Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIRutin dışı atamalarla 'partizanlaşan yargı'

Rutin dışı atamalarla ‘partizanlaşan yargı’

Anayasa Mahkemesine göre ucundan bile siyasete bulaşmış bir hâkimin eski görevine dönmesi yargı bağımsızlığı için tehlike arz ediyorsa, bakan yardımcılığı gibi siyasi bir kadrodan başsavcılığa yapılan bir geçişi sanırım tartışmaya bile gerek yok. Başsavcı Akın Gürlek mevzuatımızdaki büyük bir boşluktan yararlanmış daha doğrusu yararlandırılmıştır. Hani Ekrem İmamoğlu’nun 28 kişiyle birlikte faydalandığı “diploma denklik şartı” konusundaki dönemsel boşluk gibi. Hukuku zorlayıp İmamoğlu’nun diplomasını hukuk görünümlü bir takım ayak oyunlarıyla iptal ederseniz, ileride birileri de yine hukuku zorlayarak Başsavcısı Akın Gürlek’in imzasıyla başlatılan bütün soruşturmaları yok sayar. .

2019 yılında bir başka mecrada kaleme almış olduğum bir makaleme şöyle giriş yapmıştım:

“Devlet memurusunuz ve mevcut iktidara muhalifsiniz.

Gönül verdiğiniz partinizin bir mitinginde, çıkıp iktidarı eleştiren gayet ateşli bir konuşma yapıyorsunuz.

Ertesi gün amiriniz çağırdığında, başınıza gelecekleri tahmin etmek çok da zor değil.

Öte yandan, yine kamuda bir bürokrat olmakla birlikte iktidar yanlısısınız.

Çıkıp bu kez muhalif partileri yerden yere vuran bir miting konuşması yapıyorsunuz.

Ertesi gün kurumunuza geldiğinizde, onlarca övgü ve taltif sizi bekliyor.

Böyle bir şey mümkün müdür?

 Mümkündür.”

Sisteme yeni dâhil edilen “bakan yardımcılıkları” idi konu.

Yazı başlığı ise “Partizanlaşan Bürokratlar”dı.

Yapılan düzenleme ile kabine üyelerinin Meclis dışından olması şartı getirilmiş, eski “Bakanlar Kurulu”nun yerini “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” almıştı.

Buna paralel olarak “müsteşarlıklar” kaldırılmış yerine “bakan yardımcılıkları” ihdas edilmişti.

Bir tek cumhurbaşkanı “seçilmişler” kategorisine girmiş; cumhurbaşkanı yardımcılıkları, bakanlar, cumhurbaşkanlığı politika kurulları üyelikleri ve bakan yardımcılıkları da atanmışlar grubu içerisinde yerlerini almıştı.

Atanmış ve seçilmiş farkının önemi, siyaset ve yönetim ayrımında yatar.

Seçilmişlerin görevi, kamu politikalarına ilişkin kararları almak, atanmışların görevi ise alınan bu kararları tarafsız bir şekilde uygulamaktır.

Ancak atanmış kategorisinde yer almasına rağmen Cumhurbaşkanı yardımcılıkları ile bakanlara da Anayasanın 106. Maddesinde seçilmişlere tanınan “yasama dokunulmazlığı” verilmiştir.

Bunun anlamı şudur:

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar siyaset yapabilir yani meydanlara inebilirler”!

Ancak aynı şey bakan yardımcıları için geçerli değildir.

Zira onlar bildiğiniz kamu görevlisidir; kadroları, valiler gibi istisnai memuriyet kadrosudur.

Valiler nasıl siyaset yapamazsa bakan yardımcıları da yapamaz.

Vali ile bir bakan yardımcısı arasındaki tek fark, görev süresi ile ilgilidir.

Valilik kadrosuna atama müktesep bir hak doğururken, bakan yardımcısının görevi ise Cumhurbaşkanı’nın görev süresi ile sınırlıdır.

Seçilmemiş olmalarına ve yasama dokunulmazlığı zırhları bulunmamalarına rağmen bir kısım bakan yardımcılarını seçim mahallerinde ve ellerinde mikrofonlarla sürekli gördük.

Yani bakan yardımcıları hukuki (de jure) olarak “bürokrat” görünse de fiili (de facto) olarak “politik” bir şahsiyet halini almış oldu.

Bunda ne var, diyemeyiz!

Amerikalı politikacı Linda Lingle şöyle der:

“Bütün politikacılar, daha çok gelecek seçimleri düşünürler. Devlet adamı ise gelecek nesilleri.”

“Partizanlık” ise bunun bir üst seviyesidir.

Bilindiği üzere siyasal bir kavram olarak partizanlık, yaşam dâhil her hakkı kendi partisine layık görmektir.

 Bir “partizan” için sadece partisi ve “tu kaka öteki” vardır.

Akın Gürlek’in yargıya muhteşem dönüşü!

Kısacası bakan yardımcılığı yapan biri bürokrasiden gelmişse artık eski görevine dönememelidir; hele ki yargı makamlarına…

Ya da atanmış biri olarak politik arenaya inen bir bakan yardımcısı hakkında “memur suçları” hükmünün işletilmesi gerekir.

