Ana SayfaGÜNÜN YAZILARI‘Suçlusunuz çünkü yanlış yerdesiniz!’ Fiil ceza hukukundan fail ceza hukukuna, koşar adımlarla

‘Suçlusunuz çünkü yanlış yerdesiniz!’ Fiil ceza hukukundan fail ceza hukukuna, koşar adımlarla

Birgün gazetesi muhabirleri suç işledikleri için değil ‘yanlış gazetede’ gazetecilik yapmaya çalıştıkları için gözaltına alındı. İnsanların tercihlerinin ve düşüncelerinin ‘yanlış’ ve dolayısıyla ‘sakıncalı’ ve dolayısıyla ‘suç’ olduğu vehmiyle hareket eden bir iktidar ve tüm bağımsızlığını bir yana koyarak o iktidara tüm enstrümanlarıyla destek veren bir yargı. Yaşadığımız karabasanın özeti kısaca bu maalesef.

Bu sabah bir haber okudum. Sabah gazetesinin bir temsilcisinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nı ziyaretini haberleştiren Birgün gazetesinden iki muhabir gözaltına alınmış. Söz konusu ziyareti daha önce haber yapıp duyuran Sabah gazetesine suç isnadı ve gözaltı yok tabii. Ama haberi haber yapan suçlu!

Neden? Çünkü birisinin niyeti bozuk, toplumun huzurunu kaçırıyor, mutluluğunu engelliyor; diğeri vatan millet aşkı ile yanıp kavrulan, RTÜK Başkanı’nın ideal gazeteci iftiharına mazhar olmuş, kamu yararını gözeten, toplumu mutsuz kılabilecek haberler yapmayı aklından bile geçirmeyen örnek bir gazeteci.

Bir düşünce kalıbı bu.  

İşin aslına bakarsak, devlet gücü kullanarak suçsuz günahsız insanların özgürlüklerinin gasp edilmesi artık sıradanlaştı; her sabah benzer hukuksuzluklara uyandığımız için artık bu kötülükleri maalesef kanıksamış durumdayız. Birçoğumuz gerçekten her gün bu haberlerle mutsuz olmak istemediği için artık umursamıyor ve görmek dahi istemiyor. Böylece bilmiyor, haberi dahi olmuyor ve RTÜK Başkanı’nın da tahmin ettiği gibi daha mutlu oluyor. Bazıları için inanması zor olacak ama bakanlar ve iktidar milletvekilleri arasında dahi böyle insan çok.

“Sabah muhabirleri ‘sendikalı’, Birgün muhabirleri ‘Harranlı'”

Meseleye dönecek olursak, ‘Sabah gazetesinin ziyaret ile ilgili daha önce yaptığı haber suç olmuyor ve o haberi yapanlar gözaltına alınmıyor da neden Birgün gazetesi muhabirleri yapınca suç oluyor?’ sorusunu da aslında meraktan soruyor değiliz. Biliyoruz ki Sabah gazetesi muhabirleri ‘sendikalı’ ama Birgün muhabirleri ‘Harran’lı!

Özellikle mevcut ceza hukuk sistemimizi nasıl tanımlayabiliriz diye düşünürken Ernst Fraenkel’in ‘İkili Devlet’ tabiri aklıma geldi, ama bizdeki gidişat biraz daha farklı. Düşünsenize; İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı iktidar gücünün baş döndürücülüğüyle öylesine aksiyoner bir tutum içerisinde ki, haberi haber yapanların akıbeti üzerine yorum yapan benim gibiler hakkında da bir suç uydurabilir. Nasıl olsa elinde o güç var. Aslında bir başsavcının bu davranış kalıbının da geçmişte örnekleri var, ama yeni bir ceza soruşturmasına davetiye çıkarmaya gerek yok. 

Bu gidişat ülkemizde, özellikle siyasi suçlarda zaten kısıtlı olarak geçerli olan fiil ceza hukukundan fail ceza hukukuna nasıl tüm toplumu kapsayacak şekilde koşar adımlarla yürüdüğümüzü gösteriyor. Kısaca ifade etmek gerekirse, fiil ceza hukuku tüm modern devletlerde olduğu gibi kâğıt üzerinde bizde de geçerli olan ‘suç hukuku’dur, yani cezai sorumluluğu sadece görüşlere veya failin kişiliğine değil, her zaman eylemlere bağlamaktadır. Buna göre cezai sorumluluk, belirli bir suçun işlenmesine ve cezalandırılabilirliğine ilişkin tüm koşulların fiil ve fail açısından karşılanmasını gerektirir. Objektif olarak cezalandırılabilir bir fiilin veya cezalandırılabilir bir sonucun meydana geldiğinin kanıtlanmasının yanı sıra, failin suç işleme konusundaki sübjektif bilgisi ve niyeti (bir suçun kasten işlenmesi) veya istisnai olarak ihmali de buna dâhildir.

