Temsilciler Meclisi üyesi Marie Gluesenkamp Perez, Kamala Harris’in geleneksel Noel partisi için başkan yardımcılarının resmi konutu Naval Observatory’e gittiğinde biraz gergindi. 36 yaşındaki genç siyasetçi Perez, 2022 Kongre ara seçimlerinde Trump’ın 2020 başkanlık seçimlerinde birinci olduğu seçim bölgelerinde Cumhuriyetçi rakiplerini yenerek Temsilciler Meclisi’ne seçilen beş nadir Demokrat Partiliden biriydi.
2016’daki Demokrat Parti önseçimlerinde Hillary Clinton’a karşı sosyalist Bernie Sanders’ı destekleyen Perez, batıdaki Washington eyaletinde muhafazakarların güçlü olduğu kırsal bölgesi 3. Seçim Bölgesi’nde 2022 ara seçimlerinde aday olmuş, Trump’ın 2020’de 51 oy aldığı bölgede %51 ile seçimleri kazanmıştı. Evanjelist bir Meksika göçmeni papazla beyaz bir Amerikalı’nın kızı olan Perez, garsonluk yaparak ekonomi eğitimi almış, bisiklet tamircisi eşiyle birlikte bir otomotiv tamircisi açmıştı.
Perez, muhafazakar seçmenlerin yoğun olduğu kırsal bölgesini Kongre’de farklı bir şekilde temsil etmişti. Birçok Demokratların aksine saldırı silahlarının yasaklanmasına karşı çıkmış, bölgesinde üniversite mezunu olmayanların yoğunluğu nedeniyle Biden’in üniversite ücreti borçlarının affedilmesine yönelik yasa tasarısına ret oyu veren iki Demokrat Partili’den biri olmuştu. Perez’e göre, Biden sadece üniversite mezunlarına değil, lise mezunu işçi sınıfına yönelik de bu tür ekonomik destek paketlerine öncelik vermeliydi. Muhafazakarların yaşadığı bölgelerden seçilen merkez sağa yakın Demokrat Partililerin kurduğu “Blue Dog Koalisyonu” grubuyla birlikte hareket eden Perez, bu nedenle hem sosyal medyanın hem de parti elitlerinin tepkisini çekmişti. En çok da Californialı liberal solcu Demokrat Partililerin. Nitekim bunlardan biri de Kamala Harris’ti. Kamala Harris başkan yardımcılığı döneminde birçok Demokrat Partili Kongre üyesiyle bizzat görüşmesine rağmen Perez ile iletişim kurmamıştı. Bu nedenle Perez partide oldukça gergindi. Birkaç bira içip rahatladıktan sonra kendisinin yanına gelmeyen Kamala Harris ile konuşmaya karar verdi. Evdeki Noel ağaçları plastikti. Harris’in yanına giderek “Sayın Başkan Yardımcısı benim seçim bölgemde bu tür süs ağaçlarının gerçeğini yetiştiriyoruz.” dedi. Harris, Perez’e cevap vermedi, gözlerini devirdi ve yanında uzaklaştı.
Perez, yaşadığı bu olayı düne (8 Kasım 2024) kadar saklı tuttu. Kamala Harris, 5 Kasım 2024 başkanlık seçimlerini Donald J. Trump’a karşı kaybettikten sonra ise ilk işi NYT muhabiri Annie Karni’yi arayıp bu tatsız olayı anlatmak oldu. Zira Kamala Harris; Perez’in seçim bölgesinde Trump’a karşı seçimleri kaybetmişken Perez aynı gün, aynı pusulada gerçekleşen Kongre yarışında Trump’ın desteklediği aşırı sağcı Cumhuriyetçi adayı hezimete uğratmıştı, Trump seçmenlerinin de desteğini almayı başarmıştı. Perez, bir Noel Partisi’nde kendisine göz deviren ve taşra sohbetini hor gören Californialı kozmopolit Demokrat Kamala Harris’ten intikamını seçim bölgesinde ondan daha fazla oy alarak almış, Demokratların “bu hezimeti neden yaşadık?” diye kafa yorduğu bir dönemde kamusal tartışmaya dahil olan ilk isimlerden olmuştu. Perez’e göre yenilginin sebebi enflasyon ve maaşlar arasındaki dengesizlik nedeniyle kredi kartıyla market alışverişi yapmak zorunda kalan Amerikalıları görmeyen, yasadışı göç sorununa, uyuşturucu bağımlılığına çare bulamayan, bu konuları gündeme getirmeyen kibir soslu bir halktan kopukluktu.
Bu genç siyasetçi kadının hikayesi kişisel bir intikamın ötesinde Harris-Trump yarışının da kısa bir röntgeniydi. Zira Kamala Harris’in yenilgisinin ve Trump’ın zaferinin ipuçları Californialı bir liberalin ev partisinde dışlanan taşralı bir Demokratın içine attığı öfkesinde gizliydi.
