Ana SayfaGÜNÜN YAZILARI“Provokasyon”

“Provokasyon”

Zorbanın biri, sokak ortasında küçük bir çocuğu yakalamış, sille tokat dövüyor. Gelen geçen dayanamıyor bu gaddarlığa. Yapma, etme diyenler oluyor. Kabahati onlara buluyor. Bak şimdi! Dayak özgürlüğümün engellenmesi benim için yeni bir tehlikedir diyor. Daha beter girişiyor. Toplananlardan bazıları aralarına giriyor. Çocuğun önüne geçiyor, kendilerini siper ediyorlar. Bu sefer, affetmemi zorlaştırıyorsunuz diye bağırıyor. Nihayet elini kolunu tutmaya kalkıyorlar. Provokasyon diye yeri göğü inletmeye koyuluyor.

[27 Ocak 2023] Dünyada bir yığın diktatör ya da otoriter rejim ve lider var. Fakat galiba ikisini ayırmak lâzım: Trump ve Putin. Bunlar farklılıkları içinde iki zıt kutup. Çok özel kişilikler, ama değişik biçimlerde. Herhalde toplumları ve kültürlerini yansıtıyorlar. Trump’ın agresifliği, demagogluğu, soytarılığı, teatralliği, sapıklık derecesinde çılgınlığı Amerika’nın renkliliğiyle elele gittiği gibi, aslında nasıl bir faşist olduğunu da maskelemeye yarıyor. Putin’in amansızlığı ise KGB celladı veya işkencecisi ile Mafya babası-tetikçisi karışımı. Demokrasi kültürünün çok zayıf olduğu bir ülkeyi, korku saçarak yönetiyor.

Ortak yanları ise bir, müthiş egoları (başka nasıl Führer olunur?); iki, amoral (ahlâksız değil, ahlâküstü veya ahlâkdışı) olmaları; üç, çok derin yalancılıkları. Bu, salt dışa dönük basit bir propaganda yalancılığı değil. Sadece taraftarlarını değil, kendilerini de aldatıyorlar. Hepsi elele gidiyor. Gitmek zorunda. Üstün benmerkezcilikleri, her noktada hep doğru olduklarına ve sadece kendilerinin doğru olduğuna sarsılmaz bir imanla içiçe. Bu da hem hiçbir ahlâkî değerle bağlı olmamalarını, hem de kendi yarattıkları bir paralel evren içinde yaşamalarını gerektiriyor.

Olabiliyor gerçekten. Ben bu özellikte en az bir kişi daha biliyorum Türkiye’de. Her yeni durumda, aldığı her dik virajdan sonra, (a) en son söylediklerinin esas doğru olduğuna ve (b) bütün geçmişiyle de yüzde yüz uyumlu ve tutarlı olduğuna, en Vahabi ve en Selefiden daha fondamentalistçe inanıyor. Kişiliğine, benliğine zerrece dışarıdan bakamıyor. Vaktiyle yakından tanıdım, onun için anlıyorum bunun nasıl mümkün olduğunu.

Aynı psikopatoloji, Trump’ta da, Putin’de de çok âşikâr. Trump, hayatını son başkanlık seçimlerini aslında kendisinin kazandığı baloncuğu içinde sürdürüyor. Putin her şeyi şu veya bu şekilde kendine yontuyor. Akıl alır gibi değil. George Orwell’in 1984’ünden fırlama bir karakter. Büyük Ağabey. “İkilidüşün”üyor (Doublethink) ve “Yenikonuş”uyor (Newspeak). İrredantist bir Büyük Rusya tahayyülü doğrultusunda, aylarca gerçek niyetini inkâr ettikten sonra küt diye Ukrayna’ya saldırdı. Dörtte birini işgal etti. Yer yer, sivillere karşı katliam düzenledi. Kâğıt üzerinde, ezici bir askerî üstünlüğü vardı (ve var). Çiğneyip geçerim sandı. Eleştirmeyi, aleyhte konuşmayı toptan yasakladı. Savaş bile demedi; “özel askerî harekât”tan başka bir adla anmayı suç saydı. O da artık sadece böyle bir baloncuk içinde varolabiliyor.