Bu uzunca girişin nedeni eski bir bakan yardımcısı olan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek üzerinden devam eden tartışmalardır.

Akın Gürlek İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, ardından 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerini yürütürken kamuoyunda tartışmalı görülen birçok siyasi davada verdiği hapis cezaları ile ünlenmişti.

Mesela Gürlek, Anayasa Mahkemesi’nin CHP milletvekili Enis Berberoğlu’na ilişkin verdiği hak ihlali kararını uygulamayarak Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararını tanımamıştı

Gürlek İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı iken Cumhurbaşkanı kararıyla 2022 yılında Adalet Bakan Yardımcılığı görevine atandı.

Bu görevde iki yıl kaldı ve 2024 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak yargıya geri döndü.

İlk itiraz CHP’den gelmişti:

“Bakan yardımcılığı gibi siyasi bir görevden, yargı mensubu olarak atamasının yapılması yasaya aykırıdır.”

 Akabinde CHP tarafından Hâkim ve Savcılar Kurulu’na (HSK)  atanmayla ilgili sonuç alınamayan bir başvuru yapılmıştı.

Ayrıca böyle bir atama çok da olağan değildi.

Birincisi, hâkim ve savcılar ile TSK mensuplarının seçilme haklarının diğer bürokratlardan farklılık arz etmesidir.

Bir bürokratın seçim için çekildiği görevine geri dönmesi mümkün iken bu hak yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar, bu meslekten sayılanlar ile subay ve astsubaylara verilmemiştir.( 298 sayılı Kanun ek 7. Mad.)

Seçim için meslekten çekilen, CHP’den aday gösterilmediği için tekrar eski görevine dönmek isteyen YARSAV eski başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun başvurusunu Anayasa Mahkemesi bu nedenle reddetti.( Başv. No: 2015/7352)

Anayasa Mahkemesi gerekçesini “mahkemeler ile hâkimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması” olarak belirtmiştir.

Mahkeme açıkça bir partiye üye olup sonradan ayrılmayı dahi “yargı bağımsızlığı” için tehlikeli görmüştü.

Ucundan bile siyasete bulaşmış bir hâkimin eski görevine dönmesi yargı bağımsızlığı için tehlike arz ediyorsa, bakan yardımcılığı gibi siyasi bir kadrodan başsavcılığa yapılan bir geçişi sanırım tartışmaya bile gerek yok.

İkincisi Akın Gürlek için adeta tenzili bir rütbeydi bu; hem özlük hakları hem de makam itibariyle.

Bunu askeri literatürde somutlaştırırsak, bir korgeneralin alay komutanı olarak bir birliğe atanması demektir.

Ancak bu atamayı makul kılan geleceğe yönelik bir takım beklentilerin olmadığı söylenemez.

Malumunuz üzere bir önceki savcılar İrfan Fidan ile Şaban Yılmaz Yargıtay üyeliklerine seçilmiş; İrfan fidan oradan tartışmalı bir şekilde Anayasa Mahkemesi üyeliğine terfi etmişti.

Üstelik iktidarın kural tanımazlığı yanında böyle bir atamanın lafı bile olmazdı.

Üçüncüsü Akın Gürlek hep hâkim olarak görev yapmıştı.

Bir hâkimin savcı, bir savcının hâkim olarak atanmasının önünde yasal bir engel olmasa da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gibi bir makama yapılan bu atama kesinlikle rutin dışıydı.

Çünkü sırf Çağlayan ve Kartal adliyelerindeki savcı sayısı 600 civarında, Türkiye genelinde ise 5000’in üzerindedir.

Yani 5000 savcı dururken bir hâkimin gözler önündeki bir makama başsavcı olarak atanması, ayrıca Gülek’in hem yaşı hem de savcılık tecrübesinin olmaması doğal olarak bazı soru işaretlerini de birlikte getiriyordu.

Dolayısıyla Akın Gürlek ’in başsavcı olarak başlattığı soruşturmalarla birlikte bu soru işaretleri adeta mitoz bölünmeye uğradı.

Esenyurt, Beşiktaş, Beykoz Belediye Başkanları ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanmaları en göze çarpanlarıydı.

Nitekim başlatılan Ekrem İmamoğlu soruşturması ise çoğalarak kalınlaşan bu soru işaretlerine bir de ünlem ekledi.

Hukuk zorlanmaya gelmez.

Peki, böyle bir atama Akın Gürlek ’in suçu muydu?

Tabii ki değil…

Başsavcı Akın Gürlek mevzuatımızdaki büyük bir boşluktan yararlanmış daha doğrusu yararlandırılmıştır.

Hani Ekrem İmamoğlu’nun 28 kişiyle birlikte faydalandığı “diploma denklik şartı” konusundaki dönemsel boşluk gibi.

Hukuku zorlayıp İmamoğlu’nun diplomasını hukuk görünümlü bir takım ayak oyunlarıyla iptal ederseniz, ileride birileri de yine hukuku zorlayarak Başsavcısı Akın Gülek’in imzasıyla başlatılan bütün soruşturmaları yok sayar.

Bu mümkün müdür?

Bugün mümkünse yarın da mümkün olacaktır.

- Advertisment -