“It’s the economy, stupid”
Biden gibi geçmişte başkan yardımcılığı yaptıktan sonra tek dönem başkanlık yapan ve ikinci seçimini kaybeden baba Bush’un Demokrat Partili rakibi Bill Clinton’ın danışmanlarından Jim Carville, 1992 seçimlerindeki önemli Clinton zaferini ekonomiye odaklanarak kurgulamıştı. “Değişim”, “ekonomi” ve “sağlık hakkı” üzerine kurgulanan kampanya partinin tabanını genişletmiş, ciddi bir oy alarak Clinton’ı skandallarla ayrılacağı Beyaz Saray’a taşımıştı. Nitekim 2024 seçimlerinin de en temel etkeni “ekonomi” oldu. 2022 Haziran ayında %9.1 ile son 40 yılın en yüksek enflasyonunu yaşayan Amerikan halkı, enflasyonun %2’lere düşmesine rağmen gıda fiyatları ile maaşlar arasındaki dengesizlikten, barınma ve sağlık giderlerinden şikayetçiydi. CNN’nin çıkış anketine göre seçmenin %32’si için en önemli konu başlığı “ekonomiydi”. Ekonomiyi öncelikli mesele gören seçmenin %80’i ise Trump’a oy vermişti. AP’nin sandık çıkış anketine göreyse seçmenin %90’ı gıda fiyatlarından şikayetçiydi. 2020’de ekonominin kötüye gittiğini düşünen seçmenin %81’i Biden’a oy vererek dönemin başkanı Trump’a tepkisini dile getirirken, 2024 seçimlerinde ekonominin kötüye gittiğini düşünen seçmenin %71’i Trump’a oy vermişti.
Trump halkın ekonomiye dair algısının kötü olduğu zamanlarda Beyaz Saray’ı elinde bulunduran partiye yönelik tepkinin üzerinde sörf yapmayı iyi bir şekilde başarmıştı. Büyük ihtimalle bu nedenle ekonomik sıkıntıları diğer demografik gruplara göre daha yoğun hissetme potansiyeline sahip genç, siyah ve Hispanik erkeklerde ciddi bir oy artışı yakaladı. Donald Trump, 2020’e göre üniversite mezunu ve beyaz olmayan erkeklerde 8 puan, siyah erkeklerde 2 puan oy arttırdı. Yine 30 yaş altı erkeklerde %49, Hispanik erkeklerde ise %54 oy oranına ulaştı. Trump %46 ile sandık çıkış anketlerinin yapılmaya başlandığı tarihten bu yana Hispanikler arasında en çok oyu alan Cumhuriyetçi başkan adayı olarak tarihe geçti. Uzun zaman sonra genç seçmen nezdinde oyu arttıran nadir Cumhuriyetçilerden biri oldu.
Donald Trump; seçmenine ekonomiye dair detaylı planlar sunmadı. Hatta önerdiği vergi politikaları, orta alt sınıfların vergi yükünü arttıracak türden. Çin’den gelen mallara yönelik gümrük vergilerinin arttırılması vaadi nedeniyle de birçok ürünün fiyatı daha da artabilir. Fakat buna rağmen bütün kampanyası boyunca Demokratların aksine işçi sınıfına oynadı. McDonalds’ta patates kızartıp arabalı müşterilere servis yaptı; Biden’in Trump seçmenlerine “çöp” demesinin ardından sarı yelekle çöp arabası sürdü.
Kamala Harris ise gıda fiyatlarına artış sınırı koyulması gibi vaatler ve Cortez gibi solcu Demokratların Trump’ın zengin bir iş insanı olmasını, büyük şirketlerin siyasette etkisinin azaltılması vurgulu bir Demokrat Parti kurultayıyla başladığı adaylığında kız kardeşinin Uber’in avukatı olan eşi Tony West’in verdiği akılla bu söylemleri son iki ayda geride bıraktı. Uber’deki görevinden Harris kampanyasında çalışmak için ayrılan Tony West, Politico’ya göre zengin iş insanlarından bağışları artırmak adına Harris’in vurgularını değiştirmesini istedi; Marc Cuban gibi zengin iş insanlarının kampanyada etkin rol almasını sağladı. Elon Musk’ın Demokrat karşılığı gibi kampanyaya dahil olan Cuban, seçimin son arifesinde “Trump’ın ekibinde zeki ve güçlü kadın yok” diyerek kadın seçmenin konuşulduğu bir kampanyada karşı tarafa iyi bir koz vererek “üstüne düşeni fazlasıyla yaptı”.
Kamala Harris ile Noel partisinde sohbet etmeye çalışan Perez, plastik ağaçlardan nefret ettiğinden değil, kendi bölgesindeki beyaz işçi sınıfının önemli bir gelir kaynağını aktarmak için “gerçek ağaçlardan” bahsetmek istemişti. Harris’in Perez’e göz devirmesi aslında bütün kampanyasına yansıyan sistematik bir problemdi. Harris gündelik hayattaki ekonomik sıkıntıları kampanyasında yeterince vurgulayamadı.
