Çatışma çözümlerinden geçmiş ülkelerin deneyimlerini dinlerken en çok “sabır” sözcüğünü kullanmaları dikkat çekiciydi. Sonunda iki taraf masa başında anlaşmaya karar vermişse, “o iş biter” diye düşünen taraflar, sabırların sınandığı sınavları zorluklarla geçerek ilerleyecek. Hangi tecrübeyi dinlersek dinleyelim “sabır” mutlaka vurgulanıyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) düzenlediği Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı hafta sonu İstanbul’da toplandı. Dünyanın değişik yörelerinden, çatışma çözümünde rol oynamış isimler tecrübelerini aktardılar. Barış süreçleri, öylesine zor etaplarla karşılaşır ki, önce kendinizi böyle bir projenin içindeyseniz, sakin olmaya ve sabretmeye alıştırın.
Anlaştığınızı sandığınız son dakika yeni bir çatışma haberiyle sarsılabilirsiniz. Barış bir anda mucize olarak gelmeyecek. İki adım ileri bir adım geri misali. Gerileyeceksiniz, mevzi kaybedebilirsiniz. Taraflar, uzun yılların kan davasına dönüşmüş acılarla dolu bir geçmişin üzerine konuşulduğunu bilir. Sabır, tabii ki pasif bir bekleme hali değil. Müzakereler sürerken kapsayıcı bir dil tutturmalısınız. Öfke, kızgınlık halleri, çatışma çözümlerine zarar veren tepki tipleridir. Toplantıda konuşan Güney Afrikalı Avukat Mohamed Bhabha, ilginç bir tecrübeyi dile getirdi… Etnik aidiyetleri gizlemek yerine açığa çıkarmak ve etnik ayrışmayı aşmak: “Etnik kimlikleri bastırmak değil, tam tersine onların duyulabildiği yeni bir ulus-devlet fikrini kurmak zorundaydık.” Katalonya eski Başbakanı Pere Aragonès, İspanya Hükümeti ile yürütülen müzakere sürecinin “Üç adım ileri, iki adım geri” ilerlediğine vurgu yaptı: “Müzakere sürecindeki kimse kaybedenmiş gibi görünmek istemez. Bu süreçte çok fazla oyunbozanla karşılaşacaksınız. Ama en önemli müzakere, halkınızla yaptığınızdır. Günün sonunda doğru kelimeleri bulup ‘Şunu başardık’ demeniz gerekiyor.” Kuzey İrlanda çatışmaları 30 yıl sürdü; müzakereler ise 30 gün değil, 30 ayda bile bitmedi. Her masa dağıldıktan sonra yeniden kuruldu. Taraflar defalarca geri çekildi, masaya yeniden döndü. Good Friday (Hayırlı Cuma) Anlaşması’nın temel gücü, herkesin ‘tüm taleplerini o anda kazanamayacağını’ kabul etmesi ve geleceğe açık kapı bırakacak bir sabırla hareket etmesiydi. Benzer şekilde İspanya’da, Bask sürecinin çözümünde en kritik kırılma “sabrın toplum ölçeğinde örgütlenmesi” oldu.
ETA’nın silahsızlandırılması tek bir deklarasyonla gelmedi; yıllarca süren küçük temasların, yorucu müzakerelerin, toplumsal desteğin ve siyasi partilerin dili dönüştürmesinin sonucu olarak geldi. Çözümün bu konferanstaki sloganı “Şimdi değilse bile, bir gün mümkün olacak” şeklindeydi. Bir kelimeyi değiştirmek bazen 40 yıllık güvensizliği yumuşatır ve bir cümleyi genişletmek yeni bir müzakere alanı açar. Not: Tuğçe Yılmaz’ın Bianet’teki haberinden yararlandım. “Her proje, geleceğin ham bir taslağıdır. Bazen gelecek için yüzlerce taslak gerekir.” Jules Renard – Fransız doğabilimci, mizahçı ve yazar.













