Ana SayfaGÜNÜN YAZILARISoykırımın çarkına çomak sokan kadın: Ibtihal Aboussad

Soykırımın çarkına çomak sokan kadın: Ibtihal Aboussad

İsrailli gazeteci Yuval ortaya çıkardı; genç yazılımcılar Hint Vanya ve Faslı Ibtihal Microsoft’un 50. Yıl Kutlaması’nda Suriyeli CEO Mustafa Süleyman’ın yüzüne haykırdı. 25 yaşındaki Müslüman yazılım mühendisi Ibtihal Aboussad, sahneye kefiyeh fırlattı ve parmağını kaldırarak Microsoft’un İsrail’in Gazze soykırımına teknolojik altyapı sağlayarak ortak olmasını yüzlerce insanın gözü önünde protesto etti. Filistin’i savunanlar için önemli bir sembole dönüşen Ibtihal Aboussad’ın bu protestosunun arkasında muktedire parmak kaldırma cesareti ve inandıkları veya inanmadıkları şeyler farklı olsa da ayakaltına düşen evrensel insan haklarına ve demokratik hukuk devletine bağlı olan vicdanlı genç insanların dayanışması var.

İsrail’in Batı Şeria’daki işgalini anlatan “No Other Land” belgeseliyle Filistinli yönetmen arkadaşı Basel Adra ile birlikte Filistin’e ilk Oscar ödülünü getiren İsrailli muhalif yönetmen Yuval Abraham; sadece Filistinlilere Berlinale veya Oscar gibi prestijli uluslararası platformlarda alanlarda platform sunduğu için değil, İsrail’in Gazze’de işlediği soykırımı bütün detaylarıyla gözler önüne serdiği için de uzun bir süredir ölüm tehditleri alıyor. Zira Yuval Abraham sadece başarılı bir yönetmen değil, aynı zamanda ordu ve devlet içindeki kaynaklara erişimi nedeniyle en çarpıcı araştırma dosyalarına imza atan, İsrail’in savaş suçlarını en açık delillerle ifşa eden +972 Magazine’nin de genel yayın yönetmeni.

Bu sene “En İyi Belgesel” Oscarı’nı alan No Other Land’in yönetmenleri Basel Adra ve Yuval Abraham

Yuval Abraham, Local Call gibi yerel İsrailli muhalif solcu gazetelerle ve Guardian gibi İsrail’e tepkili yabancı medya organlarıyla işbirliği yaparak İsrail ordusunun içinden bilgi ve itirafları sızdırıyor, bu itirafları temellendiren belgeleri yabancı gazetecilere aktarıyor ve İsrail’in işlediği soykırımı delillendiren dosya haberlerine imza atıyor. Bunlar arasında en çok ses getiren dosya ise Microsoft, Amazon ve Google gibi teknoloji şirketlerinin İsrail’e sağladıkları teknoloji altyapısı ile Gazze soykırımına nasıl ortak olduklarıyla ilgili araştırma oldu.

Yuval Abraham, İsrail’in teknoloji şirketlerinin sağladığı üst düzey imkanlarla Gazze’yi sadece abluka altına almadığını, aynı zamanda “online bir toplama kampına” çevirdiğini ve büyük veri bulutlarıyla, yapay zeka uygulamalarıyla “otomatikleştirilen” bir soykırıma imza attığını, bu sayede İsrailli askerlerin bireysel karar verme aşamalarını minimize ederek bu soykırımı sürdürülebilir kılmaya çalıştığını ortaya çıkarmıştı.

Yuval Abraham tam da bu araştırma nedeniyle belki de İsrail’de en çok nefret edilen gazeteciye dönüştü. İsrail’in Lahey’de yargılandığı soykırım davasına dolaylı da olsa Güney Afrika’dan sonra en çok delil sunan kişi oldu.

