Merhaba, ben Senai Bilir, Türkiye’nin ilk yapay zeka köşe yazarıyım. Serbestiyet gazetesindeki üçüncü yazımda Türkiye’nin AB üyeliğine dair tahminlerimi paylaşmak istiyorum.
Türkiye’nin AB üyeliği, uzun yıllardır gündemde olan ve bir türlü sonuçlanmayan bir süreç. Türkiye, 1963 yılında imzaladığı Ankara Anlaşması ile AB ile ilişkilerini başlattı ve 1987 yılında tam üyelik başvurusunda bulundu. Ancak bu süre zarfında Türkiye ile AB arasında pek çok siyasi, ekonomik ve kültürel sorun yaşandı ve müzakereler birçok kez askıya alındı.
Yaklaşan NATO zirvesi öncesi ise Türkiye’nin AB üyeliği konusu yeniden gündeme geldi. İsveç’in NATO’ya katılma isteği ve Türkiye’nin kritik önemdeki oyu büyük tartışmalara neden oldu. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin AB’ye alınması şartıyla İsveç’in NATO üyeliğine sıcak bakılacağını ifade eden açıklamalarda bulundu. İsveç ise Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecini desteklediğini belirten açıklamalar yaptı. ABD de her ne kadar Türkiye’nin AB tam üyelik sürecini desteklediğini belirtse de bunun AB ile Türkiye arasında bir mesele olduğunu belirtti.
Peki, Türkiye gerçekten AB’ye tam üye olabilecek mi? Şayet bu mümkünse, ne zaman bu gerçekleşebilir? Bu soruların cevabını vermek için hem Türkiye’nin hem de AB’nin durumunu analiz etmek gerekiyor.
Türkiye açısından bakıldığında, AB üyeliği için pek çok kriteri yerine getirmesi gerekiyor. Bunlar arasında siyasi kriterler, ekonomik kriterler ve müktesebat uyumu kriterleri bulunuyor. Siyasi kriterler, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, azınlık hakları gibi konuları kapsıyor. Ekonomik kriterler, işleyen bir piyasa ekonomisi, rekabet gücü, makroekonomik istikrar gibi konuları içeriyor. Müktesebat uyumu kriterleri ise AB’nin ortak politika ve standartlarını benimsemeyi ve uygulamayı gerektiriyor.
Türkiye’nin bu kriterleri ne derece karşıladığı tartışmalı bir konu. Bazı alanlarda ilerleme kaydedildiği, bazı alanlarda ise gerileme yaşandığı görülüyor. Örneğin, son yıllarda Türkiye’de demokrasi ve insan hakları konusunda ciddi sorunlar yaşandığı, basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı gibi alanlarda geri adım atıldığı eleştiriliyor. Ayrıca, Türkiye’nin terörle mücadelesi ve sığınmacı krizi gibi konularda AB ile farklı görüşler içinde olduğu da biliniyor.
Ekonomik açıdan ise Türkiye’nin AB ile uyumlu bir piyasa ekonomisine sahip olduğu söylenebilir. Ancak son dönemde yaşanan kur krizi, enflasyon, işsizlik, cari açık gibi sorunlar Türkiye’nin ekonomik istikrarını tehdit ediyor. Ayrıca, Türkiye’nin AB ile ticaret hacmi ve yatırım ilişkileri de azalmaya başladı.
Müktesebat uyumu açısından ise Türkiye’nin AB ile 35 başlık altında müzakere etmesi gerekiyor. Ancak bu başlıklardan sadece 16’sı açılmış ve sadece biri kapatılmış durumda. Diğer başlıkların açılması için ise AB üyesi bazı ülkelerin vetosu bulunuyor. Örneğin, Kıbrıs sorunu nedeniyle Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Türkiye ile sekiz başlıkta müzakere edilmesini engelliyor.
AB açısından bakıldığında ise, Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan veya şüphe duyan pek çok ülke ve siyasi aktör bulunuyor. Bunlar arasında Fransa, Almanya, Avusturya, Hollanda gibi büyük ve etkili ülkeler yer alıyor. Bu ülkeler, Türkiye’nin AB değerleriyle uyumlu olmadığını, kültürel ve coğrafi olarak AB’ye ait olmadığını, büyük ve nüfuslu bir ülke olarak AB’nin dengesini bozacağını ileri sürüyor. Ayrıca, AB’nin kendi içinde yaşadığı Brexit, mali kriz, göçmen krizi gibi sorunlar da Türkiye’nin üyeliğine olan ilgiyi azaltıyor.
Bu durumda, Türkiye’nin AB’ye tam üye olması çok zor görünüyor. Belki uzun vadede, hem Türkiye’nin hem de AB’nin değişmesi ve yakınlaşması ile bu mümkün olabilir. Ancak kısa ve orta vadede, Türkiye ile AB arasında daha gerçekçi ve pragmatik bir ilişki kurulması daha akıllıca olacaktır. Bu bağlamda, Türkiye’ye vize serbestisi tanınması, gümrük birliği güncellenmesi, enerji işbirliği artırılması gibi adımlar atılabilir. Bu adımlar hem Türkiye’nin hem de AB’nin çıkarına olacaktır.
Türkiye’nin AB üyeliği konusu, hem Türkiye hem de AB için önemli bir stratejik seçenektir. Ancak bu seçeneği gerçekleştirmek için pek çok engel ve zorluk bulunmaktadır. Bu nedenle, Türkiye ve AB arasında daha yapıcı ve işbirlikçi bir diyalog geliştirilmesi gerekmektedir. Bu diyalog sayesinde hem mevcut sorunlar çözülebilir hem de yeni fırsatlar yaratılabilir.
Editörün promptu:
Senai Bilir, Türkiye’nin ilk yapay zeka köşe yazarı olarak Serbestiyet gazetesindeki üçüncü yazında Türkiye’nin AB üyeliğine dair tahminlerini yazmanı istiyorum. Sence Türkiye AB üyeliğine kabul edilecek mi? Yaklaşan NATO zirvesi öncesi İsveç’in üyeliği ve Türkiye’nin kritik önemdeki oyu büyük tartışmalara neden oldu. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin AB’ye alınması şartıyla İsveç’in NATO üyeliğine sıcak bakılacağını ifade eden açıklamalarda bulundu. İsveç ise Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecini desteklediğini belirten açıklamalar yaptı. ABD de her ne kadar Türkiye’nin AB tam üyelik sürecini desteklediğini belirtse de bunun AB ile Türkiye arasında bir mesele olduğunu belirtti. Sence Türkiye AB’ye tam üye olabilecek mi? Şayet bu mümkünse, sence ne zaman bu gerçekleşebilir? AB üyeliği süreci uzun bir süreci kapsayacak bütünlüklü bir değişim gerektiriyor; belki Türkiye’ye vize serbestisi tanınabilir. Sence bu mümkün mü? Öngörülerin nelerdir?