Türk-İslam sentezi, yıllarca kendilerini laikliğin teminatı olarak gören kadroların, sol ideolojiler ile mücadele, yıllarca yok saymaya çalıştıkları dinin, toplumsal çözülme-kaos önünde bir engel oluşturabileceğini keşfetmeleri neticesinde 12 Eylülcüler tarafından icat edilmiş bir ideoloji.
Türk-İslam sentezinin, toplumun bir kesiminde karşılığı olsa da, Müslüman dindar ya da İslamcı diyebileceğimiz kesimler yani dünün Refah Partisi, bugünün AK Parti kadrolarının uzlaşmadığı, özellikle Necmettin Erbakan’ın mevcut ideolojilere ve rejime muhalif olarak kendi kadrolarını oluşturduğu göz önünde bulundurulursa, bugün İslamcı diyebileceğimiz kesimler için karşılığı olmayan bir ideoloji. Ya da şöyle mi söylenmeli, karşılığı olmayan bir ideolojiydi…
Halil Konakçı, Diyanet’e bağlı bir imam. İfadeleri sık sık gündem oluyor. Onu ilk olarak dekolte giyen kadınlara yönelik tahkir edici ifadeler kullanmasıyla tanıdık. Akabinde bir hilafet çağrısı yaptı, hatırlamak istemesek de Sezen Aksu bir şarkı sözü nedeniyle yok yere linç edilmişti ve Konakçı da bu olaydan sonra artık ne alakaysa hilafet kurumuna olan ihtiyaçtan bahsetmişti. Üstelik, kendisi Diyanet yani bir devletteki dini hizmet kurumunun bir çalışanı olmasına rağmen, herhalde kendisi Diyanet’i din hizmeti konusunda yetersiz buluyor.
Konakçı bu ve benzeri açıklamaları nedeniyle bildiğim kadarıyla bireysel suç duyurularının muhatabı olsa da Diyanet tarafından herhangi bir soruşturmaya tabi tutulmadı, son açıklamasına kadar, son açıklama Diyanet’e takıldı.
Halil Konakçı bir sohbetinde Hatay’ın Arapların da toprağı olduğunu, Türkçe ezan okutulan dönemde Fransızların Arapça olması gereken ibadet diline muhalefet etmemesine mukabil, o dönemin yöneticilerinin Müslüman halkın inançlarına aykırı olsa da “zorla” Türkçe ezan okuttuğunu ifade etti.
Konakçı’nın bu ifadesi, diğer ifadeleri kadar rahatsız edici olmasa da, bir grubu ve bir sanatçıyı haksız yere hedef alma gibi şey içermese de, sık sık tepki alan Konakçı, görüp görebileceği en sert tepkilerle karşılaştı. Zannediyorum kadına ve sanata dokunmak daha kabul edilebilir ama milliyetçi hassasiyetlere dokunmak bugünün Türkiye’sinde çok ciddi yaptırımları beraberinde getiriyor.
Konakçı’nın ifadelerinde hakaret yok, ifade edildiği gibi Hatay’ı Araplara verdiği falan yok, yalan söylememiş tarihi bir gerçeklikten bahsetmiş. Bahsedildiği gibi Fransız sömürgeci güçlerini de savunmuyor; o işgalcinin yapmadığının yapılmış olmasına hayretini dile getiriyor.
Ümit Özdağ başta olmak üzere birçok isim bu ifadeler nedeniyle Konakçı’ya ateş püskürdü. Diyanet de Konakçı hakkında inceleme başlattı.
Şimdi başa dönelim; ne zaman iktidarın kontrolündeki Diyanet, Türk-İslam sentezci oldu? Ne zaman Türk-İslam sentezine muhalif olarak konum alan iktidar ve iktidarın kurucu kadroları Türk-İslam sentezine sarılır oldu?
Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, “rejime muhalif” bir şiir nedeniyle hapsedilmedi mi, vaktiyle bugünün AK Parti’sinin partisi “rejime muhalif” olduğu için darbe görüp kapatılmadı mı, ezanın Türkçe okunmasının bir zulüm olduğu onlarca kez iktidar tarafından kullanılmadı mı, Rasulullah SAV’in Veda Hutbesi’ndeki kavmiyetçilik karşıtı sözlerinin şiar edinildiği söylenerek ırkçılığa karşı kürsülerden muhalefet edilmedi mi? Diyanet’in hakkında inceleme başlattığı Halil Konakçı bunlardan farklı bir şey söylemedi ancak bunlar başka dönem başkaları tarafından söylendiğinde alkışlandı, ki alkışlanacak ifadelerdir, ama dönem değişince ihale Konakçı’ya kaldı ve herkesin bilip zikrettiği ifadeler nedeniyle hedef oldu, incelemeye tabi tutulacak.
Dahası; iktidar girdiği seçimlere hatta yerel seçimlere bile “Ezanlar susmayacak!” çağrısıyla girmedi mi? Ezanların susmamasından maksat, ezanın Türkçe okunması meselesidir zira bu topraklarda ezanın başka türlü sustuğu vaki değildir. Öyle ise, herkesin her zaman söylediğini, Konakçı bugün söyleyince bunun inceleme gerektirecek nedeni nedir? Değişen konjonktür?
Bir ırmakta iki kez yıkanamazsınız, değişim yaşamın merkezinde var ve bu bir problem değil. Problem, kendini problemli bir rejimin muhalifi olarak var eden kadroların, o problemli rejime dönüştüğüne dair görüşleri net bir şekilde reddederken, göz göre göre kendi “evlatlarını” o değişen konjonktüre teşbihte hata olmaz kurban etmesinde yatmaktadır.
Sayıları fazla olmasa da ülkede iktidarı eleştiren dindar bir kesim var. Bu kesim sık sık dini refere ederek iktidarı destekleyen kesim tarafından eleştiriliyor, nankör olmakla. Hatta şöyle deniyor; “Sen rahat rahat başörtülü oku diye onca çile çektik, sen böyle yap diye mi?” Kafaya kakma da cabası… E o halde birilerinin de şöyle sorması gerekmiyor mu? Yıllarca ekonomiden demokrasiye kadar her alanda ülkeye kaybettiren resmi ideoloji yanlılarının söylemlerini kullanın, eylemlerinin benzerlerini yapmaya meyledin diye mi bu kadar çile çektik ya da sizi bu yüzden mi destekledik?