Trans sporculardan, kürtaj hakkına kültür savaşları
Erkeklerde oy oranı %55’iken, kadınlarda %45 olan Trump ise, bu kostümlü işçi sınıfı gösterisinin yanına özellikle erkek seçmene yeni bir argüman daha sundu. Seçime bir ay kala, Kamala Harris’in geçmişte mahkumların cinsiyet değişikliği ameliyatı olabilmesini desteklediğini açıkladığı görüntülerini paylaşarak Harris’in trans kadınların kadın spor kulvarlarında oynayabilmesini istediğini vurguladığı bir reklam yayınladı: “Kamala is for they/them; Trump is for you” (Onlar için Kamala, senin için Trump). Bu reklam 41 milyon dolar harcanarak kritik eyaletlerde yoğun bir şekilde kullanıldı, neredeyse Trump’ın seçimin son düzlüğünde en çok üzerinde durduğu konu oldu.
Büyük ihtimalle bu yaz olimpiyatlardaki Cezayirli boksör Imane Khelif üzerine yeniden gündeme düşen sosyal medya tartışmaları, Elon Musk’ın trans kızına duyduğu öfke nedeniyle bu konuya şevkle dahil oluşuyla daha da harlandı. Her ne kadar seçmenin birincil olarak önem vermediği bir konu olsa da özellikle ekonomik sıkıntılar nedeniyle Trump’a yönelişi bu tarz kültürel tartışmalarda daha muhafazakar tarafta duran erkekler açısından daha da kolaylaştırdı, Harris’in “halkın gerçek gündeminden kopuk radikal Californialı” imajını güçlendirdi. Nitekim Trump kampanyasının reklamında Harris’i eleştirenler bizzat ünlü siyah erkek podcast yayıncılarıydı. Trump, Harris’i kendi “siyah erkek kardeşleriyle” karşı karşıya getirmeye çalışmıştı.
Barack Obama’nın siyah erkekleri elini cebine atarak uyarması ve kendisini destekledikleri heyecanla Kamala Harris’i desteklemelerini istemesi pek işe yaramadı ve Trump az da olsa siyah erkeklerde oy oranını arttırdı. Kamala Harris kampanyası, trans meselesine “bu konu seçmeni ilgilendirmiyor” diyerek yanıt vermedi. Biden’in ekibinde çalışanlara göre bu seçimin kaderini etkileyen bir hamleydi. Seçim hezimetinden sonra medyaya anonim demeç veren bazı Biden çalışanları, Biden’in aday olması durumunda trans sporcuların kadın takımlarında yer almasına açıkça karşı çıkacağını belirtti, Kamala Harris’in bu konudaki sessizliğinin Trump’a oy akışını hızlandırdığını ileri sürdü.
Kamala Harris ise başka bir kültür savaşının neferi oldu. ABD siyasetinin emektar polemiklerinden biri olan kürtaj hakkı. Fakat 2024 seçimleri, Yüksek Mahkeme’nin kürtajı federal düzeyde korunan bir hak olmadığına ve eyaletlerin kürtaj yasaklarını öngörebileceğine dair verdiği kararından sonraki ilk seçim olduğu için bu sefer tartışmanın dozu yüksekti. Birçok Cumhuriyetçi eyalet, bu karardan sonra ensest, tecavüz sonucu gebelik ve can sağlığı istisnalarında dahi kürtajı yasaklayan ağır yasaklar kabul etmiş; Trump ise radikal muhafazakarlarla arasına mesafe koyarak federal düzeyde bir kürtaj yasağını desteklemeyeceğini, bu kararı eyaletlere bırakacağını açıklamıştı. Hatta Melania Trump tam seçimin son arifesinde kendi anı kitabının tanıtımını kürtaj hakkını dolaylı yoldan savunan bir videoyla yapmış, muhafazakar kürtaj karşıtlarının tepkisini çekmişti. Harris kampanyası, Trump’ın sözünü tutmayacağını ve Cumhuriyetçilerin Kongre’de çoğunluk sağlaması durumunda kabul edeceği federal bir yasağı onaylayacağını ileri sürerek özellikle geçmişten bugüne önemli oranlarda Cumhuriyetçilere oy veren orta sınıf veya eğitimli beyaz kadınlara seslendi.
