Refik Halid Karay’ın (1888-1965) anılarını okuyorum (Bir Ömür Boyunca, İletişim Yayınları). Akıcı bir Türkçe. Bir dönemin toplumsal tarihinden ilginç kesitleri onun kaleminden izlemek zevk veriyor. Refik Halid Karay, romancı, hikayeci, köşe yazarı. Daha önce bürokrat. Muhalif. Sonra sürgün. Uzun yıllar yurt dışında geçen bir hayat… Dili olağanüstü ustalıklı kullanmış ve belki birçok yönüyle hâlâ yeterince keşfedilmemiş çok özel bir edebiyatçı.
Anıların bir bölümünde, tanık olduğu bir cinayeti anlatıyor. Öldürülen, o dönemin padişahı olan II. Abdülhamid’in sadrazamı Halil Rıfat Paşa’nın oğlu. Gerisini Refik Halid’ten dinleyelim:
“Henüz Galatasaray’ın başlangıç sınıflarına devam ettiğim sırada – galiba henüz 13-14 yaşlarında idim- bir bakımdan siyasi sayılan bir suikaste şahit olmuştum: İktidarda bulunan bir sadrazamın oğlunu hemen hemen gözümün önünde tabanca ile vurup öldürmüşlerdi.
O devirde Haydarpaşa-Kadıköy iskelesi asıl köprüye (Galata) zincirle bağlı bir çıkıntı, boyuna sallanır gıcırdardı; ayrıca bu yere hiç durmadan oynayan asma merdivenlerle inilir, hele lodosta inerken kadınların başları döner, yaşlıların çok defa basamaklara çöktükleri görülürdü (…)
Bir cumartesi günü mektepten çıkmış, Erenköy’e gitmek üzere Köprü’ye gelmiştim (bizim mektebimizin tatil günü öbür mekteplerin ve resmi dairelerinki gibi cuma değildi, gavur usulü pazardı). Tam mescit hizasını geçmiş, bilet gişesine doğru yürüyordum, arkamdan ‘Pat!’ ‘Pat!’ birbiri arkasına iki el silah sesi aksetti. Otomobil henüz icat edilmemişti ki o sesleri hüsnü tevil edeyim (iyiye yorayım) ahali koşuşuyor, ben de koşanlara katılıyorum tabii.
– Birini vurdular! Vuran kaçıyor, yakalayın! (…)
Durdum, zira vurulanı düştüğü yerden kaldırmışlar, kollarından ve bacaklarından tutmuşlar, mescide taşıyorlardı. Çok iyi giyinmiş orta yaşlı biri. Ayakkabılarının altları -hâlâ gözümün önünde- yepyeni, tertemiz, hemen hemen hiç yere basmamış. Derisi parıltısına göre (rugan) dediğimiz parlak cinsten…
Demek oluyor ki, vurulan ve öldüğü ağızdan ağıza söylenen adam içtiması yüksek… Maktûlün hüviyeti öğrenildi. Sadrazam Halil Rıfat Paşa’nın mahdumu Şura-ı Devlet azasından Bala rütbesi ricalinden Cavid Bey.”
Refik Halid’in anlattığı bu olayın belki en önemli tarafıysa, konunun II. Abdülhamid’le olan ilişkisi.
II. Abdülhamid idama karşıydı
Halil Rıfat Paşa, Osmanlı’nın önemli bürokratlarından, değişik illerde valilik yapmış, 1895-1901 yılları arasında ise sadrazam. Tek oğlunun bir cinayete kurban gitmesi, onu ciddi olarak sarsmış. Daha sarsıcı olansa, II. Abdülhamid’in idam hükmünü onaylamayarak müebbete çevirmesi: “Bir sadrazam oğlunu taammüden pusu kurarak öldüren katil -ismi de hatırımda kalmış galiba Matlı Mustafa idi sanıyorum- asıldı mı?