1991 yazıydı. Almanya’daydık. Hamburg Senatosu’nun davetiyle gelmiştik. İlk senemizin sonuydu. Yaz tatilini geçirmek amacıyla 3 haftalığına Hamburg’dan Tunus’un Cerba Adası’na gittik. Cerba, Barbaros Hayrettin Paşa’nın ele geçirdiği eski bir Osmanlı adasıydı.
Birkaç gün içinde Reşat’la birlikte küçük adanın her yanını keşfetmiştik. Adadan çıkıp Tunus’un başka yörelerini de görmek istiyorduk. Sorduk, soruşturduk, Cerba’ya en yakın şehir olarak Gabes’e gitmeye karar verdik. İpek “Bu sıcakta çölde ne işiniz var?” diyerek, kendisi gelmediği gibi bizim de gitmemizi istemedi.
Neyse, sabahları Cerba Adası’ndan bir otobüsün Gabes’e gittiğini ve akşam da döndüğünü öğrendik. Sabahleyin otobüse bindik ve bir saatlik bir yolculuktan sonra çölün ortasındaki Gabes kentine geldik. Cerba Adası ile çöl arasındaki köprü ve geçiş hem ürkütücü hem görkemliydi. Gabes o zamanlar küçük ve yoksul bir kentti. Şehirde dolaştık, alışveriş yaptık.
Bu arada dönercilik yapan bir Türk’le tanıştık. Tunus, Fransız geçmişinin de etkisiyle aşırı dindar olmayan bir ülke. Aslında o zaman da kısmen öyleydi. Özellikle turistik yörelerde laik bir hayat hüküm sürüyordu.
Cerba Adası tam anlamıyla modern yaşamın egemen olduğu bir yöreydi. Çöldeki yoksul Gabes kenti ise biraz daha dindardı. Akşam dört sıralarında Cerba’ya gidecek olan otobüsün durağında beklemeye başladık. Otobüs geldi, bindik. Şoför bize dönerek söylenmeye başladı. Söylediklerinin arasında anladığımız iki kelimeden ne demek istediğini anladık. “Şort memnu” diyordu.
Yani “Siz şortlusunuz bu otobüse binemezsiniz, inin aşağı” diyerek bizim inmemizi istiyordu. Halbuki aynı otobüse Cerba Adası’ndan bu şortlu halimizle binmiştik, kimse “Binemezsiniz” dememişti. Bunu söyledik. Dinletemedik, çaresiz otobüsten indik. Bu yaşadığımız, Tunus’taki gelgitli yasakçılığın bir örneğiydi. Turistik adada geçerli olanlar, çölde geçerli olmayabiliyordu. Ortada kaldık.
Dönerci Türk’e gittik. “Abi size pantolon alalım” dedi. Ama otobüs gitmişti ve başkaca da bir otobüs yoktu. Taksicilere gittik. “Adaya geçmeyiz, feribotun orada bırakırız” diyorlardı. Sonunda iki Fransız bulduk ve feribota kadar gitmeye razı olduk.
“Karşıya geçer bir yolunu buluruz” diye düşündük. Ortalık karardı. Maceralı bir dönüş yolculuğunun ardından otele ulaştık. İpek heyecan ve merakla bizi bekliyordu.
Gannuşi ve hayal kırıklığı
Bugüne dönersek… Tunus’un (demokratik) İslamcı partisi En Nahda’nın lideri Gannuşi önceki gün tutuklandı. Tunus’ta laiklerle muhafazakarlar arasında bir uzlaşma zemini arayan Gannuşi, geleceği belli olmayan bir tehdidin altında. Arap Baharı’nın başladığı Tunus’ta siyaset karanlık bir döneme girmiş bulunuyor.
2010 Arap Baharı’nın ardından yapılan ikinci seçimde 2019’da cumhurbaşkanı seçilen Kais Saied, 25 Temmuz 2021’de halkın protesto gösterileri düzenleyerek hükümeti istifaya davet etmesi üzerine, Meclis’in faaliyetlerini askıya aldı. 30 Mart 2022’de Meclis’i feshetti. Anayasa değişikliğiyle ilgili yaptığı referandumlarda halkın desteğini sağlayamadı.
Saied, son olarak toplumsal uzlaşmanın önemli bir simgesi olan En Nahda’nın lideri Gannuşi’yi tutukladı. Arap Baharı 13 yıl içinde bir Arap trajedisine dönüştü. 13 yıl önce Gabes’te “şort memnu” idi. Şimdi özgürlük memnu bir yere gelmiş bulunuyoruz.