Fakat kadın tuvaletlerine yapıştırılan “oyunuz gizli, kürtaj ise bir hak” notları işe yaramadı, Kamala Harris beyaz kadın seçmende çok oy arttırdı. Harris’in beyaz kadınlara yönelik yoğun kampanyası meyvesini sadece üniversite mezunu beyaz kadınlarda verdi. Harris, Clinton ve Biden’dan daha fazla bu kesimin desteğini alarak CNN sandık çıkış anketine göre 3.5 puan oy artırdı. Zira Florida gibi bazı eyaletlerde Trumpçı kadınlar kürtaj hakkını eyalet nezdinde genişleten referandumlarda kürtaj lehine oy vermiş, fakat genel seçimde Trump’a basmıştı. Aynı pusulada yer alan farklı seçimler, kürtaj yasaklarına tepkili fakat Kamala Harris’e güvenmeyen kadınların elini rahatlatmış, Trump’a oy verirken kürtaj hakkına sahip çıkmayı kolaylaştırmıştı.
Hem Trump hem Harris bu kültür savaşında oldukça dar belirledikleri hedef kitlelerine ulaşmak için podcastleri kullandı. Harris, kadınların dinlediği “Call me Daddy” programına, Trump ise genç erkeklerin dinlediği popüler ne kadar program varsa hepsine konuk oldu. En büyük ilgiyi ise özellikle genç erkeklerin yoğun bir şekilde takip ettiği Joe Rogan’ın podcasti gördü. Trump kampanyasının üç önemli ismi Trump, başkan yardımcısı adayı J.D. Vance ve Elon Musk programa konuk oldu; Trump’ın yayını Youtube’da 47 milyon kez görüntülendi. Joe Rogan, seçimden hemen önce Elon Musk ile yaptığı söyleşiden etkilenerek Trump’a son dakika destek açıklaması yaptı. Kamala Harris ise bu rakamlara ulaşamadı, zira davet edilmesine rağmen Joe Rogan’ın programına katılmadı.
Trump’ın tövbe kapısı, Demokratların iptal kültürü
Kamala Harris günde iki üç miting yaptığı yoğun programı nedeniyle Joe Rogan’ın Texas’taki stüdyosuna gitmek istemeyip Rogan’ı başkente çağırmış, günün sonunda söyleşi yapılamamıştı. Pandemi döneminde COVİD aşısıyla ilgili yalan bilgileri paylaşması başta olmak üzere Demokratların tepkisini çeken Rogan’a yönelik Harris kampanyasının bir önyargı veya Harris’in Rogan’ın sert soruları karşısında iyi bir performans sergileyememesi gibi bir korku beslemesi olağan. Kamala Harris bütün kampanya boyunca önceden hazırlanmış konuşmaları okuduğu mitinglere ağırlık verdi, doğaçlama ve önceden bilinmeyen sorulara yanıt verdiği söyleşilerden kaçındı. Fakat Harris kampanyasının Joe Rogan fırsatını kaçırması, sadece kaçan bir reklam fırsatı değil, Demokratların sterillik takıntısının da bir uzantısıydı. Demokrat Partililer, kendileriyle her konuda aynı sayfada olmayanlarla bir arada olmak konusunda zorlanırken, Trump tam tersi özellikle 2024 kampanyasında adeta bir tövbe kapısı gibi hareket etti, herkese “gel” dedi.
Başkan yardımcısı adayı olarak geçmişte kendisine “Hitler” diyen Trump karşıtı bir Cumhuriyetçi olan J.D. Vance’i seçti, önseçimde kendisine rakip olan Hint Cumhuriyetçi Vivek Ramasvany’i yanından ayırmadı, önce Demokrat Parti’den şansını deneyen ardından bağımsız başkan adayı olan Robert F. Kennedy Jr.’e kabinede görev teklif ederek kampanyasına dahil etti, geçmişte Bernie Sanders’in ekibinde yer alan solcu ve savaş karşıtı Demokrat Partili Tulsi Gabbard’ı ekibine dahil etti, Cumhuriyetçilere yönelik bilinen bir sempatisi olmayan, fakat Biden yönetimi tarafından kendisini ilgilendiren birçok konuda süreçlere dahil edilmediği için öfkelenen Elon Musk’ı yanına aldı. Joe Rogan da 2020’de Bernie Sanders’a destek açıklayan, geçmişte Obama’yı öven, Demokrat Parti’ye sempatiyle bakan bir isim. Bu isimlerin hepsi oldukça tartışmalı, radikal açıklamaları olan kişiler. Demokrat Parti’de tutunma şansları pek yoktu. Fakat yine de hepsi iki partiyi de geçmişte eleştirdikleri için ortada duran, müesses nizama öfke duyan, ekonomik sorunlardan, küresel kaostan endişelenen bağımsız seçmene hitap eden farklı kanaat önderleri. Trump bu kişilerle adeta seçim öncesi ittifak kurarak tabanını genişletmeye, özellikle genç seçmene hitap etmeye çalıştı. Nitekim işe yaradı. Demokratların güçlü olduğu New Jersey, New York, California gibi eyaletlerde dahi oy arttırdı, ülke genelinde Demokrat Partili rakibinden fazla oy elde ederek “popular vote” alıp da başkan seçilen nadir Cumhuriyetçilerden biri oldu. Trump Demokrat Parti’de tutunamamış kişileri yanına alarak partinin seçmenine de göz kırptı, işe de yaradı.
