Fransız devrimi sonrasında ilk 10 yıl boyunca parlamentonun solunda oturanlar devrimci uygulamaları savunurlarmış. Sağında oturanlarsa monarşist Ancien Régime (Eski Düzen) destekçileriymiş. Politikada ağzımıza pelesenk olan sol ve sağ kavramları buradan gelmiş.
Pekiyi neye göre sol neye göre sağ? Kürsüden parlamentoya bakışa göre mi? Kapıdan içeri bakışa göre mi? Sol ve sağ, doğu ve batı gibi objektif yönleri tanımlamıyor. Baktığınız yöne göre değişiyor.
Sözgelimi TİP başkanı Erkan Baş, CHP’yle ittifak kurulması konusundaki soruya “Onlar kendi sağlarıyla ittifak kurmayı tercih etti” demişti. Demek cetvelin CHP’ye göre daha solunda TİP var. Diğer bir deyişle TİP, CHP’yle anlaşsa kendi sağıyla ittifak kurmuş olacaktı.
Basit görünen her şey gibi bu sol/sağ ayrımı oldukça karmaşık, daha doğrusu bulanık. Örneğin CHP’nin neden sağ bir parti sayılmadığını anlamak için Türkiye’de doğmuş olmak gerekiyor. Cumhuriyetçi, kurucu parti. Ülkenin kuruluş değerlerine tutunuyor ve kriz anlarında muhafazakar reflekslerle kuruluş değerlerine dönmeyi öneriyor.
Sağcılar bu tür kavramsal sapmaları çok sever. Örneğin zamanında TİP yönetim kurulunda bulunan, Marksist yazar İdris Küçükömer’i sağcı entelektüeller daha sık anar. Düzenin Yabancılaşması’nda Türkiye’de sol olarak bilinen siyasi güçlerin aslında “sağ” diye tanımlanması gereken bir çizgide olduğunu belirttiği için çok sevilir.
Murat Belge, İdris Küçükömer yazısında, Küçükömer’in başarısız darbeci Talat Aydemir ile bir dönem irtibatta olduğunu, o süreçte Türkiye’de solcu sayılan bu kişilerin açıkça faşist düşünceler beslediğini görüp dehşete kapıldığını ve bunun üzerine sözünü ettiğimiz meşhur makaleyi yazdığını söylüyor.
Diğer bir deyişle, solcuların aslında sağcı olduğunun söylenmesinden sağcılar keyif alıyor. Ama solcuları sevdikleri ve aralarına katıldıklarını düşündükleri için değil. Küçükömer, sağcı diyerek solcuları (en azından bazı solcuları, ama çoğunu) eleştiriyor, yerin dibine geçiriyor. Demek sağcılar da sağcılığın matah bir şey olmadığını düşünüyor. Olabilir mi?
1990’larda İslamcı gençler arasında – ki şimdi çoğu benim gibi dayı makamına yükseldi – birinden sağcı diye söz etmek hakaret değilse bile, en hafif tabirle o kişinin sabit fikirli, güncel meseleleri kavramaktan uzak, değişime kapalı biri olduğunu ifade ederdi. Hâlâ öyle mi? Bilmiyorum. Bir de sevmediklerine “köylü” derlerdi.
İslamcılar kendilerini belki de sağcı olarak görmüyor, ama bütün dünya İslamcıları sağcı olarak görüyor. Zararı yok. İslamcıların bütün dünyayla anlaşamadığı tek mesele bu değil. Yine de siyasal anlamda çizginin sağında kaldıklarının farkında olmamaları bana imkansız geliyor.
Fakat hangi çizginin? Çizgiyi nereden çekiyoruz? Çizgiye hangi açıdan bakıyoruz? Belki de hat yok satıh var.