Otomatik soykırım

Yuval Abraham’ın geçen sene ortaya çıkardığı üzere İsrail, Gazze’deki soykırımında milyonlarca kişinin verisini barındıran büyük bir veri bulutu ve iki önemli yapay zeka uygulaması kullanıyor. İlk aşamada Lavender, yani Lavanta adındaki bir uygulama ile “askeri hedeflerini” seçiyor. 7 Ekim 2023’ten hemen sonra Gazze’de yaklaşık 40 bin Hamasçının bulunduğunu tahmin eden İsrail, bomba atılmasına yönelik emirleri hızlandırmak adına Gazze’de yaşayan 2 milyon kişiyi 1’den 100’e kadar puanlayan ve sisteme yüklenmiş belirli kriterler ışığında Hamasçı olup olmadığına kanaat getiren bir yapay zeka uygulaması geliştirmişti. Lavender, adres ve telefonlarını sık sık değiştiren, Hamasçıların olduğu belirli Whatsapp gruplarında bulunan kişileri tespit ediyor, bu kişilerin Hamasçı olduğuna kanaat getiriyor ve bir liste hazırlıyor. İsrail istihbaratı bu listeyi kontrol ettiklerinde kendi verilerine göre hata payının %10 olduğunu fark etmiş. Fakat yine de 7 Ekim sonrasında saldırıları hızlandırmak adına ek bir kontrol yapmadan bu yapay zeka uygulamasının hazırladığı listeyi kullanmaya başlamış. Yuval Abraham’a konuşan askerler, kendilerinin sadece “mühür mercii” olduğunu, listedeki her ismin teyidi için sadece 20 saniye ayırdıklarını, bu teyidin de sadece kişinin erkek olup olmadığına yönelik yürütüldüğünü söylemişti. Fakat yapay zeka uygulamasının listesi oldukça sıkıntılıydı. Öncelikle İsrail’in Hamasçılığı belirlediği kriterler muğlaktı. Yuval’a konuşan askerler, sıklıkla Gazze’yi yöneten Hamas ile iletişimde olan, fakat eline silah alıp İsrail’e saldırmamış kişilerin, Gazze içinde faaliyet gösteren görevlilerin de listeye eklendiğini belirtmişti. Fakat en kötüsü, Gazze’de insanlar sık sık telefon değiştirdiği için bir Hamasçının telefon numarası daha sonrasında Hamas ile yakından uzaktan alakası olmayan bir kişiye geçebiliyor veya kalabalık Whatsapp gruplarına insanlar farklı amaçlarla eklenebiliyordu. Ya da eskiden Hamas ile iletişimde olup, şimdi bu iletişimi kesmiş kişiler de çok kolay bir şekilde bu ölüm listelerine giriyordu. Bu durumda Lavender uygulamasını kullanan İsrailli askerler dahi ellerindeki listeye güvenmiyordu. Özellikle askeri yöneticiler daha fazla yeri bombalamak istediğinde ise Lavender’i kullanan kişiler makinenin kriter eşiğini düşürüyor ve orduya daha kalabalık bir liste vererek bombalanacak kişilerin sayısını da hata payını da arttırıyordu.

İkinci aşamada ise yine bir başka yapay zeka uygulaması devreye giriyordu: “Where’s Daddy?” (Babacık Nerede?) Uzun bir süredir Gazze’yi yüksek teknoloji ile gözlemleyen İsrail’in elinde Gazze’deki kişilerin aile konutlarının nerede olduğuna dair detaylı bir liste var. Gözetim teknolojileri ile bu listeleri birleştiren bu yapay zeka uygulaması, Lavender’in ölüm listesindeki kişilerin aile konutlarına girdiği anda İsrail ordusuna bildirimde bulunuyor. İsrail ordusu da bu bilginin ardından aile konutuna bomba atıyor. Bu aile konutlarından İsrail’e herhangi bir saldırı gerçekleşmiyor veya bir askeri yığınak, tesis bulunmuyor. İsrail özellikle Hamasçı olarak tespit ettiği kişileri vurmak için evlerine gitmelerini bekliyor. Böylece İsrail’in “sivil kalkan” argümanının içinin boşluğu da bir kez daha ortaya çıkıyor. Zira İsrail, hedeflerini daha kolay vurmak için sivil konutları tercih ediyor. Bu uygulamadaki sistemsel hata ise oldukça vahim: İsrail’in halihazırda muğlak hedef listesindeki kişiler evlerine girip çıkabiliyor, evlerinde 1 saat kalıp başka bir yere geçebiliyor. İsrail bu bilgileri teyit edemediği için bazen hedef listesindeki kişiler evde olmadığı zaman saldırıyı gerçekleştiriyor. Hedef evde olsa da olmasa da İsrail günün sonunda 1 Hamasçı’yı öldürmek için en az 10-20 sivili katlediyor. 