Demokratlar öyle ya da böyle iki partiye de önyargılı bakan, güvenmeyen, müessses nizam karşıtlarında etkili olan bu tür isimleri Trump’a kaybederken; yanlarına karşı tarafın en sevilmeyen “looser”larını aldı.
Kamala Harris, dahil olduğu Biden yönetiminin Gazze soykırımına Amerikan bombalarıyla ortak olduğu bir dönemde tozlu raflardan Ortadoğu’yu kana bulayan oğul Bush dönemi başkan yardımcısı Dick Cheney ve ailesini indirdi. Dick Cheney’in kızı Liz Cheney ile birlikte 250 bin Arap Müslüman seçmenin yaşadığı Michigan’da el ele dolaştı.
Trump’ın imamı, Harris’in savaş çığırtkanı
%70 oranıyla İsrail’e silah yardımının kesilmesini isteyen parti tabanını duymamazlıktan gelen Kamala Harris, Gazze konusunda bir parçası olduğu Biden hükümetinden kendisini ayıramadı ve özellikle Michigan’daki 250 bin Arap Amerikalı’yı kaybetme pahasına hareket etti. Michigan’da Trump, Harris’in 80 bin oy önünde bitirdi. Boynunda kefiyesini çıkarmayan Yeşiller Partisi adayı Jill Stein ise 45 bin oy aldı. Seçim döneminde yaşanan en şaşırtıcı gelişme ise Müslümanların çoğunluk olduğu tek Amerikan şehri olan ve özellikle Lübnan asıllı Arapların yaşadığı 100 bin kişilik Dearborn kentinin oy tercihiydi. 2020’de Biden’in %80 ile büyük zafer kazandığı kentte, katılım %54’te kalmış, Trump %42 ile birinci, Kamala Harris %36 ile ikinci, Yeşiller Partisi ise %18 ile üçüncü olmuştu. Senatörlük yarışını ise Demokrat Parti’nin Amerikalı Yahudi adayı Elissa Slotkin %41, Filistin asıllı Demokrat Partili Rashida Tlaib ise Temsilciler Meclisi yarışını %62 ile birinci bitirdi.
Elissa Slotkin geçmişte Rashida Tlaib ile “nehirden denize özgür Filistin” sloganı nedeniyle tartışmış sıkı bir İsrail destekçisi ve Irak’ta görev yapan eski bir CIA görevlisi olmasına rağmen, son dönemlerde İsrail’e silah ambargosu seçeneğini dillendirerek Biden yönetimiyle arasına az da olsa mesafe koymuş, nüanslı bir kampanya yapmıştı. Böylece Dearbornlu Arap Müslümanlar, aynı pusulada yer alan İsrail destekçisi bir Cumhuriyetçi başkan adayına, İsrail destekçisi Amerikalı bir Yahudi Demokrat’a ve Filistin asıllı Rashida Tlaib’e aynı anda oy vererek tuhaf bir kombinasyonu tercih etmişti.
Birbirinden farklı isimlerin karşılık bulduğu bu kritik kentte bir tek Kamala Harris karşılık bulamamıştı. Zira Slotkin bütün seçim dönemi boyunca Arap liderlerle görüşen bir isimdi, Rashida Tlaib ise bizzat sokak siyasetinden geliyordu. Trump ise kızı Tiffany Trump’ın Lübnanlı eşi Michael Boulos’un babası ve dış politika danışmanı Richard Grenell aracılığıyla Müslüman toplumuyla iletişim kurmuş, mitinglerine cübbeli imamlarla birlikte çıkmış, hatta ailesiyle birlikte son mitingini yaptığı Michigan’da kürsüdeki son konuşma hakkını kendisini destekleyen Müslüman bir Demokrat Partili belediye başkanına bırakmıştı.
Kamala Harris ise Biden’in fiili olarak tek başına yarıştığı önseçimde Gazze için 100 bin tepki oyu veren Michigan halkının tepkisini duymamış, ailesini Gazze ve Lübnan’da kaybedenlerle görüşmemiş, Demokrat Parti adaylık kurultayında Filistinli Demokrat bir konuşmacının beş dakika dahi konuşmasına izin vermemişti. Böylece Gazze soykırımının bütün duygusal tepkisi kendisine yüklenmişti. Mitinglerdeki Gazze göstericilerine “Ben konuşuyorum” diye çıkıştığı anlar da bu öfkeyi besledi. Kamala Harris, bu konuda net bir duruş, çözüm, empati sergilemeyerek tuhaf bir şekilde Batı Şeria’nın ilhakını onaylama potansiyeline sahip Trump’ın gerisine düştü.