Zamanında edebiyat dergileri de sağ veya sol olarak etiketlenirdi. Adam Sanat, Varlık ya da kitap-lık sol kesimin dergileri olarak görülürdü. Halbuki sol kesimin kitap-lık’a sol etiketini yakıştırmakta kararsız kaldığını biliyorum. Bir bankanın desteğiyle kurulan yayınevinin çıkardığı dergi olarak kitap-lık, Erkan Baş bıyığı bırakmayı başarsa bile sol diye işaretlenemezdi. Sağcılar arasında da kitap-lık’a ürün gönderenlere davayı satmış gözüyle bakanlar olurdu. Ben bu anlayışın geride kaldığını sanıyordum. Geçtiğimiz günlerde, yıllarca Dergâh dergisinin yayın yönetmenliğini üstlenen Ali Ayçil’in romanının İletişim’den çıkması üstüne bir yorum okudum ki… Bizim zamanların sağcılığı yaşıyor.
Dergâh dergisi sağcı mıydı? Örneğin bu soruya ne yanıt vereceğimi bilmiyorum. İlk yazılarımın çoğu Dergâh’ta yayınlandı; o dönemin yayın yönetmeni Mustafa Kutlu’nun tabiriyle dergi muhafazakar mukaddesatçı kesime hitap ediyordu. Sağcıydı o zaman. Ama Dergâh köklerini Nurettin Topçu’nun başını çektiği Hareket dergisinden almıştı. Topçu, İslamcı ama sosyalist bir düşünürdü. Sağcı mıydı? Herhalde öyleydi ama solcuların – ya da liberal solcuların – gözden kaçırmadığı bir dergi çıkarıyordu. Halit Refiğ’le Oğuz Atay’ı buyur etmiş bir yayındı Hareket.
Halit Refiğ solcu muydu? Erkan Baş’ın cetvelini kullanacak olursak, Yılmaz Güney’e göre sağa düşüyordu. Ya Oğuz Atay? Bu oldukça zor bir sorudur. Atay’ın romanlarını – tıpkı Küçükömer de olduğu gibi – sağcılar çok sever. Solu, özellikle erken Cumhuriyet tarihini eleştirdiği için. Çünkü sağcılık, solculuğu eleştiren solcuları sevmektir. Gerçi Oğuz Atay’ın rengini tespit edemedik. “Türk solu geç uyanır çünkü sabaha kadar içer” demişmiş. Aslında kendi dememiştir bunu, bir yerden işitmiştir ama nereden işittiğini yazmamış. Sağcılar için de korkak ruh hastaları demeye getirmiş. Sanırım Oğuz Atay sağcıların solunda kalıyor.
X’te (eski adıyla Twitter) çok sayıda solcu var. Çoğunlukla birbirlerine sınıfsal ya da homofobik diyerek hakaret ediyorlar. Milliyetçiliğin solculukla ilişkisi, şu kutudaki kedi benzetmesini hatırlatıyor. Kimi solculara göre milliyetçilik yedi büyük günahtan biri, kimilerine göreyse milliyetçi olmayan solcular emperyalist uşağı. Diğer bir deyişle, bir masaya oturduğunuzda iştahla ABD emperyalizmini eleştiren birinin cebinden bu konuda ne çıkacağını bilmek mümkün değil,
Solcu ya da sağcı olmak bazı insanların yazgısı, isteseler de değiştiremiyorlar. LGBT birey olarak kendini tanıtan bir insanın sağcı olması, ancak mizah konusu sayılabiliyor. Kimi solcuların sağcı olarak gördüğü Kemalistlere yaklaşmaları bile zor. Anıt-Kabir’de fotoğraf çektirmeleri de yetmiyor. Kürt doğanlar da kaçınılmaz olarak yelpazenin solunda bir yerlere düşüyor. Sağcı sayılmak için çok gayret etmeleri gerekiyor, en azından Kürtlüğü mesele etmemeleri bekleniyor. Hem Kürt hem Aleviyse kurtuluş yok; o kişi CHP’den daha sağa geçemez. Ünlü olup iktidara yanlama imkanı bulursa belki… Gerçi HDP’nin milliyetçileri de kafa karıştırıyor. Belki Kürtler için de bir gün birileri sol sağdır, sağda sol deyip aklımızı iyice belleyecek.
