spot_img
Ana SayfaGÜNÜN YAZILARISeferberlik Yönetmeliği ile ilgili yanlış bilgiler ve abartılı yorumlar dolaşımda

Seferberlik Yönetmeliği ile ilgili yanlış bilgiler ve abartılı yorumlar dolaşımda

Seferberlik ve Savaş Hali Yönetmeliği 22 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Tamamına yakını “muhalif” mecralar olmak üzere, çeşitli haber/yorum sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında konusu yönetmeliğin yürürlüğe girişi, doğru olmayan çeşitli bilgilerle ve bazen de abartılı yorumlarla verildi. Örneğin “Savaş ilanı yetkisi cumhurbaşkanına geçti.” Yanlış. Bu ibare, savaş ilanı ile seferberlik ilanını kavramlarının karıştırılmasından kaynaklanıyor olmalı. Anayasa’ya göre “Savaş ilanına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından karar verilir.” “Seferberlik ilanı yetkisi cumhurbaşkanına geçti.” Kısmen yanlış. Çünkü…

Hakan Şahin

Seferberlik ve Savaş Hali Yönetmeliği 22 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu Yönetmelik, hem 1990 tarihli aynı isimli tüzüğü hem de 1980 tarihli Lojistik Seferber Olma Hazırlıkları Yönetmeliği ile 1991 tarihli Personel Seferberliği Yönetmeliğini yürürlükten kaldırıyor.

Tamamına yakını “muhalif” mecralar olmak üzere, çeşitli haber/yorum sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında konusu yönetmeliğin yürürlüğe girişi, doğru olmayan çeşitli bilgilerle ve bazen de abartılı yorumlarla verildi.

Aşağıda bu başlık ve yorumlara değinmek ve bazı düzeltmeler yapmak istiyorum.

“Savaş ilanı yetkisi cumhurbaşkanına geçti.”

Yanlış.

Bu ibare, savaş ilanı ile seferberlik ilanını kavramlarının karıştırılmasından kaynaklanıyor olmalı. Anayasa’nın 87. ve bu yönetmeliğin dayanağı olan Seferberlik Kanununun 14. maddesine göre “Savaş ilanına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından karar verilir.”

“Seferberlik ilanı yetkisi cumhurbaşkanına geçti.”

Kısmen yanlış.

Seferberlik ilanı yetkisinin cumhurbaşkanında olduğu doğru olmakla birlikte, bu yetkinin cumhurbaşkanına geçişinin son yönetmelik ile sağlandığı doğru değil.

Savaş ilanının aksine seferberlik ilanının kim tarafından yapılacağı Anayasa’da yer almıyor. Bu yetki, Seferberlik Kanunu’nda düzenlenmiş durumda. 1983 tarihli söz konusu kanuna göre bu yetki 2018 yılına kadar Bakanlar Kurulunda bulunuyordu.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte 2018’de yapılan kanun değişikliğiyle seferberlik ilanı yetkisi cumhurbaşkanına verildi. Aynı yasa değişikliğiyle “seferberlik ilanı kararından önce Milli Güvenlik Kurulunun görüşünü alacağına” dair ibare kanun metninden çıkartıldı.

Dolayısıyla son durumda, savaş ilanı yetkisi Anayasa gereği TBMM’de, seferberlik ilanı yetkisi ise Seferberlik Kanunu ve Yönetmeliği gereği Cumhurbaşkanında bulunuyor. Ancak altını çizmek gerekir ki bu, Resmi Gazete’de yayınlanan seferberlik ilanı kararının aynı gün TBMM’nin onayına sunulmasına bağlı bir yetki.

“MİT detayı…. Seferberlik halinde MİT’e yeni ayrıcalıklar verildi.”

Yanlış.

Seferberlik halinde “silah altına alınacak Milli İstihbarat Teşkilatı mensupları, bu Teşkilat emrine tertip edilir” hükmü eski tüzükte de bulunuyordu. Devletin istihbarat faaliyetlerinin seferberlik ve savaş zamanında da sürdürülmesi gerektiği dikkate alındığında bu gayet anlaşılır bir düzenleme.