Üstüne üstlük bugün Trump’ın çok sert bir şekilde eleştirdiği savaş çığırtkanı eski Cumhuriyetçi elitlerin temsilcisi, Irak’ın ve Afganistan’ın işgalinin akıl hocalarından Cheney ailesinin desteğini keyifle karşıladı, Dick Cheney’in Temsilciler Meclisi eski üyesi kızı Liz Cheney ile birlikte kampanya yaparak Trump karşıtı Cumhuriyetçilere seslendi. Trump, Kamala Harris’in Cheney ile birlikte kampanya yapmasını sık sık eleştirdi, Harris’in “savaşın adayı” olduğunu, Biden döneminde Gazze ve Ukrayna’da ABD’nin dahil olduğu savaşlar çıktığını hatırlattı. Daha sıkı bir İsrail destekçisi olsa da “barış” vurgusunu Harris’ten daha sık yaptı. Günün sonunda 80 bin oyla sonucun belirlendiği Michigan’da birçok Müslüman ya sandığa gitmedi ya da tepki oylarıyla Trump veya Yeşiller Partisi’ne bastı.
Fakat bu Gazze polemiği sadece Michigan ile sınırlı olmayabilir. Zira Gazze soykırımı hem birçok genç, solcu Demokratın sandık motivasyonunu kırma potansiyeline hem de Trump’ın “barış” mesajı ve Müslümanların oyuna talip olması Biden yönetiminin savaş ve kaosla özdeştiren algıları besleme sahip bir tartışma.
Günün sonunda başkanken azledilmesi için geçmişte oy kullandığı için Trump’ın cadı avının hedefi olup kendi seçim bölgesinde Trumpçı çocukluk arkadaşının 40 puan gerisinde oy alarak önseçimi kaybedip Kongre’den ayrılan Liz Cheney, Kamala Harris’e pek fazla oy getiremedi. Ama “savaşın” adayı algısını güçlendirdi, Trump’ın “barış” mesajının altını doldurdu. Zira eski bir Demokrat Partili ve gazi olan Tulsi Gabbard gibi isimler Trump’a Ortadoğu’ya müdahaleleri azaltacak gibi argümanlarla destek olmuş, Cheney’i ve temsil ettiği eski neocon, müdahaleci Cumhuriyetçi Parti elitlerini dillerinden düşürmemişti. Zaten Trump 2016’dan beri tam da böyle bir zihniyet ile mücadele ederek zirveyi adım adım tırmanmıştı.
Trump bir yandan İsrail’e destek açıklamaları yaparken bir yandan bu konu hakkında net bir duruş ve Biden’dan farklılık göstermeyen Kamala Harris’i istediği gibi resmediyor, Cumhuriyetçiler Pennslyvania’daki 80 bin Yahudi seçmene “Harris, Filistinci”, Michigan’daki Müslümanlara “Harris, İsrailci” reklamları yolluyor, rakibinin hikayesini yazıyordu.
Kamala Harris’in yazamadığı kişisel hikayesini, Trump büyük bir şevkle oturup kendi yazdı. Kendi tweetlerini ekran karşısında doğaçlama bir şekilde yazdığı gibi büyük bir keyifle renksiz ve hikayesiz rakibini dilediğince resmetti.
Bu pek de şaşırtıcı değildi, çünkü Kamala Harris konuk olduğu The View programında Biden’dan farkını ortaya koymayarak, sadece Biden’dan farklı olarak Cumhuriyetçi bir bakanı atayacağını belirterek ve halk onayı düşük bir yönetiminin “gururlu” yüzü olmaya devam ederek değişim vaadi olmayan, renksiz ve hikayesiz bir kampanya yapmayı tercih etmiş; Biden yönetiminden kendisini ayırmamıştı.
Biden halktaki karşılığıyla hem Kamala Harris’i aşağıya çekmiş, hem de adaylıktan son anda vazgeçerek Donald Trump’ın önünü iyice açmıştı. Belki de Harris’in yenilgisinin en büyük sebeplerinden biri sadece 100 gün kampanya yapması ve Amerikan demokrasisinin olağan akışına uygun olarak bir önseçimden çıkmamasıydı.