Sağcı doğan var mı? Her Türk sağcı doğar. Türk olduğunu söylemek bile başlı başına sağcılık alameti sayılıyor. Solcu olmaktan başka çaresi olmayanlar, madem biz sağcı olamıyoruz siz de solcu olamazsınız diyor.
Solcular da sağcılar da bir grubu sevmiyor: Liberaller. Aslında sevmedikleri herhangi bir kişiye liberal diyebiliyorlar. Marksist klasikleri Türkçeye çeviren Murat Belge, solcuların sevmediği liberallerden biri örneğin. Yani öyle diyorlar. Belge’yi solcu saymaktan imtina edenlere bakınca, öyle Eduard Bernstein’i revizyonistlikle suçlayan Lenin türü bir profille karşılaşmıyoruz. Ahmet Kaya dinleyip solcu olmuş vatandaşlar çoğu. Tek istedikleri, birine ‘Yetmez ama evet’çi diye kızabilmek. Ahmet Kaya bir dönem Ülkü Ocaklarında da çok dinlenirdi. Güzel söylüyordu rahmetli.
Sağcılar da liberallere bayılmıyor ama ses etmiyor. Nagehan Alçı’yı ya da Egemen Bağış’ı seven sağcı görmedim. Bu isimler liberal mi? Bilmiyorum ama sevmeyenler öyle olduklarını söylüyor. Sağcılığın bir alameti farikası varsa, o da sanırım eleştirmeyi şikayet sayıp seslerini çıkarmamaları. Kol kırılsın yen içinde kalsın. Solcular da şikayeti eleştiri sanıp partileri, örgütleri, ittifakları çatlatmakta mahir.
Sağcılarla solcuların paylaşamadığı isimler de var. Tanpınar mesela… Solcu olmadığı kesin ama Tanpınar’ı anlama, yorumlama ve değerlendirme yarışında solcu entelektüeller geri kalmıyor. Sanırım Tanpınar’ın sol ile tek ortak noktası rakı içmesi. Mehmet Kaplan’a da rakı içmesini tavsiye etmiş. Erzurum’da mutaassıp tipleri uzak tutması için. Tanpınar, zamanında CHP milletvekili imiş. Huzur önce Cumhuriyet’te tefrika edilmiş, sonra sağ yayınevleri tarafından basılmış. Yayıncılık sağ ya da sol olabilen bir sektör- sadece bizde değil, başka yerlerde de öyle.
Sol aynı bonkörlüğü Peyami Safa’ya göstermiyor. Aslında Peyami Safa yaşadığı dönemin liberalleri arasında sayılamaz mı? Geçmişte solcuların kaybettiklerine hayıflandığı, sağcıların baş tacı ettiği İsmet Özel’i, bugün iki kesimden de gönülden sahiplenen çıkmıyor. Çevresindeki bir avuç ünsüz gönüllü dışında. Sağın severek sahiplendiği Peyami Safa, Seksoloji dergisi yazarı, bir dönem Ruhiyatçılıkla ilgilenmiş. Aslında tam bir liberal… Herkesin nefret edeceği bir yanı var. Bir de Necip Fazıl var… Siyasetçiler dışında büyük edebiyatçı olarak gören hâlâ var mı? Kaldırımlar kaldırımlar kaldırımlar…
Galiba bu konuda en net olan kesim tarikatlar. Sağ elleriyle yiyor, sol elleriyle taharet alıyorlar. Ayna gibi, pırıl pırıl. Sol olan hiçbir şey iyi ya da makbul olamaz. Sağ olan kötürüm de olsa ehvendir. Bu kadar basit. Sol adım dışarıda, sağ adım içeride. Önce sağ, sonra sol. Sağ sıla, sol gurbet. Mis.