Televizyon veya bilgisayar ekranında dünyanın dört bir yanındaki gelişmeleri izlemek artık dünyanın en normal davranışı. Eline bir cep telefonu alan insanın derdini anlatacağı mecralar bulması, en azından bizim kuşak açısından mucizeden öte bir gerçek.
Evimizde yarım masa büyüklüğünde ahşap kasalı bir radyo vardı. Silindir şeklindeki pilleri, iki bilek kalınlığında ve 30 cm boyundaydı. Bitmesin diye yalnızca “ajans” yani haber saatlerinde açılırdı. “Ajans”ı da cızırtılar nedeniyle doğru dürüst takip edemezdik. Transistörlü taşınabilir radyoyu, Nur Memet’ten taksitle satın aldığımızda, evimizde bayram şenliği yaşanmıştı. 50-60 yıl öncesinden söz ediyorum. Daha sonra neler oldu neler, ne icatlara tanık olduk.
Yüzyılın mucizesi internet
Yaşadığımız yüzyılın gerçek mucizesi internet… İstediğiniz görüntü ve bilgiyi dünyanın dört bir yanına ulaştırabilmek… Sosyal medya, yazılı basının alanını iyice daralttı. Görüntülü medyanın işini de zorlaştırdı, birçok konuda ilginin merkezi değişti.
Artık “basın” sözcüğü akla eski anlamıyla basını değil “dokunmatik ekrana basın” talimatını getiriyor. Yazılı basın; gazete okuyan belli bir kitleye hitap ederken, sosyal medyanın etki alanı çok daha geniş ve değişik. Herkesin cep telefonu var, herkes her şeyi yapabiliyor. Geçmişte gazeteciliğin en önemli haberleri siyaset ve Ankara üzerineydi. Günümüzde trend topic diye öne çıkan ve çok izlenen haberlerin birçoğunun siyasetle iligisi olmuyor.
İlgisiz bir kişinin ilgisiz bir çıkışı, her şeyi geçebiliyor. Eskiden gazetecilikte ölçü, satıştı. Tek tek yazarların ne kadar ilgi gördüğünü direkt ölçmek mümkün değildi. Şimdi gözler tıklanma sayısında. Bir geçiş döneminde olduğumuzu düşünüyorum, teknolojideki temponun daha yeni atılımlarla yeni mucizelere kapı açabileceğini sanıyorum.
Sağlıkta henüz bu etkinin yeterli olmadığı ortada. Değişik hastalıkları önceden teşhis ve tedavi edebilecek imkanların artacağına tanık olacağız zamanla. Yazılı basın sonuna kadar direnip, marjinal düzeyde de olsa hayatta kalabilecek mi? Şu anki anlamıyla “televizyon” hükümranlığını ne kadar sürdürebilecek? Daha şimdiden pek televizyon seyretmeyen, hayatında belki tek satır gazete okumamış bir kuşak yetişiyor.
Onlara göre iyi ve kötü ne olacak? Öte yandan, böyle bir dünyada bile muhafazakarlık, milliyetçilik, ırkçılık, dini aşırılık gibi olguların belli bir değişime uğrayarak da olsa hâlâ varlığını sürdürebiliyor ve gençlere cazip geliyor olması, ayrıca ilginç bir durum.
Her tür şiddet ve suç olayına dair haber ve yorumların eskiye göre çok daha hızlı yayılmasından ötürü “Dünya ne kadar kötü bir yer oldu böyle” düşüncesi de yaygınlaşıyor. Oysa ki 1874-1936 arasında yaşamış İngiliz yazar Chesterton “Dünya kötüleşmedi. Sadece haberlerin dolaşımı arttı” demiş.
Yanıbaşımda oğlum Reşat, “Adam sosyal medyayı salladı” diyerek çok izlenen bir haberi gösteriyor. O çok heyecanlanmış, anlatmaya çalışıyor. Bana saçma geliyor.