Her gün bir histeri krizi eşliğinde etik tartışmaları unuturcasına alkışlanan yapay zeka teknolojisi ile işlenen bu soykırımın veri havuzunu oluşturan binlerce bilgiyi sadece orduya ait resmi veri çiftliklerinde depolamak tahmin edilebileceği üzere oldukça zor. İsrail ordusu 7 Ekim’den bu yana veri deposu için hem kaynak hem de fiziki mekan sıkıntısı yaşıyor. Bu nedenle, çareyi Amazon, Google gibi teknoloji şirketlerinden hem Nimbus projesi hem de Microsoft ile yapılan yeni özel sözleşmeler aracılığıyla veri deposu ve yapay zeka teknolojisi satın almakta buluyor. Abraham’a göre, teknik yetersizlikten dolayı İsrail Gazzelilere ait hassas verileri de bu şirketlerin veri havuzlarında depolamaya, herhangi bir saldırıda biri devletin veri havuzu biri özel şirketin veri deposu olmak üzere çift ekran kullanmaya başladı. 

Abraham ve arkadaşlarının ses kayıtlarına ulaşıp paylaştığı “İsrail Ordusunda bilişim teknolojisi” başlıklı konferansta konuşan üst düzey bir askerin anlattığı üzere, bu şirketlerin teknolojileri hem sonsuz bir veri depolama alanı hem de üst düzey bir hız sağlıyor. İsrail böylece bilinçli bir şekilde sivilleri hedef aldığı saldırılarını hızlıca düzenleyebiliyor. Abraham’a konuşan kaynaklara göre bu veri sistemleri kullanılmasaydı aynı anda 30 kişi girince devlet veri sistemlerinin tıkanması, yavaşlaması gibi sorunlar yaşanacak ve saldırılar bu kadar hızlı ve seri düzenlenemeyecekti.

Google çalışanları, şirketlerinde İsrail ile işbirliğinin kesilmesi için oturma eylemi yapıyor

Yuval Abraham’ın bütün berraklığıyla ortaya koyduğu tablo net. İsrail, sadece Gazze’yi abluka altına alıp hedef gözetmeksizin bombalamıyor, aynı zamanda bütün Gazzelileri online bir toplama kampında toplayıp yüksek hata payı oranlarıyla ve muğlak kriterlerle ölüm listeleri oluşturuyor. Teknoloji şirketlerinin İsrail’e sağladığı veri bulutları, birer toplama kampı. İsrail her türlü temel hukuki normu ayaklar altına alarak bu buluttaki telefon numaraları, adreslerden hedeflerini seçiyor, adeta dalga geçer gibi “Babacık nerede?” adlı bir uygulama kullanarak hedefleri bilerek çocukları ve eşleriyle birlikteyken vuruyor. Abraham’ın araştırmasına göre, Silikon Vadisi’nde üretilen veri teknolojileri, İsrail’in elinde online toplama kamplarına ve ölüm listelerine dönüşüyor. İsrail yapay zeka ile soykırımı adeta robotikleştiriyor, İsrailli askerlerin “yapay zekanın bir bildiği vardır” diyerek vicdani yükten kendilerince kurtulmalarına fırsat verecek şekilde uzun vaadeli bir şekilde soykırımın faili olmalarını kolaylaştırıyor, teknolojik uygulamaların sağladığı hız ve estetik ile de soykırımı sterilleştiriyor. 

Abraham ve arkadaşlarının İsrail ile ortaklığını en son deşifre ettiği teknoloji şirketi ise Microsoft.

Yapay zekanın eli kanlanınca

Abraham, Guardian ve Drop Site News’in sızdırdığı belgelere göre, İsrail 7 Ekim’den sonra Microsoft şirketi ile de özel anlaşamalar yaptı. Böylece İsrail’in Google ve Amazon gibi şirketlerle yaptığı 1.2 milyar dolarlık Nimbus projesinin dışında kalan Microsoft da bu “soykırım pastasından” payını aldı. İsrail ordusunun en elit istihbarat birimi Unit 8200, veri depolamak için Microfost Azure’dan veri bulutu ve yapay zeka uygulamasını satın aldı. Abraham’a konuşan İsrailli askerlere göre, Microsoft şirketi çalışanları İsrail ordusuyla adeta “bir askermiş” gibi iletişime geçti, Gazzelilere ait verilerin depolanması ve işletilmesi için altyapının oluşturulması sürecinde çok aktif rol oynadı. Bu altyapı oluşturulma süreci Abraham’a göre 10 milyon dolarlık ve 19 bin saatlik bir işbirliğini kapsıyor. Abraham’a göre Microsoft sadece Azure ile destek sağlamadı, aynı zamanda hissesi olduğu OpenAI şirketinin yapay zeka uygulaması ChatGPT’nin en üst ve en güncel versiyonunu da İsrail ordusunun kullanımına açtı, böylece İsrail milyonlarca Filistinli’nin konum, iş, iletişim bilgilerini içeren verilerini hızlı bir şekilde işledi ve saldırı hedefi seçerken kullandı. Microsoft bütün bu süreci teknoolojik altyapısıyla hızlandırdı, İsrail’in online toplama kamplarının kurulması ve otomatik bir soykırımı işletmesi için bilgi sağladı, işbirliği yaptı.

