralık 2020’de A Haber’de, CHP İstanbul Milletvekili “Sezgin Tanrıkulu’nun terör örgütü PKK’nın cenazesine katıldığı” haberi, fotoğrafı dönüyor mesela. Tabii sosyal medyada da… Cumhurbaşkanı Erdoğan da AK Parti Genel Merkezi’ndeki konuşmasında CHP’ye o fotoğraf üzerinden yükleniyor: “Biz teröristlerle savaşırken, bunların milletvekilleri onların tabutlarına omuz vermek suretiyle ortaya çıktılar.”
Oysa A Haber’in gündeme taşıdığı o “haber” de yalan, kullandığı fotoğraf da… O fotoğraf “PKK’lı cenazesi”nde değil 2015’de öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin cenazesinde çekilmiş.
Eh, o mumun da yatsıya kadar yanacağı açık. Ama dert değil yine. Nitekim “teyit.org”da aynı fotoğrafın ve “Tanrıkulu’nun PKK’lı cenazesine katıldığı iddiasının 2020, 2021, 2022 yıllarında da yayıldığı” vurgulanıyor. “İş yapan” fotoğraflardan…
Kılıçdaroğlu’nun uyarısı da nafile
Geliyoruz 2023’e… Seçimden 12 gün önce, 2 Mayıs’ta CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun gündeminde bu mevzu var: “Önümüzde kara propagandalar, bol kaynaklı iftira kampanyaları, kirli kampanya merkezleri, tehlikeli oyunlar… WhatsApp ve Telegram gruplarında her gün binlerce dezenformasyon haberi yapıyorlar.
Ben son uyarımı yapayım. Fahrettin Altun, Serhat ve ekip arkadaşları Çağatay ile Evren; anlaşmaya çalıştığınız dark web dünyası, sizi yabancı istihbaratın eline düşürür. Cambridge Analytica’cılık (¹) oynamak sizin kapasitenizi aşar çocuklar. Son uyarımdır.”
Bakın bu çok önemli!
Bu açıklamasının hemen ardından Erdoğan’ın mitinginde dev ekrandan Kılıçdaroğlu’nun kampanyasını Kandil’de PKK ile birlikte gösteren o meşhur sahte video yayınlanıyor. Erdoğan da o montaj videoyu parmağıyla işaret ederek, “Bak bu çok önemli” diyerek kalabalığa, Türkiye’ye gösteriyor. (Aynı cümleyi benim de kullanmam mümkün bu örnekte.)
Tabii ki bu pervasız sahtekârlık da ortaya çıkıyor. Esasında o amatör, işçiliğiyle de “yüz kızartıcı” videoya baktığın an bile ayan beyan “ortada” zaten. Ama ne gam, hiç dert değil, gören gördü… Hep öyle gösterildi, öyle gördü, görüyor. Görene etkisi de muamma!
Soruyla da ayarı tutmuyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan da pek dert etmiyor, umursamıyor gibi. Canlı yayında Abdülkadir Selvi -belki durumu birlikte düzeltmek için- en yumuşak, özenli ses tonuyla soruyor. Böyle bir ortamda, bu tür kritik soruların yayından önce mülahaza edildiğine dair vehme de kapılıyor insan: “Efendim konuşmanızda iki defa ‘Bunlarla video çekmişler’ dediniz. Ben onu tam anlayamadım, kim, neyle video çekmiş?”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanıtı ise sanki beklediği “ayar”da değil. “Düzeltme” de değil esasında: “Kılıçdaroğlu’nun Kandillerdekilerle video çekimleri var. Bunları yayınladılar, ‘Haydi, haydi’ türü… Anladınız mı… Kandildekilerle bu şekilde ama montaj, ama bu, ama şu video çekimlerini yaptılar… PKK’lılar videolarla bunlara destek verdiler.”
İşte böyle… Seçilmiş örneklerle de olsa yazım yine çok uzadı. Ama bir dönemin fotoğrafları böyle de birikiyor albümlerde. O da bir gösterge, o da bir “yol” manzarası. Asıl mesele menzilinde demokrasinin, demokratikleşmenin, onun ana sacayağındaki adaletin görünmemesi. (¹) Serbestiyet’in 2 Mayıs 2023’de yayınladığı haberde Cambridge Analytica şöyle özetleniyor: “2018’de faaliyetlerini sonlandırmadan önce Nijerya’dan ABD’ye dünyanın farklı bölgelerinde, izinsiz olarak elde ettiği kişisel verileri kullanarak ürettiği haberler ve videolarla kara propaganda yürüten, rakip partilerin seçmenlerinin sandığa gitmemesi için manipülatif faaliyetlerde bulunan bir veri-reklam şirketi. (…) Seçmenleri manipüle etmek amacıyla kişisel verileri dikkate alarak kişiye özel yalan haberler, iftiralar ve sahte bilgiler yayıyor, böylece yalan propagandanın etkisini artırır.