Halk için halka rağmen
Uzun bir süredir “For the people” (halk için) sloganını kullanan Kamala Harris, 2024 Demokrat Parti başkan adaylığı önseçiminde 14 milyon Amerikalı’nın oyunu alan Biden’in aksine tek bir seçmenin oyunu almamış bir başkan adayıydı. Joe Biden, münazarada rezil olmak yerine önseçim süreci başlamadan önce 2024 yarışında aday olmayacağını açıklasaydı veya daha erken çekilseydi Demokratlar çok çeşitli bir aday havuzuyla önseçime gidecekti. California, Michigan, Pennslyvania, Illinois gibi eyaletlerin popüler valileri, Gazze nedeniyle tepkili sol kanat, Pete Buttigieg gibi Biden kabinesi isimleri belki Kamala Harris ile kıran kırana yarışacak, günün sonunda Harris yine önseçimi kazansaydı bile daha bilenerek, farklı konularda pozisyonlarını test ederek, seçmenle iletişim kurarak, kapı kapı gezerek, medya antremanını yaparak Trump’ın karşısına çıkacaktı. Belki Demokrat Parti bu kadar iç tartışmanın olduğu bir önseçimde Gazze’den sosyal devlete, düzensiz göçten kültürel tartışmalara bir dengeye kavuşacak, fikirler sınana sınana elenecek, harmanlanacaktı. Belki de Kamala Harris yerine çok daha iyi isimler öne çıkacaktı. Zira Trump’ın kazandığı kritik eyaletler Nevada, Arizona, Wisconsin ve Michigan’da Kamala Harris ile aynı pusulada yer alan Demokrat senatör adayları; North Carolina’da ise valilik, sekreterlik, savcılık gibi önemli eyalet seçimlerindeki Demokrat adaylar Cumhuriyetçi ve Trumpçı rakiplerini yendi.
Kamala Harris, partisinin vali ve senatör adaylarının gerisinde bir performans sergiledi. Bu durum sadece kritik eyaletlerle de sınırlı değil. Demokratların bir “aday” problemi olduğu tartışmasız.
Bu açıdan Kamala Harris’in Trump’ın karşısında pusulaya çıkmasından önce halk nezdinde tartılması ve diğer adaylarla karşılaştırılması şarttı. Bu testi bu şekilde geçseydi birçok konuda daha dirençli olacak, en azından haftalarca süren zorlu bir önseçim sonucunda sahici bir hikaye, duruş yazmak zorunda kalacaktı. Eğer önseçimi kazanmak isteseydi tabii.
Günün sonunda Kamala Harris, Wisconsin’deki 30 bin, Michigan’daki 80 bin ve Pennslyvania’daki 150 bin oy farkını kapayıp Trump seçmeninin veya sandığa gitmeyen, Yeşillere veren Demokrat Partililerinin veya bağımsızların oyunu alabilseydi ülke genelinde genel oyu kaybetmesine rağmen 270 delegeye ulaşacak ve seçimleri kazanacaktı. Biden’in adaylıktan geç çekilmesi, Kamala Harris’in sadece 100 gün içerisinde çoktan kaybedilmiş bir seçimi döndürmeye çalışması, hikayesini bulmak için yeterli zamana sahip olmaması büyük bir etkendi. Obama’nın eski danışmanlarından oluşan PodSaveAmerica’nın yayıncılarının aktardığına göre Biden ekibi adaylıktan çekilmeden önce yaptıkları anketlere göre Trump bugün olduğu gibi 300 delegeye değil, 400 delegeye ulaşarak çok daha ezici bir zafer elde ediyor gözüküyordu. Bu seçim aslında Biden’in adaylıkta ısrar etmesiyle birlikte çoktan kaybedilmişti. Mesele bu noktadan sonrasında işleri tersine döndürmekti.
Demokrat Parti’de başkan adaylığı önseçim süreci 2023’te başlasaydı; Kamala Harris daha önceden kampanya yapabilir, bu üç kritik eyalette aradaki farkı kapayabilecek popüler başka bir Demokrat Partili ivme yakalayıp Harris yerine yeni bir aday seçilebilirdi.
Bu kaçan fırsatı ilk dile getiren ise Biden’in adaylıktan çektirilmesi sürecinde en etkin isimlerden biri olan Nancy Pelosi oldu. Pelosi de Biden’in erken çekilmesi durumunda açık bir önseçim yapabileceklerini ve “kazanacak adayı” seçmenle birlikte belirleyebileceklerini söyledi. Fakat bu sözlerin bugün bir anlamı yok, çünkü Demokrat Partililer çoktan birbirini suçlamaya başladı ve bu tür eleştirileri göğüsleyebilecek bir parti “lideri” artık yok.
Kurumsallaşan Trumpizm, dağılan Demokratlar
Bernie Sanders gibi sol Demokratlar partinin sosyal devlet politikalarından uzaklaşmasını ve Gazze soykırımına ortak olmasını sebep gösterirken merkez solcu Demokratlar “woke” siyaseti ve kimlik politikalarını suçluyor. Kimlik siyaseti konusunda farklı düşünenler de mevcut siyah feminist ve New York Times yazarı Tressie McMillan Cottom’a göre Kamala Harris ne kadın ne de siyah kimliğini vurguladı ve tamamen “beyazlık” ve “erkeklik” üzerine kimlik siyaseti yapan Trump’a yanıt veremedi, kendi hikayesini yazamadı.
Bu nedenle kürtaj meselesindeki mesajlarının vurgusu zayıf kaldı, siyah ve Hispanik erkeklerin beyaz üstünlükçü bir siyasi harekete kerhen de olsa destek vermesine sebep olundu.