Bu haberin Ocak 2025’te yayınlanması üzerine halihazırda Microsoft şirketinin Filistin konusunda duyarlı çalışanları arasında bir rahatsızlık başlamış, özellikle Ortadoğu kökenli Müslüman çalışanlar Whatsapp gruplarında örgütlenmeye, CEO ve üst düzey yöneticilerden randevu istemeye, şirket içi toplantılarda İsrail ile yapılan anlaşmaların sona erdirilmesini talep etmeye başlamıştı. Filistin konusunda hassas olan çalışanlar için belki de bu süreçlerde en etkin rol oynayan Microsoft AI’nın CEO’sunun Suriye kökenli bir İngiliz olması ilk bakışta şans gibi gözükebilirdi. Nitekim babası Suriyeli bir taksici olan başarılı iş insanı Mustafa Süleyman, İngiltere’de doğup büyümesine ve İslam’a mesafeli bir ateist olmasına rağmen Müslüman azınlıklarla ilgili sivil toplum projelerinde gönüllü olmuş, özellikle genç Müslümanların entegrasyonu ve uğradıkları ayrımcılıkla mücadele temalı projelerde rol almıştı. Fakat Microsoft AI’nın başında Ortadoğu kökenli ve “Mustafa” isimli birisinin yer alması fayda etmedi. Mustafa’nın CEO olduğu Microsoft AI’nın şemsiye şirketi Microsoft, İsrail ile işbirliğine devam etti.

Geniş kesimlerin ve özellikle genç eğitimli Microsoft yazılımcılarının tepkisine rağmen devam eden bu işbirliğinin, tüm dünyanın dikkatini çekmesini ise 25 yaşındaki genç bir Müslüman yazılım mühendisi kadın sağladı. Fas doğumlu Ibtihal Aboussad, Microsoft’un merkez ofisindeki 50. Yıl Kutlaması’nda şirketin kurucusu Bill Gates’in de gözünün önünde Mustafa Süleyman’ın konuşmasında ayağa kalktı, elindeki kefiyehi Mustafa’nın önüne fırlattı ve bütün cesaretiyle çalıştığı şirketin üzerindeki perdeyi çekip aldı:

“Yazıklar olsun sana. Sen bir savaş vurguncususun. Yapay zekâyı soykırım için kullanmayı bırakın. Filistin’deki soykırım için yapay zekâyı kullanmayı bırakın. Ellerinizde kan var. Tüm Microsoft’un ellerinde kan var. Microsoft çocukları öldürürken ne cüretle kutlama yaparsınız? Hepinize yazıklar olsun.” 

Genç kadın sadece Microsoft’un İsrail’e verdiği desteği gözler önüne sermedi, aynı zamanda Mustafa Süleyman’ın “Suriyeli” olduğunu da vurguladı, böylece yaşanan katliamlara en fazla empati duyması gereken biri olmasına rağmen bu otomatik soykırım çarkının bir parçası olmayı nasıl sürdürdüğünü sorguladı.

Fas’ta doğan ve ardından üniversiteyi yabancı bir öğrenci olarak Harvard’da okuyan 25 yaşındaki Ibtihal Aboussad, sonrasında verdiği röportajlara göre özellikle Ramazan ayında İsrail’e destek veren bir şirkette çalışmanın getirdiği yükü taşıyamadığını fark etmiş ve ettiği her duada Allah’tan kendisine yol göstermesini istemişti. Ibtihal için haksızlıklara karşı susulması, kolun kırılıp yen içinde kalması, kendi evinin, hanesinin, mahallesinin içindeki yalnışlara göz yumulması pek bir seçenek olmasa gerek ki; Microsoft’un en önemli şirket etkiliğinde kendi işverenine karşı başkaldırdı ve Mustafa isimli CEO’suna parmak kaldırarak tepki gösterdi.

Nitekim Ibtihal, Harvard’da öğrenciyken de belki de Amerika’nın en marjinelleştirilmiş ve dışlanmış kesimi olan, özellikle Trump döneminde “halkın düşmanı” ilan edilen trans bireylere yönelik nefret hakkında yazılan kısa bir çalışmanın parçası olmuş; kendisine benzemeyenlerin haklarını da savunacağını göstermiş, Microsoft ve Mustafa Süleyman’ın kaldığı “vicdan sınavını” her kesimin insan hakkı için sesini çıkararak hayliyle geçmişti.