Çünkü temelde umduğunu bulamadı. Piknik kâbusa dönüştü. Vatanlarını ve hayatlarını savunanların direncini kıramadı. Kyiv’den, Harkiv’den, Herson’dan geri çekilmek zorunda kaldı. Giderek sinirlendi, yüz ifadesi kasıldı, donuklaştı. Her şeyi tersyüz ediyor. Aka kara, karaya ak diyor. İstilâ ve ilhak etmeye yeltendiği devleti de, ona yardım edenleri de, çatışmayı uzatmak ve barışı zorlaştırmakla suçluyor. Saldırganın saldırıya uğrayanı suçlaması ne demek? Komik. Boyun eğsinler, yere yatıp teslim olsunlar istiyor. Çözümden, barıştan anladığı bundan ibaret. Onun için, arazide uğradığı yenilgilerden sonra hırslanıp, Ukrayna’nın havadan ezilmesini emretti. Bu da gene Hitler’i hatırlatıyor. İkinci Dünya Savaşı’nda, Nazilerin İngiltere’yi işgal hazırlıkları çerçevesinde önce Britanya Hava Savaşı (Battle of Britain) gelmişti, 10 Temmuz – 31 Ekim 1940 arasında. Goering’in Luftwaffe’si, RAF’in, Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin üstesinden gelemeyince, giderek olay gece akınlarıyla İngiliz şehirlerini havadan yakıp yıkma ve sivil halkı terörize etme çabasına dönüşmüş; ancak 7 Eylül 1940 – 11 Mayıs 1941 arasındaki bu Blitz de başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Putin aylardır bir benzerini Ukrayna’ya uyguluyor. Kendi cruise füzelerinin yanı sıra İran’dan aldığı çok sayıda SİHA’yı da kullanarak, masif hava saldırıları düzenliyor — hayır, askerî hedefleri değil, tamamen sivil hedefleri, özellikle de ülkenin enerji altyapısını vurmaya ve kış aylarında halkı elektriksiz, ısınmasız, karanlıkta bırakmak amacıyla. Her yeni dalgada,

füzelerin ve drone’ların büyük kısmını Ukrayna hava savunması düşürse de, üç beş, belki sekiz on tanesi hedefi buluyor ve kâh santralleri çökertiyor, kâh saptığı takdirde şehirlerin içine düşüyor ve apartman binalarında onlarca insanın ölümüne yol açıyor. NASA’nın uzaydan çektiği fotoğraflar, apaçık yansıtıyor, Putin faşizminin Ukrayna’ya nasıl bir bedel ödettiğini. Bu arada, yeni saldırıların hazırlığını yapmaktan da geri durmuyor. Harekâtın daha yeni başında geçirdiği, hava saldırılarının mimarı Sergey Surovikin’i görevden aldı; yerine Valery Gerasimov’u getirdi. Geçtiğimiz aylarda ilân etmek zorunda kaldığı “kısmî seferberlik”le silâh altına alınan 300,000 kişiden yaklaşık yarısını alelacele cepheye sürmüş — ve eğitimsizlik yüzünden korkunç kayıplar vermelerine yol açmıştı. Şimdi öğreniyoruz ki diğer 150,000’ini çok daha sıkı bir eğitimden geçiriyor ve İlkbaharda, belki Mart sonu belki Nisan başlarında, zaten mevcut topçu üstünlükleriyle birlikte büyük bir zırhlı birlik yığınağı da yaparak tekrar büyük kara taarruzlarına hazırlanıyor.

Bu da bizi tank ve tanklar meselesine getiriyor. Rusya’nın ilk başta 3300 kadar T-72, T-80 ve T-90 tankını savaşa sürdüğü; ancak Batının verdiği modern tanksavar sistemlerinin Ukrayna timleri tarafından esnek ve etkili kullanımı karşısında bunların en az 900-1000, belki 1300-1400 kadarını kaybettiği tahmin ediliyor. Ama elinde hâlâ en az 2000 kadar MBT (ana muharebe tankı, main battle tank) var. Buna karşılık Ukrayna, çoğu eski model Sovyet yapımı 800 kadar tankla savaşa girmişti ve kendi resmî rakamlarına göre bunların 244 kadarını, Batı tahminlerine göre 300 veya daha fazlasını kaybetmiş bulunuyor. Bu da 2000’e karşı belki 400-500 tank gibi büyük bir eşitsizlik anlamına geliyor. Kış aylarında eğitimi sürecek olan 150,000 kişilik yeni kara ordusuyla birlikte bu, muhtemel bir İlkbahar taarruzunu çok tehlikeli kılıyor.

