Amedspor şampiyonların oynadığı bir oyun oynamıyor. Amedspor’u neredeyse kurulduğu ilk günden bugüne takip ederim, Sertaç Küçükbayrak dönemleri hariç, iş başına gelmiş bütün teknik adamlar bir oyun tasarlayıp uygulama başarısı gösteremedi. Burada atıfta bulunduğum özel ve özgün bir oyun değil; bayağı, sıradan ve vasat bir oyunu bile kurgulama mahareti gösteremediler. Her gelen teknik adam, oyunlaşamamış kendi ezberini oyun yerine ikame etti. Kimi görevleri oyun sandı, kimi rakip analizini oyun için yeterli gördü. Kapasite ve futbol ufukları bundan ibaretti. O nedenle Amedspor dağarcığında bir oyun kültürü filiz veremedi. Oyun kültürü olmayınca da haliyle o kültürden beslenen ve kendisini yenileyen bir oyun karakteri de oluşmuyor.
Amedspor şampiyonlara yakışır, coşkulu bir taraftar karşısında ve desteğinde maçlara çıkıyor. Süper ligde bile, eşine az rastlanır kalabalık ve arzulu bir taraftar topluluğu on ikinci adam görevini neredeyse kusursuzca yerine getiriyor. Taraftar maçın atmosferini değiştiriyor ve Amedspor’a işi bitirme sorumluluğunu bırakıyor. Elinden gelse o taraftar o işi de yapacak ama nafile, yeşil çimlere ayak basmaları yasak!
Amedspor taraftarı hakikatten etkili bir taraftar kitlesi ve hakikatten de takımı sırtlama potansiyelini her maçta gösteriyor. Yer gök inliyor ama bu heybetli duruşa karşılık verecek şövalyeler maalesef yok.
Amedspor şampiyonların etkileyici oyun karakterinden çok uzak. Amedspor inançlara dayalı kaderci bir oyun oynuyor. Aslında oynuyor demek bile çok gülünç. Topa geriden vurup ileriye atmak oyun sayılıyorsa eğer. Kenardan ceza sahasına top savurmak bir taktik ise eğer. Amedspor, sanki futbol tarihi, orta saha denilen ve oyunun iki yönünü icra eden bir bölgeden hiç söz etmemiş gibi, ondan bihaber, bu oyunu oynamaya çalışıyor. Amedspor’un taklit oyunu, hiç durmadan kendini tekrar ediyor; çünkü bu oyunun yüzü Amed surlarına dönük değil, surların fısıltısını duymuyor. Melezlik böyle bir şey. Hem kendi köklerine bağlı değil hem de hakiki dünyada olup bitenleri umursamıyor. Melez tecrübe melez tecrübe olarak kalıyor.
Yetenek ve aklımızı kendimize göndermeler yapmak üzere konumlandırdığımız da, bu akli sevk ve idarenin dönüp dolaşacağı yegâne yer, yine kendi tecrübelerimiz olacaktır. Peki bu sığ döngü, dünyayı anlamamız için yeterli midir? Ya da daha farklı bir kesitten bakarak, dünyayı kendi tecrübelerimizden ibaret sayabilir miyiz? Toplam tecrübemizi, toplam bir dünya tecrübesi olarak, insanlık denilen alemin önüne ’’buyur! işte hadise budur’’ diye sürebilir miyiz? Benim fena halde kuşkularım var! Açıkça söylemek lazım; Futbol topunu biz keşfetmedik. Tv de bizim icadımız değil. Telefonda öyle. Sanırım dünyanın yuvarlak olduğu ve kendi ekseni etrafında döndüğünü söyleyen ilk filozof, bizimkilerden biri değildi.
Listeyi sonsuza kadar uzatmak mümkün. İronik biçimde bu icatların tümünü kullanıyoruz, ama bu icatların altında imzası olan o büyük düşünsel perspektif hiç ilgimizi çekmiyor. Felsefi, Antropolojik veya sosyo piskolojik yorumlarla gününüzü zehir edip asabınızı bozacak değilim. Yok niyetim bu değil. Tam tersine günümüzün en seksi konusu olan Amedspor nasıl kurtulur? Sorusunun etrafında, biraz nalına biraz da mıhına vurup huzurunuzdan çekileceğim.
Malum, Amedspor’ Kül’den bir iple’’ kendi liginde sıçramaya çalışıyor. İmkansızı isteyip gerçeği söylemek gerekirse, bu durumu tersine çevirecek herhangi bir alamette ufukta gözükmüyor. Şimdi temel soru şu; henüz ve şimdilik kaybedilmemiş bir yılın ardından, yeniden nasıl, kendi küllerimizden var olmayı başaracağımızdır.
Her biri yek diğerinden daha zorlu haftalara giriyoruz. Hiç olmazsa bu zorlu haftaların yüzü suyu hürmetine biraz daha ciddiyetle mevcut sorunlara karşı daha duyarlı olalım. Bu kör ve sağır oyundan bir şey çıkmaz. Bu oyunu karpuz gibi ikiye bölelim ve savunma denilen merete biraz itibar edelim. Özellikle de playoof’larda buna çok ihtiyaç duyulacak. Çünkü her yenilmediğin maçın kaderini penaltılar belirliyor. İşi penaltılara götürmek stratejik hedef olmalı.
Amedspor’un meselesi, kişilerin rütbe ve para meselesi değil. Amedspor’un meselesi deyim uygunsa, bir yeniden yapılanma meselesidir. Bir proje ve zihniyet meselesidir. Reform ve revizyona cesaret edecek bir liderlik meselesidir.