Seçim hezimetinin nedenlerini düşünmek dışında bu sıralar Demokratların uğraştığı başka bir hobi daha var: Seçmeni aşağılamak. Sivil hak aktivisti siyahlardan Al Sharpton, Trump’a oy veren Hispanik erkeklerin cinsiyetçi ve siyah düşmanı, siyah erkeklerin ise kadın düşmanı olduğunu söyledi; bazı TV sunucuları Trump’a oy veren Hispanik erkeklerin eşlerinin sınırdışı edilmesini hak ettiklerini belirtti.
Seçmeni aşağılamak yerine özellikle sisteme yönelik mevcut öfkeyi doğru bir şekilde yönlendirecek bir siyaset anlayışı belirlenmesini, Trump’a oy veren genç erkeklere daha sahici ve hikayesi olan kişilerle ulaşılmasını, geçim, barınma, beslenme ve sağlık konularında sıkıntı yaşayan halkın gündelik dertlerine somut çözümler önerilmesini savunan ve bu doğrultuda yeni bir medya ve iletişim modelinin kurgulanmasını, CNN, NBC gibi artık Demokrat Parti’nin yankı odasına dönüşen, ortada duran seçmene ulaşamayan kanallara ağırlık verilmemesi gerektiğini söyleyenlerden biri de Amerikan solunun en ünlü Twitch yayıncılarından Hasan Piker, nam-ı diğer Hasan Abi.
Kutuplaşmanın gelebileceği düzeye doğduğu Türkiye’den şerbetli Hasan Abi’ye göre Demokratların Trump’a kaptırdıkları seçmen gruplarını kazanmaları için siyasi vaatlerini somutlaştırmaları, gerçek sorunlara değinmeleri ve en önemlisi kendi hikayelerini tarafsız duran, geniş kitlelere seslenebilen, her iki partiye de mesafeli duran müesses nizamdan umudunu kesen kitlelelere aktarabilecek yeni isimlere, sosyal medya fenomenlerine, yayıncılara, siyasetçilere, gençlere ihtiyacı var.
Demokratlar lidersiz bir şekilde kaybedilmiş bir seçimin kavgasını verirken ise Trump 2020 seçimlerinden bu yana profesyonel bir şekilde yürüttüğü kampanyasının ekmeğini yiyor. Beyaz Saray Genel Sekreteri olarak atayacağı Susie Wiles sayesinde 2020 hezimetinden sonra önce kampanya ekibini ve finansal durumunu toparlayan Trump, asla sahadan inmemiş, önce Cumhuriyetçi Parti içerisindeki Liz Cheney gibi rakiplerini teker teker önseçimlerde kaybettirirek avlamış, ardından açılan davalara rağmen büyük bir önseçim zaferi ilan etmişti. Bütün bunlar olurken ekibi think-tanklerle çalışarak detaylı politika önerileri hazırladı, CV’leri değerlendirdi, olası kabine listesi oluşturdu. Trump 2016’nın aksine çok daha hazırlıklı, kurumsal, kimlerle çalışacağını bilen ve en önemlisi artık kendisine sadık isimleri atamak isteyen biri. Senato’nun Cumhuriyetçilere geçmesi, Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçilere geçmesinin muhtemel olduğu, Yüksek Mahkeme’nin muhafazakarların çoğunluğunda bulunduğu bir dönemde artık Trump’ın önünde hiçbir engel yok.
2016-2020 arasındaki ilk başkanlık döneminde Trump her adımda kendisini Kongre’deki Demokratların, derin devletin veya Cumhuriyetçi Parti içindeki Trump karşıtlarının engellediğini söylemiş, kabinesi durmadan değişmiş, aralıksız bir şekilde sızlanmıştı. Şimdi önünde hiçbir engel yok. Ülke genelinde halkın genel oyunu almış, bütün kritik eyaletleri kazanmış, partisinde hakimiyeti ele geçirmiş, ABD’nin bütün kurumlarında hakimiyeti sağlamış durumda.
Bugüne kadar üzerinde sörf yaptığı enflasyon, göç, Çin ile rekabet, artan küresel kaos gibi sorunlara çözüm bulması için elinde her türlü araç var.
Başarabilecek mi?
Meçhul. Fakat Kamala Harris’e karşı seçim kazanmaktan daha zor olacağı kesin.
Trump en büyük sınavını verirken, Demokratlar ise şimdiden 2026 ara seçimlerine, 2028 başkanlık yarışına hazırlanmak, Californialı bir liberalin plastik ağaçlı Noel partisinde hor görülen o taşralı genç kadının kalbini yeniden kazanmak zorunda.
Yoksa Trumpizm’in safına geçip Demokratları büyük metropollere ve sahil şeritlerindeki emekli kasabalarına sıkıştılaranların sayısı her seçimde artacak gibi duruyor.