Zelensky ve diğer Ukrayna yetkililerinin haftalardır Almanya ve diğer Batı ülkelerinden özellikle Leopard 2 tankları talebinde bulunmalarını işte bu çerçevede anlamak gerekir. Şimdiye kadar verilen hafif silâhlar, uçaksavar ve tanksavar sistemleri, kariyerler (zırhlı personel taşıyıcıları), topçu ve SİHA desteği yetmeyebilir, böyle konsantre ve geçtiğimiz ayların dersleriyle de yeniden eğitilerek hazırlanmış bir taarruz (veya taarruzlar silsilesi) karşısında. Oysa bir Rus zaferinin siyasî bedeli çok ağır. Dünya çapında ağır. Belki bugün tasavvur edemeyeceğimiz derecede ağır. Zira 2022-2023 Ukrayna Savaşının olası bir Üçüncü Dünya Savaşı ile ilişkisi, tıpkı 1936-1938 İspanya İç Savaşının 1939-1945 İkinci Dünya Savaşı ile ilişkisi gibi. Burada yenilgi (veya yatıştırmacılık, veya bir noktadan sonra yarı-yatıştırmacılık), belki Avrasyacı saldırganlığı iyice teşvik ve tahrik edecek. Belki sınırsız bir dehşet geleceğinin kapısını aralayacak.

Onun için, Batı ittifakı tank vermek konusundaki çekingenliğini aşmak zorunda kaldı, eninde sonunda. Önce İngiltere, 14 Challenger tankı ve 30 adet de 155 milimetrelik (15 buçukluk) AS-90 tipi kundağı motorlu top (self-propelled gun), daha doğrusu obüs, howitzer vereceğini açıkladı. Almanya ile ABD arasındaki tereddütler paslaşması biraz daha sürdü. Polonya, çok baskı yaptı Almanya’ya, kendi Leopard 2’lerinden vermesini onaylamaları için. Sonunda ABD 30 adet M1 Abrams tankı yollayacağını; Almanya da üçüncü ülkelerin Ukrayna’ya Leopard 2 vermelerini engellemeyeceğiyle birlikte, doğrudan kendisinin iki Leopard 2 taburu vereceğini açıkladı.

Bir tank takımı 14 tanktan, bir tank taburu ise dört takımdan, yani toplam 56 tanktan oluşuyor. Buna göre, iki tank taburu 112 Leopard 2 demek. Şu âna kadar vaat edilen Amerikan Abrams ve İngiliz Challenger tanklarını da ekleyince, toplamı 150’yi buluyor. İyi eğitilmeleri ve (sağa sola dağıtılmayıp) konsantre biçimde kullanılmaları halinde, önemli bir güç. Özellikle Ukrayna’nın doğusundaki geniş düzlük alanlarda, Rus T-90’larının olası taarruzunu kırabilir. Tabii bunların Ukrayna’ya sevki de, Ukrayna askerlerince kullanılabilecek duruma gelmeleri de zaman alacak. Ama Batı şimdiden bir mesaj veriyor Rusya’ya ve Putin’e. Kazanamayacaksın diyor. Zira Ukrayna’yı terketmeyeceğiz. Yanında ve arkasında duracağız.

Rusya da aldı ve alıyor bu mesajı. Karşılığı “Provokasyon!” oluyor. Neyin provokasyonu? Ne yapmaya tahrik ediyorlar ki Rusya’yı? Demin de söyledim; teslim olmak dışında her şey provokasyon, Rusya’ya göre. Savunma iradesi ve kararlılığının devamının, Putin’in “Yenikonuş”undaki adı provokasyon oluyor.

- Advertisment -