TBMM Kardeşlik Komisyonu, barışın kökleşmesi amacıyla önümüzdeki dönem neler yapılacağını konuşuyor. İlgili kişi ve kurumları dinliyor. Benim de Kürt kimliği konusunda yaşadıklarım, tanık olduklarım var. Bunları, okuyucularımla paylaşmak ve TBMM çalışmalarına destek olmak amacıyla kaleme alıyorum. 1968 ayaklanmasının bir ayağı sosyalizmdi.
Kritik ayağı, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkıydı. Kürt meselesi yasaklıydı. Sosyalistler bir şeyler söylemeye kalkıyor, ağır cezalara çarptırılıyorlardı. Mesela “O konuyu konuşmak sıkar” diyordu bir tecrübeli sosyalist… 1969 yılı. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenciyim. Gençlik hareketinin zirveye tırmandığı “sürekli eylem” günlerindeyiz. Samsun-Ankara “Tam Bağımsızlık İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” yeni bitmiş.
Okulun “Fikir Kulübü Başkanı”yım. Akrabam olduğunu söyleyen bir grup köylü beni görmek üzere geldi. SBF kantininde buluştuk. Soğuk bir kış günü. Gelenler, uzun yün paltolarıyla haşmetli görünüyorlardı. Kırşehir’in Çadırlı Hacı Yusuf Köyü’nden gelmişlerdi.. Yakup ağabey başlarındaydı. Dedemin amcasının oğlu Sumo (İsmail) amca ailenin en büyüğü olarak bizleri görmek, tanımak istediğini söylemişti.
Annem de Ankara’daydı. Birlikte yola çıktık. Kırşehirli Kürt akrabalarımı, dedem Kürt Hüseyin’in köyünü, doğup büyüdüğü toprakları görecektim. Yakup Abi’nin eşi Ümmü Abla, haftada bir gün külüstür bir kamyonun köylüleri şehre götürüp getirdiğini anlattı. Dönüşte Yakup abi bize eşlik edip Kırşehir’e kadar gelmişti. Köyde düğün vardı. Evlenenlerden birisi Almancıydı.
Bana da Viyana’dan alınmış bir mavi gömlek hediye etmişlerdi. Düğünün en ilginç yanlarından birisi köçeklerdi. Akşam Sumo amcanın evinde toplaştık… Anlattılar… Hüseyin dedem, bir kıza aşık olmuş. Bir başka aşığı daha varmış kızın, kavga çıkmış, dedem tüfeği ateşlemiş öldürdüm sanıp kaçmış. Aslında hiç kimseye bir şey olmamış. Sonunda Tarsus’a varmış. Önce Ziyaret Şıhı’nın kızı Cennet’le evlenmiş. Ardından da Tarsus’un Dedeler Köyü’nde oturan babaannemi gece evini basıp kaçırmış..
Rivayete göre dedem babaannemi evin bacasından inerek kaçırmış. İlk eşinden Hayriye halam doğmuş, ikinci eşi olan bababannem Fatma’dan da üç oğlu olmuş. En büyükleri, babam Murtaza. Sumo amca, birkaç gece beni bir kenara çekip, “Kürtçe öğren” dedi. Böylece atalarımızın dilini ve kültürünü yaşatabileceğimizi, dilini kaybeden toplulukların yok olup gittiğini düşünüyordu. Bana çok sayıda Kürtçe kelime öğretmeye uğraştı. “Bunları ezberle” dedi. Hayatının sonuna yaklaşmış bir Kürt köylüsünün derinlerden gelen refleksiydi.
Geçmişimizi anlatıyordu. Henüz bizden saklanan hangi acılar yaşanmıştı bilmiyorduk. Diyarbakır taraflarından geldiklerini, Zaza değil Kırmanç olduklarını söylüyordu. Çok etkilenmiştim. O buluşma benim Kürt meselesiyle ilgimi daha da derinleştirmişti. “Kürt var mıdır, yok mudur? Kürtçe bir dil midir değil midir?” gibi sorular artık geçmişte kalmıştı. Kürt meselesi zaten benim meselemdi… Türkiye’nin bir Kürt meselesi olduğunu Çadırlı Hacı Yusuf köyünde güçlü bir şekilde hissetmiştim. Çadırlı Hacı Yusuf köyünü üç kardeş kurmuş. İlk yerleşim çadırlı olduğu için, köyün adı “Çadırlı” olarak kalmış.