spot_img
Ana SayfaGÜNÜN YAZILARISolun Kültür Serüveni 15a | Halil Berktay: İktidar Ahlâksızlaşması

Solun Kültür Serüveni 15a | Halil Berktay: İktidar Ahlâksızlaşması

Lütfen büyük liberal düşünürleri (ve tarihçileri) küçümsemeyelim. Lord Acton (1834-1902, yukarıda sağda; soldakini zaten tanıyorsunuz) daha 1887’de söylemişti canalıcı fikri: “İktidar yozlaştırır; mutlak iktidar mutlak surette yozlaştırır” (Power tends to corrupt, and absolute power corrupts absolutely).

Şimdi bir dönem değişikliği yapıp, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla ve Marksizmden Leninizme geçeceğiz. Tabii burada 1917’ye geleceğiz: Bolşevik Devrimi ve sonrasına; bir de bizatihi Sovyetlerin, SSCB’nin varlığının etkisine.

O noktada bir yığın soru var bizi bekleyen: İşçi sınıfı devrimi miydi, 1917 Ekim? Marksizmi doğruladı mı, ya da neyi doğruladı (veya gösterdi)? Savaş olmasaydı olur muydu? O kadar geri bir ülkede devrim, neye maloldu? Martov haklı mı çıktı sonunda? 1917’de neydi sosyalizm? Bir negasyondan, “kapitalizmin arabı”ndan (özel mülkiyete ve piyasaya hayır), “şunlar olmamalı”dan, daha “pozitif” bir formata, “şunlar olmalı”ya nasıl geçti? Savaş Komünizmi, sonradan söylendiği gibi savaş koşullarının yarattığı bir mecburiyet miydi, yoksa pekâlâ sosyalizm böyle olacak mı sanılıyordu? Zıddında, Lenin’in NEP’i sınırlı, kısa vâdeli, tamamen taktik bir geri çekilişten mi ibaretti? Vazgeçilmeyip sürdürülseydi, bir tür Buharin-Deng modeli olabilir miydi? Böyle karma bir ekonomiye nasıl bir devlet ve siyaset karşılık gelirdi? Herhalde gene “proletarya diktatörlüğü” olurdu da, o kadar totaliter olabilir miydi?

Sonunda Stalin, 1920’lerin sonlarında ve 1930’larda sosyalizmi nasıl tanımladı? Daha doğrusu, icat etti? Sanayide devlet mülkiyeti + tarımda kollektif mülkiyet + yukarıdan aşağı, emredici planlama. Bu paket, Sovyetlerin ve Komintern’in ağırlığıyla biricik doğru sosyalizm diye kabul edildi. Biraz olsun farklılık (örneğin küçük mülkiyete tolerans, ya da Yugoslav tarzı özyönetim) “sağ sapma” ya da hattâ “revizyonizm” sayıldı. Troçki, “sosyalist ilk birikim”in köylülüğün sırtından sağlanmasını açıkça savunmuş, bu yüzden Stalin tarafından “‘sol’ sapma”cılıkla suçlanmıştı. Peki ama sonuçta Stalin, (güya gönüllü) kollektivizasyon yoluyla tam da Troçki’nin dediğini yapmadı mı? 

Marksizm muhalefette neydi, iktidarda ne oldu? Nasıl oldu da aşağıdancı bir ayaklanma teorisinden (onun da yanlışı doğrusu bir yana), katı bir resmî ideolojiye, bir devlet ideolojisine dönüştü? Bireysel yaratıcılık ve çeşitliliğin yerini nasıl (bizdeki İnkılâp Tarihi ve Atatürk İlkeleri ders ve enstitülerinin muadili) Marksizm-Leninizm Enstitüsü ve Bilim İşçileri denen aparatçiklerin oluşturduğu yazım grupları aldı? Olanca zengin eleştirel gözlemciliği, nasıl çamurun, taşın toprağın içinden orada burada parlayan cevher kırıntılarına dönüştü? Batı Marksizmi görece canlı kalıp sosyal bilimleri derinden etkilerken, Sovyet Marksizmi neden bu kadar donuklaştı? Marksizm uzun süre analitikti. Lenin (bile), Marksizmin ruhu somut durumların somut tahlilidir diyordu. Nasıl oldu da 20. yüzyılın ikinci yarısında bunun yerini taklitçilik, modelcilik ve kampçılık aldı? Gençler nasıl Sovyet yolunun, Çin yolunun, Arnavutluk yolunun, Küba yolunun peşine takılır oldu?

Bu yamanma ve tarikatlaşma, ne gibi kuyrukçulukları (tailism; düşünsel bağımsızlığı yitirip şu veya bu kişi, güç veya grubun peşine takılma) beraberinde getirdi? Önce 1930’larda “sosyalizmin anavatanı” (yani Sovyetler) nasıl kutsallaştırıldı, her türlü eleştiriden münezzeh kılındı? Hangi bağlılık ve bağımlılık, Stalin’in terörünün, 1936 ve 1938’de bütün eski Bolşevikleri tasfiye amacıyla açtırdığı düzmece dâvâların, Yezhovchina’nın, Gulag’ın, 1950’lerde Macaristan’da Laszlo Rajk ve Çekoslovakya’da Rudolf Slansky duruşmalarının, gene 1956’da Macaristan’ın ve 1968’de Çekoslovakya’nın Sovyet (veya Varşova Paktı) tanklarıyla işgal edilmesinin, en son da Afganistan işgalinin… hep aklanmasını beraberinde getirdi? Nasıl bir ahlâkî dejenerasyondu bu? Maoculuk, Enver Hocacılık, Castroculuk, Guevaracılık, hep aynı tefessüh ve çürümeyi nasıl yaşadı?

Birkaç örnek vereyim diye başladım ve yazdıkça hatırladım, hatırladıkça yazdım; bu yüzden uzadı biraz. Fakat asıl söylemek istediğim şuydu: evveliyatında, Marksist sosyalizmde Lenin’in ve Leninizmin ilk ve belki en önemli sahne alışı, çünkü artık Sovyetler ve Sovyet Marksizmi, Komintern Marksizmi kalmasa da etkileri günümüze kadar gelen büyük sahne alışı, emperyalizm ve anti-emperyalizmle oldu. Kısa özet: 1875-1914 yeni bir emperyalizm dalgası meydana geldi ve yeryüzünün Büyük Devletler arasında paylaşılmasının tamamlanmasına yol açtı. Çağdaş sömürge imparatorluklarının güç ve kapsam itibariyle doruğuna varıldı. Olayın kendisi kadar Lenin tarafından teorileştirilme ve aksiyonlaştırılma tarzı da, günümüzü, solu, millî kurtuluşçuluğu, kuvayı milliyeleri, ulusal kalkınmacılığı, dış korkusunu, onlar ve biz düalitesini, Oryantalizmi (Şarkiyatı) ve Oryantalizm karşısında Oksidantalizmi (Garbiyatı) şekillendirmede çok önemli rol oynadı.

- Advertisment -