Siyasetten ve seçimden değil, futboldan ve liglerden bahsediyorum. 2024 futbol sezonunun sonuna hızla yaklaşıyoruz. Liglerde ve kupalarda işin rengi hafiften belirmeye başladı. Takımlar son sürat bitiş çizgisine doğru ilerliyorlar. O halde genel gidişata bir bakmanın, bu sezondan beklentilerimizi ve isteklerimizi gözden geçirmenin vakti gelmiş demektir.
2022, futbolda benim için rüya gibi bir yıldı. Takımlarım, deyim yerindeyse etrafı silip süpürmüştü. Real Madrid La Liga’yı, Şampiyonlar Ligi’ni ve Avrupa Süper Kupası’nı almıştı. Trabzonspor, uzun bir aradan sonra şampiyonluk hasretini dindirmiş ve mutluluğu bir de Türkiye Süper Kupası ile taçlandırmıştı. Arjantin de Dünya Kupası’nı kazanmış, Messi’yi de bizi de muradımıza kavuşturmuştu. Hani her dileğimin tuttuğunu söylesem yeriydi!
Ancak 2023, pek bir tat vermedi. Takımlarım tökezledi; Real ve Trabzon ne ligde ne de kupada parlak bir neticeye ulaşabildi. Gelelim, el mecbur, umutlarımızı bağladığımız 2024’e.
Süper Lig’de Galatasaray ve Fenerbahçe, diğer takımlara tur üzerine tur bindirmiş haldeler. İlk iki sıra ile geri kalan arasında bir uçurum var. Üçüncü sıradaki Trabzonspor, GS’nin 29 puan, FB’nin de 27 puan gerisinden geliyor. Muazzam bir dengesizlik! Her iki takım da zor puan kaybediyor; dolayısıyla şampiyonluk düğümünün çözümü için, muhtemelen, iki takım arasında sondan bir hafta önce oynanacak maça kadar beklemek gerekecek.
Trabzonspor, şampiyonluktan sonra dikiş tutmadı. Yeni kadro kurma girişimi başarısız oldu, yapılan çok sayıda transfer fiyasko oldu. Hem geçen yıl hem de bu yıl erkenden şampiyonluk yarışından düşen takım, futboluyla ve aldığı sonuçlarla taraftarlarına hüsran yaşattı. Abdullah Avcı’nın tekrar göreve gelmesinden sonra TS biraz toparlandı. Güncel hedef, ligi üçüncü sırada tamamlamak ve Türkiye Kupası’nı almak; bu hedeflere varılması, benim için bir teselli ikramiyesi işlevi görür.
Peri masalı
İspanya’da işler yolunda gidiyor. Ligin tepesindeki Real, bir kere daha ipi göğüslemeye çok yakın. Ancelotti, bu sene santraforu olmayan ama herkesin sahnesi geldiğinde santrafor rolünü üstlendiği ve gol atabildiği şiir gibi bir futbol oynatıyor Eflatun-Beyazlılara. Bellingham yeni Zidane olarak ışıl ışıl parlıyor. Vinicius, Rodrigo, Valvarde, Brahim Diaz, Camavinga ve Tchoaméni, Don Carlo’nun tedrisinde her geçen gün daha büyüyorlar.
Ancelotti’nin elindeki futbolcuyu en çok geliştiren ve en çok verim alan hocalardan biri olduğuna şüphe yok. Vini’nin bir Ancelotti öncesi durumuna bakın, bir de bugünkü durumuna. Arada dağlar kadar fark var. Arda’nın da bu meyanda çok doğru bir tercih yaptığı söylenebilir; zira Real’e giderek kendisindeki cevheri en iyi işleyecek bir sarrafla çalışma şansına sahip oldu.
İspanya’da bu yıl futbola damgası vuran ise bir Katalan takımı oldu; ama Barcelona değil Girona! Barcelona’ya yakın 100 bin nüfuslu küçük bir şehir olan Girona, adeta bir peri masalı yaşıyor. 1930’da kurulan bu kulüp, hep alt liglerde mücadele etti. İlk olarak 2017’de La Liga’ya çıktı, iki yıl burada kaldıktan sonra bir alt kümenin yolunu tuttu. 2022’de tekrar en üst lige döndü, geçen sezonu 10’uncu sırada bitirerek büyük bir sükse yaptı. Ama asıl bu sezon yaptıklarıyla ligin altını üstüne getirdi.
Pep’in kardeşi Pere Guardiola’nın başkanlığı yaptığı Girona, sınırlı bütçesi ve diğerlerine nazaran dar kadrosuyla hâlihazırda Real’in 7 puan arkasında, Barcelona’nın 1 puan önünde ligin ikinci sırasında oturuyor. Maçlarını 14 bin kişilik Montilivi Stadı’nda oynayan kulübün bu başarısının altında, teknik direktör Michel’in imzası yatıyor.
Michel, önde tuttuğu ofansif defansıyla, rakibe aman vermeyen ön alan baskısıyla, hızlı ve akışkan hücum kurgusuyla bu yıl futbolseverlerin gözlerinin pasını silenlerden biri oldu. Ligi nerde tamamlarlar belli olmaz -bence en iyi ihtimalle ikinci, en kötü ihtimalle üçüncü olurlar- ama futbol dilencileri olarak her halükârda bu sene oynadıkları güzel futbol nedeniyle Michel’e ve talebelerine minnettarız.