Fail hukukunda ise fiilden ziyade fail cezalandırılır. Fail ceza hukuku ileri düzeyde otoriterleşmiş, hukuktan uzaklaşmış, ceza kanunlarını da ancak adamına göre uygulayan ‘ikili’ devletlerde ortaya çıkar. Otoriter devlette herkes potansiyel suçludur. Çünkü otoriter devlet anlayışı ile ülkeyi yönetmeye çalışanlar hep diken üstündedir. Vatandaşlarına güvenmezler, çünkü vatandaşları her an ‘nankörlük’ yapabilir; bu sebeple niyet okurlar, suç fiiline bakarak değil, failin suç işleme potansiyelini hesap ederek önleyici davranırlar. Otoriterleştikçe bu önleme mantığı o kadar öne çekilir ki, artık görüşler ve davranış kalıplarının da ötesine geçilir ve kimliklere bakılır. Yani ceza hukuku mantığına göre ifade edeceksek, artık somut bir zararın ortaya çıkmasını ya da hâlihazırda işlenmiş bir suçun belirtilerinin ortaya çıkmasını beklemez, aksine her türlü riskin gerçekleşmesini önceden önlemeyi amaçlar ve böyle bir devlette polis de yargı da bir suç teşebbüsünü veya eylemi beklemez, reaksiyon değil aksiyon alır, operatif olur, proaktif hareket eder. Tabii ki polisin de yargının da bu tür ön alıcı, proaktif eylemlerinin sınırları da belirlenemez; doğal olarak gerçekleşmesini önlemeye çalıştıkları riskler kadar belirsiz, yani öngörülemez bir biçimde belirsiz kalırlar.

Önleyici devletin mantığı, ulaşılamaz bir idealin peşinde koşmanın aşırılığını ve sınırsızlığını da içerir. Bu anlayışa sahip bir devlet, hiçbir zaman tam olarak tatmin edici bir şekilde hedefini yerine getiremeyeceği için sürekli olarak tetikte ve aksiyonda olur. Artık sadece tehlikeye, genel potansiyel suçluluğa, şüpheye değil riske yönelik önleyici eylem mantığında, vatandaş ile devlet arasındaki ilişkide ispat yükünün genel olarak tersine çevrilmesi de yer almaktadır. Risk her zaman ve her yerde var olduğu için norm haline gelir; tehlikesizlik ise vatandaşın kendi şahsı için kanıtlaması gereken istisnayı oluşturur. Önleyici devletin ruhu budur. Bu kısır döngüde makbul vatandaşlar, makbul olmamakla birlikte şüphelenilmeyen vatandaşlar, sorun çıkarma potansiyeli olanlar, tehlikeli bireyler ve şüpheliler arasındaki ayrım zamanla o kadar bulanıklaşır ki, herkes ve her kesim her an potansiyel şüpheli olabilir.  

Bugün yargı iktidara hizmet yolunda bu mantıkla işletildiği için tüm bunlar yaşanıyor.

Yani Birgün gazetesi muhabirleri suç işledikleri için değil ‘yanlış gazetede’ gazetecilik yapmaya çalıştıkları için gözaltına alındılar; bazı belediye başkanları suç işledikleri için değil ‘yanlış partide’ oldukları için terörist yaftası altında muamele görüp yerlerine kayyum atanıyor. Yolsuzluk herkes için suç değil; ‘yanlış partide olanlar’ veya ‘yanlış siyasi pozisyon alanlar’ için suç.

İnsanların tercihlerinin ve düşüncelerinin ‘yanlış’ ve dolayısıyla ‘sakıncalı’ ve dolayısıyla ‘suç’ olduğu vehmiyle hareket eden bir iktidar ve tüm bağımsızlığını bir yana koyarak o iktidara tüm enstrümanlarıyla destek veren bir yargı. Yaşadığımız karabasanın özeti kısaca bu maalesef.

- Advertisment -