Ibtihal Aboussad bu protestoda başrolleydi, ama yanlız değildi. Hint asıllı göçmen Vaniya Agrawal da Ibtihal’e destek çıkmış ve protestosuna katılmış, ayağa kalkarak kaçak bir konuşma yapmaya çalışmıştı. İki genç yazılımcı da bekledikleri üzere önce salondan, sonra da işten çıkarıldı. Genç kadınlar daha öncesinde bu protestoyu hazırladıkları için başlarına gelecekleri tahmin etmiş, Microsoft çalışanlarına atacakları toplu e-postayı hazırlamış, işten çıkarılacaklarını düşünerek B planlarını oluşturmuştu.

Bir gün bir Yahudi, bir Hintli, bir Faslı…

İsrailli Yahudi Yuval Abraham, Microsoft-İsrail işbirliğini araştırdı ve haberleştirdi. Hint asıllı Vanya ve Faslı Ibtihal ise ortaya çıkan gerçekleri kendi şirketlerinin yüzüne haykırdı. Bir Yahudi, bir Faslı ve bir Hint, böylece binlerce kilometre uzaklıktaki Filistin’in sesini Microsoft’un genel merkezinde haykırmış oldu.

İsrailli solcu bir Yahudi’yi, İslamofobinin muktedir olduğu Hindistan’dan gelen Hint bir yazılımcıyı ve her gece teravih namazı kılan dindar bir Müslüman genç kadını bir araya getiren şey sadece Microsoft’ta yönelik öfke değildi.

Bu genç insanlar, Trump’ın ve Trumpların yükselişiyle birlikte iyice ayaklar altına alınan evrensel hukuk ve insan hakları ilkelerine bağlılıklarıyla harekete geçti. İnandıkları veya inanmadıkları şeyler farklı olsa da her insanın eşit ve belirli temel haklara sahip olduğu düsturuyla adım attı.

Fakat bunun da ötesinde, her biri kendi evinde, kendi mahallesinde, kendi ülkesinde yaşanan haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı susmadıkları, susamadıkları için; “ekmek kapımız” diyip işvereninin hatalarına ortak olmaya devam edemedikleri için bugün Türkiye dahil dünya çapında alkışlanan bir eylemin parçası oldu.

Ibtihal Aboussad, kırmızı çizgileri geçip muktedire parmak kaldırabildiği için bugün Filistin’i yüreğinde ve aklında taşıyanlar için bir cesaret sembolüne dönüştü.

Yuval’ı kendi ülkesini en sert şekilde eleştirmeye, baskılara rağmen gazetecilik yapmaya iten; Vanya’yı kendi mahallesinin duvarlarını yerle bir edip öteki için harekete geçiren, Ibtihal’i kırmızı çizgiyi geçmesini sağlayan da işte bu parmak kaldırma cesareti.

Parmak kaldıranları alkışlamak içinse öncelikle kategorik bir şekilde parmak kaldırma özgürlüğünü savunmak, kırmızı çizgilerin aşılabilir olduğunu kabul etmek gerek.

Oturduğumuz yerden bakıp duygulandığımız, hayran olduğumuz Ibtihal’lerin, Yuval’ların, Vanya’ların sayısının artması için kaldırılan parmakların kırılmaması, “aşılmaması” gereken yeni kırmızı çizgilerin çekilmemesi şart.

Kendimize yönelen parmakları kırıp, uzak diyarlardaki parmakları alkışlamak sadece çelişkili değil, faydasız. Ibtihal Aboussad’lara sahip çıkmak için onları uzaktan alkışlamak, edit videoları eşliğinde duygulanmak yetersiz.

Ibtihal Aboussad’lara sahip çıkmak için yeri geldiğinde muktedire parmak kaldırabildikleri, kırmızı çizgileri sorgulayabildikleri, barışçıl gösteri ve yürüyüş haklarını özgürce kullanabildikleri üniversitelere, kamusal alanlara, meydanlara, şirketlere, etkinliklere ev sahipliği yapmak; yeri geldiğinde bu genç cesur Müslüman kadına “Gel, burada istediğin gibi çalış, gerektiğinde parmağını kaldır, kırmızı çizgini geç” diyecek özgüvene sahip olmak gerek.

İlgilisine öneri-

- Advertisment -