Almanya’da futbolun değişen kaderi
İspanya’dakine benzer bir mucize Almanya’da da gerçekleşmek üzere. O mucizenin mimarı ise, kıymetlilerimizden biri: Xabi Alonso. Muhteşem bir oyuncuydu Xabi; Real Sociedad’da başlayan kariyerinde Liverpool, Real Madrid ve Bayern Münih gibi üç büyük devin formalarıyla büyük başarılar kazandı. Real’de alt yapıda, Sociedad’da da B takımında stajını tamamladıktan sonra Leverkusen’in sorumluluğunu üstlendi.
Xabi, eşofmanlarını giydi ve Almanya’da futbolun kaderin değiştirdi. Şampiyonluklara ambargo koyan Bayern Münih’i bu sene sürklase etti. Ligin son dokuz haftasına Leverkusen, Münih’e 10 puan takmış halde önde giriyor. Futbolda son düdük çalmadan konuşmak doğru olmaz ama yine de artık bu farkın kapanması güç; Xabi’nin Bundesliga’nın tahtına oturması artık gün meselesi!
Tabiatıyla Bavyeralılar bu tablodan çok rahatsızlar, o nedenle hocaları Tuchel’in biletini erkenden kestiler. Haberler, Münih’in Xabi Alonso’ya kancayı taktığı yönünde. Liverpool’da da Klopp’un koltuğu boşalacak. Muhtemelen Kırmızılılar da Xabi’yi takımın başında görmek isterler. Ben, eğer bu iki takım arasında kalırsa tercihinin Liverpool’dan yana olmasını dilerim. Elbette benim gönlümde onu Real’in başında görmek var ama Ancelotti’nin sözleşmesi 2026’nın sonuna kadar uzatıldığından bu şimdilik mümkün görünmüyor. Fakat elbet bir gün onun yolu da Madrid’e çıkacak.
İtalya ve Fransa’da bir sürpriz yok. Geçen yılın Şampiyonlar Ligi finalisti Inter, Çizme’yi domine ediyor. Fransa’da da PSG’ye yan bakılmıyor. Luis Enrique ile kabuk değiştiren PSG, Messi ve Neymar’dan sonra Mbappé ile yollarını ayırıyor. “Mbappé olmadan oynamaya alışmalıyız” diyen Enrique, Paris’te büyük yıldızlardan ziyade kendi sivrilteceği genç ve yetenekli isimlerden oluşan bir takım yaratmayı amaçlıyor.
Henüz resmen bir açıklama yapılmadı ama Kylian Mbappé’nin rotası da Bernabeu’yu gösteriyor gibi. Bir kanadında Mbappé diğer kanadında Vinicius’un olduğu bir Beyaz Şimşekler’in hayali bile güzel, bir de gerçeğini düşünün!
Almanya’da, İspanya’da, İtalya’da ve Fransa’da şampiyonun adı konmuş gibi; fakat İngiltere’de gerçekten nefes nefese bir yarış devam ediyor. Bitime 10 hafta kala Arsenal ve Liverpool 64, Manchester City ise 63 puanla büyük bir rekabetin içindeler. Eğer Klopp sezon sonu Liverpool macerasına nokta koyacağını ilan etmesiydi, bu sene Arsenal’in ve Mikel Arteta’nın duacısı olurdum. Çünkü Arsenal, Arsène Wenger’in yönetiminde ligi namağlup zirvede bitirdiği 2004’ten beri şampiyonluk şerbetini içemiyor. Ayrıca Arteta yarattığı sempatik takımla, şampiyonluğu ziyadesiyle hak ediyor.
Lakin Klopp’un ayrılış ilanıyla ikircikli bir ruh haline girdim. Zira Klopp’a görkemli bir finalin yakışacağı da su götürmez. Hülasa Premier League’de geldiğim nokta şu: Kırmızılıların da Topçuların da şampiyonluğu kabulümdür, yeter ki Mavililer olmasın! Arteta da Klopp da şampiyonluk tacını takabilir, mahsuru yok; yeter ki Pep o taca uzaktan baksın!
Amedspor’un senesi
Avrupa liglerinden sonra memleket futboluna dönüp öyle kapatalım. TFF İkinci Lig Kırmızı Grubu da yakından takip ediyorum. Son sekiz haftasına girilen bu ligde de Amedspor ve Kastamonuspor arasında kıran kırana bir şampiyonluk mücadelesi var. Iğdır ve Erzincan da iyi takımlardı, ama onlar biraz geride kaldılar.
Sezonun daha başında, bu yılın Amedspor için o yıl olup olmadığını konuşmuştuk. Aradan geçen sürede Amedspor bu yılı o yıl yapmak için ciddi mesafe kat etti. Gerçi diz dövdüren, saç baş yolduran bazı puan kayıpları yaşanmasaydı rakiplere havlu attırılmış ve şehir şimdiden şampiyonluk giysisini kuşanmış olurdu.
Neyse, futbolda bu kayıplar olur diyelim, sonunun hayırlı olmasını dileyelim ve bu yılın o yıl olması için dualara hız verelim. Takım istim üstünde, taraftar heyecanlı, şehir hazır; 2024’te Amed’e bir şampiyonluk çok iyi gider!