“Yeni yönetmelik sayesinde Seferberlik halinde cumhurbaşkanı özgürlükleri kısıtlayabilecek”

Kısmen yanlış.

Seferberliğin yanı sıra savaş ve olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği hususu Anayasa’da zaten bulunuyor (15’inci madde).

“KHK ile TSK’den çıkarılanların bu yönetmelikle yedek personel kaynağı olarak gösterilmesi, devletin aslında bu kişilere güvendiğini gösterir.”

Hayli tartışmalı.

Benzer bir düzenleme, bu yönetmelikle yürürlükten kaldırılan 1991 tarihli Personel Seferberliği Yönetmeliğinde de bulunuyordu. O yönetmelikte “mahkeme kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılan subay ve astsubaylar ile disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle sicil yoluyla astsubaylıktan çıkarılanlar er kaynağına alınırlar” şeklinde bir madde bulunuyordu.

Başka bir deyişle buradaki mantık, örneğin hırsızlık, emre itaatsizlikte ısrar gibi suçlar nedeniyle TSK’den ihraç edilen profesyonel askerlerden seferberlik halinde “bir şekilde” yararlanılmasını, ama bu şeklin, emretme yetkisini haiz bir pozisyonda değil, emir alan ve sadece uygulayan bir pozisyonda olması rasyonalitesine dayanıyordu. Yeni yönetmeliğin de aynı rasyonaliteye dayandığı görülüyor.

Yeni yönetmelikte bu tek cümlelik hüküm “yedek personel kaynağının tespit edilmesi” başlığı altında daha da ayrıntılandırmış durumda ve genel olarak haklarında çeşitli suçlar nedeniyle mahkemelerce hüküm verilen ve ya bu nedenle ya da KHK’ler ile yahut Bakan Kararı ile TSK’den çıkartılan subay ve astsubayların eski rütbeleriyle değil, rütbesiz asker, yani er olarak silah altına alınmasını öngörüyor.

Basitçe söylemek gerekirse, bu yönetmeliğe göre, KHK ile TSK’den çıkartılan bir subayın seferberlikte subay olarak görevlendirilmesi söz konusu değil.

Böyle olunca, OHAL KHK’leri ile veya OHAL sona erdikten sonra 375 sayılı KHK’nın Geçici 35.maddesine Bakan Onayı ile TSK’den çıkartılan bir subayın, mesela bir albayın, seferberlik halinde er olarak silah altına alınarak örneğin “makinalı tüfek nişancısı onbaşının yardımcısı er” pozisyonunda kendisine sefer görev emri verilmesini devletin bu albaya esasında güven duyuyor olduğunun bir işareti olarak görmek fazla iyimser ve gerçekdışı bir yorum gibi görünüyor.

Başka Bir Hukuksal Sorun

Hatırlatmak gerekir ki OHAL KHK’si ile ihraç edilen, askerliğini asteğmen olarak yapmış, örneğin, bir doçent de seferberlik halinde er olarak silah altına alınacak.

Bu konuyla ilgili üzerinde durulması gereken esas hukuksal meselelerden biri ise er olarak silah altına alınmanın bir kamu görevi olup olmadığı tartışmasıyla ilgili.

Zira bilindiği gibi kamu görevinden çıkartılanlarla ilgili KHK’ler bu kişilerin “bir daha kamu görevine alınmayacakları” hükmünü de içeriyor. Türk pozitif hukukunda “kamu görevi”nin ne olduğuna ilişkin bir kesinlik bulunmamakla birlikte, seferberlik halinde er olarak silah altına alınanların TSK bünyesinde yer alması, üniforma giymesi ve meşru şiddet tekelini elinde tutan devlet tarafından, velev ki er olarak, devletin en olağanüstü yetkilerden biri olarak “öldürme” yetkisiyle donatılmasının kamu görevi kavramı içinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusu en azından tartışılmayı hak ediyor.

Eğer er olarak görev yapmak bir kamu görevi ise, o halde bu yönetmelik hükmü, KHK’lerle sadece TSK’den değil herhangi bir kamu görevinden çıkartılanların bir daha kamu görevine alınmayacaklarına ilişkin yasalaşan KHK hükümleriyle açık uyuşmazlık içinde bulunuyor.

- Advertisment -